Aynı delikten bu kaçıncı sokuluş
Aslında değişen pek fazla bir şey yok. Batı soygun niyetiyle coğrafyamıza geliyor; birilerini pataklıyor, diğerleri sessizce seyrediyor. Hatta bu seyir işi, kitleleri çok daha ruhsuzlaştırsın, idrakten yoksun robotlar kılsın, şuur altlarına zerk edilen sosyal korkuyu daha da azmanlaştırsın diye naklen yayınlanıyor.
Sorti, sorti… Rengarenk, görsel ve büyülercesine…
Tam bir pornografi, üstelik sofra başında.
Küçük bir azınlık da işbirliği yapıyor.
Neden? Çok basit! Çünkü zihnen özgür değiliz de ondan!
Aklı kutsamak başka, akletmek başka. “Akletmek” akla atılan bir format ile alakalı. Varılan her netice o formatın mahsulü. Oluşturulmuş/mevcut aklımızı değiştirmedikçe “akla” ne kadar güzellemeler dizersen diz, sana vereyim on para.
Zihne vurulan prangalar
Zihnimize vurulan prangalar: Ulusçuluk, sosyalizm laiklik vs. Bu formatla geçmişimizi değerlendiriyor, günümüzü anlıyor ve geleceğimiz için projeler yapıyoruz.
Müslümanlar yaşadıkları perişan halin müsebbibinin kendileri olduklarını, tuttukları yolun yol olmadığını kavramadıkça içerisine düşmüş oldukları cendereden kendilerini kurtaramazlar.
Cetvelle çizilen sınırları kutsamakla bugüne kadar bir şey elde edilmedi. Sınırın iki yanına saçılan düşmanlık Batının silah sanayini besledi. Onlar semirdi biz zayıfladık. Elimizde birbirimize duyduğumuz husumetten başka bir şey kalmadı. Oysa güçlerimizi birleştirseydik bugün birilerinin oyuncağı olur muyduk?
Evet, tek kurtuluş yolu zihinlerimize takılan prangalardan kurtulmak… Kolay mı? Elbette ki değil! Ama bu yolu seçmekten başka çaremizin olmadığı da besbelli. Çünkü “Bir toplum kendisini değiştirmedikçe, Allah onlar hakkındaki hükmünü değiştirmez” deniliyor Kur’an-ı Kerim’de…
Ve yine aynı kitap “Müslümanlar ancak kardeştir” diyor.
“Parçalanmayın rüzgârınızı kaybedersiniz” diyor.
Haritaya bakın, Arap kavminden birçok ulus çıkarılmış. Petrol kuyusu adetince ulus. Tepelerinde sallanan uyduruk bir bayrak ve tarihi olmayan yapay devletler.
Kürtler ders çıkarmalı
Ya Türkler? Onlar da ulus devletlerinden pek hoşnutlar. Kırgız, Özbek, Tacik, Kazak, Azeri. Paramparça edildiklerinin farkında bile değiller.
Bu acıklı halden Kürtler kendilerine ders çıkarmalılar. Ulus devlet kurmakla ve Batılılarla işbirliği yapmakla ne hale düşüldüğünün muhasebesini yapmalılar. Yapmalılar ki birinci cihan harbinde ki masumiyetlerine halel gelmesin.
ABD gemileri okyanus ötesinden tekrar harekete geçti. Hedef İran. Biz ise hedef toto oynuyoruz. “Özgürleştirme ve demokratikleştirme sırası kimde?”diye. “Acaba hedef İran mı yoksa başkası mı?” diye. “ABD bugüne kadar İran’ın hep önünü açtı yine aynı şeyi mi yapacak?” diye.
Ne fark eder ki? Gemiler bilmem kaçıncı seferini düzenliyor, Müslümanlar bir türlü kendilerine gelmiyorlar. Aynı delikten bir daha sokulmanın aymazlığını yaşıyorlar. Asıl olan bu.
Bazı Arap Şeyhleri topraklarını yabancı güçlerin emrine veriyor. Tıpkı cihan harbinde olduğu gibi. Aslında olay çok açık: hain Suudi rejimi, BAE yıkılmadıkça ve Mısır’da ki işbirlikçi zalimler yok olmadıkça ümmete rahat yok.
Gemiler neden geliyor?
Savaş gemileri geliyor: Özgürlük (!) ve demokrasi (!) yükleriyle geliyorlar. Bizi daha küçük parçalara bölecekler. Yeni minik ulus devletlerin yanında mezheplere göre de bizi bölerek çağdaşlaştıracaklar. Üstelik pek laik, laik…
Bin dört yüz yıl önce yaşanan bir hilafet savaşının parçalanmışlığını halen yaşıyoruz. Beyler bu gayret niye? Bırakın asırlar öncesinin hesabını, biz bugün halifesiz yaşıyoruz, bütün müesseselerimiz çalındı; biraz da buna hayıflansanız ya?
İslam olmadan mezhep olur mu hiç?
Biraz akletseniz ya?
Hiç kimse Türkiye selamette sanmasın. Başımıza şapka geçirdik diye Batının hışmından korunacağımızı sanıyorsak kendimizi çok fena kandırmış oluruz.
Zira ilk cihan harbinin şartları yok artık. Coğrafyamız yeniden paylaşılıyor.
Bu sebeple toplum olarak bir ve beraber olmalıyız. Unutmayalım sıra bir gün bize de gelecek. Er veya geç… Birbirimizi ötelemeden sarılarak hazırlığımızı yapmalıyız.
Umarım şu İstanbul seçimini de kazasız belasız bir an önce başımızdan savarız.