Aynadan Hakikate
Hüsn ü Bayramdı. Güzel bir
bayram hediyesiydi zemheri soğuğunda Üstad için. Hem ümmetin de bir güzel
bayramıydı. Kendisinin en güzel bayramı ise ümmetin ittihadı olacaktı.
Ömrünün baharında vatanının
kışında sığınmıştı asrın sahibinin sinesine. Onun gibi sığınanların belki de en
masum ve yaşı küçük olanıydı. Sığındığı sinenin ne büyük bir eziyet ocağı
olacağını bilmeden veya kendisine bildirilmeden oradaydı.
Gayreti yüce, aklının
hikmeti derin, bedeninin mukavemeti de bütün eziyete mukabele edecek bir
dayanıklılık taşıyordu. Çünkü o nasıl bir sineye sığındığını artık biliyordu.
Yıllar onu sarmaladı, o
yılları kovaladı. Mutlak hakikatin Allah (c.c.) en büyük muştucusunun Efendimiz
(s.a.v.) bu asırdaki münadisinin de üstadımız (r.a.) olduğunun farkındaydı o
küçük yaşlarında.
Hapisler, sürgünler ve daha
nice eziyetler, onu kitaptan ve kitapla var olmaktan alıkoyamadı.
Sessiz kaldı sığındığı
sinede. Öne çık(artıl)madı diğerleri gibi. Yaslandığı sinenin Kur’an ve Sünnet
uğrundaki fedakârlığı, içten içe bir hal oluşturan kor ateş gibi yaşantı
oluşturdu onda.
O sineye sığınan veya o
asrın sahibinin etrafındaki fedakâr halkalardan olanların her birinin kaybında
o daha da yaklaştı kitaba ve meşveretin ruhuna.
Ve bir gün geldi sığındığı
sineye de emri hak vaki oldu. O da diğerleri gibi sıcak, sinesiz kaldı.
Muvakkat firak acısından sonra hemen hikmetin en yüce parıltıları olan Nur
Risalelerine sarıldı diğerleri gibi.
Ne bir ihtilafın parçası,
ne de hüznün yoldaşı oldu. İhtişam ve debdebeden uzak, imanın halvetinde hep
hakka yakın yaşamayı tercih etti. Üstadın ifadesiyle meziyetin varsa hafâ türabında kalsın; tâ neşvünema bulsun
düsturuna tabi oldu.
Asrın siyasetinden uzak,
imanın hakikatine yakın, tevhid ve sünnetin istikametinde büyüyen nur deryasının
pusulası ama bilinmeyen pusulası gibi olmaya başladı.
Bu defa üstadının
kitaplarının sinesine sığındı. Orada ısındı ve asrını ısıtmak için hikmetin
kapısında bende oldu.
Ne hazindir ki üstadının
sinesine beraber sığındıkları inciler de tek tek üstadının olduğu aleme
yolculuk etmeye başladılar. Her bir ayrılış onun belini büktü ve sesini kıstı.
Küçük olmak ve uzun yaşamak
dostların ve dava arkadaşlarının her birisinin acısıyla yüzleşmek demektir.
İşte bu sökün eden acılar ve birbiri ardı sıra gelen ayrılıklar hakikaten onun
belini büktü; yüzüne hüzün, sesine de titreme aksettirdi. Lakin hak bildiği
davadan ve sinesine sığındığı o asrın nurlarının hakikatinden zerre kadar taviz
vermedi. O hep ortak aklın ve Kur’anî şuranın takipçisi olmaya gayret etti.
Ömrünün son yılları hem çok
acıyla hem de hikmet dolu hallerle geçti Hüsn ü Bayram Abi’nin.
İhtişamın ve debdebenin
karşısında oldu.
Sade yaşamanın güzelliğini
hayatında sundu.
Fitnenin ve isyan etmenin
en büyük hasmı oldu.
İmana hizmet etmenin asrın
en büyük ahlaki meselesi olduğunu, bu nedenle de bilinmenin yakıcı ateşinden
ziyade sinesinde yetiştiği hakikatlerin talebesi olmanın şerefini hep taşıdı.
Onun hayali İttihad-ı İslamdı.
Davası Kur’an peygamberi hazreti Muhammed, üstadı Bediüzzaman ve etrafında
olanlar da sade ve samimi Müslümanlardı.
Maatteessüf bazı eşhaslar
onu anlayamıyordu. Arada bir ekranda görülmesini yanlışa yoruyorlardı. Onun bu
hareketinin sadece sinesine sığındığı o yüce davaya zarar gelmemesi için
olduğunu fark edemiyorlardı.
Yıllarca görünmemesinin
kaderi cephesi hakikatlere perde olmak yerine şeffaf ayna olma hayaliydi.
Sadelik ve sıradanlıktaki
müstakim, mümin duruşu etrafının da huzurunu kaçırıyor ve onu bir kayıt altına
almanın ıstırabını yaşatıyordu. Üstadın, O’nun için sarf ettiği varis ve vekil
payesinin mutlak iman hizmetkarlığından ve ittihadı tahakkuk ettirecek fedakârlıktan
başka bir manaya gelmediğini yaşantısıyla aleme ilan etmek istiyordu.
Genelde bütün Müslümanlara,
özelde Nur talebelerine gelecek her türlü bela ve musibete kendini pervane
ediyor ve nihayette bunu hayatıyla ödeyerek ispat ediyordu.
Kaderin takdirini ümmetin
felahı olarak niyaz ediyor ve ölümünün daha büyük hizmet etmesi için aklın
imanın önüne geçmemesini ve tek kılavuzun Kur’an ve sünnet olduğunu her umumi
buluşmalarda ilan ediyordu.
Hakka yürüyüşünün ve
sevgiliye kavuşması, yolculuğunun da yaşantısı gibi sade olmasını ne çok
isterdim.
Kaderin garip bir tecellisi
olmalıdır büyük insanların anlaşılmaz olduğu galiba.
O, bu asrın muazzam iman
davasının üstattan müminlere tevarüs eden son beşerî ayinesiydi. Umarım bundan
sonra her daim hakikate ayinesiz ulaşmanın hukukunu muhafaza ederiz. İmanımızı
ve istikamette oluş gayemizi aklımızın önüne geçirir, Kur’an ve Sünnet davasına
daha liyakatli vaziyetler alarak Üstadın ve bütün talebelerinin ruhunu mesrur
ve mesut ederiz.
Bu pandemi süresince vefat
eden bütün ehli iman gibi sizin de ruhunuz mele-i a’lâ’nın sakinlerine misafir
kabriniz de cennet bahçelerinden bir bahçe olsun.
Ölümünüz ümmetin ittihadına ve dahi bütün musibetlerin define vesile olsun inşallah.