AYLAN BEBEĞİN FOTOĞRAFI MiZANSENDi!
Bugün arefe, yarın İbrahimlerin, Hacerlerin, İsmaillerin bayramı. Hüzünlerin umuda, gözyaşlarının sevince, sözlerin eyleme dönüşme zamanı.
Kurban Bayramı... "Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm!.." diyen babanın sözleri karşısında, "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" cevabıyla nefis putunu kıran oğulun teslimiyeti.
Bayram, en başta şeksiz şüphesiz hamd edip; hiçbir şart aramadan lütuf sahibini övgüyle yüceltmektir. Sonra ilim, hal ve amelleriyle şükredip; rızıkların sahibini bilmek, ihsanda bulunana memnuniyetini hissettirmek, nimet sahibine kalp, dil ve uzuvlarıyla mutluluğunu arzetmektir.
***
Hiç düşündünüz mü, neden hep çocukluğumuzun bayramlarını ararız? Çocukluk dönemi mesuliyetsizlik ve masumiyet dönemidir de onun için. Büyüdükçe, makama, paraya, şatafata ulaştıkça nankörleşip kirlendiğimizden, her daim çocukluk günlerimizdeki bayramları özleriz.
Ahh çocukluğumuzun bayramları...
Ve bayram yapamayan çocukların deklanşörlere takılan "sözün bittiği yer"lerdeki her şeyi anadan üryan anlatan fotoğraf kareleri... Binlerce sayfalık afilli cümlenin anlatamadığını 1 fotoğrafla vicdanların en karanlık noktalarına çivi gibi çakan kareler...
Şöhreti sınırları aşan, insanı insanlığından utandıran çocukların ibretlik fotoğraflarına bakıp biraz kendimizi hesaba çekelim.
Halepçe, ahh Halepçe!
Tarihler 16 Mart 1988'i gösteriyor. Saddam Hüseyin'e bağlı Baas Rejimi'nin askerleri, Halepçe'de ayaklanma başlatan Kürtlere ölümü elma, portakal ve muz kokusuyla sunuyor! Alimler şehri Halepçe, gökten yağan hardal ve sarin gazlarıyla mazlumlar yurduna dönüyor. Saatlerce bombalanan Halepçe'de 5 bin insan ölürken, bir o kadarı da kimyasal silahların açtığı yara ve travmalarla yaşamak zorunda kalıyor. Olaydan 2 gün sonra ajanslara "Halepçe Katliamı"nın boyutlarını anlatan bir simge fotoğraf karesi düşüyor. Bombaların dehşetinden kurtulma umuduyla, 50 günlük Ahmedini kucaklayıp yere kapaklanan Ömer Muhammed Salih, bu vahşete seyirci kalan insanlığı idama götürecek pozunu veriyor.
Arşı alaya yükselen ağıtlar yürekleri dağlıyor; tıpkı "mahşerde iki elimiz yakanızda" demeye fırsat bile bulamadan evladının üzerine yığılan baba gibi!..
Çıldırmamak elde değil
"Kara talihli Afrika"nın insanları adeta cehennemi yaşıyor. Yalın ayaklar ateş gibi yanan kumlara bata çıka "umuda hicret" ediyor. Anne sırtındaki çocukların açlıktan kemikleri sayılıyor, gözlerine sinekler üşüşüyor. Kendi açlığını, susuzluğunu unutan anneler; boncuk boncuk terleyen, ateş topu gibi yanan yavrularına dönüp dönüp "umud"u fısıldıyor. Yol uzuyor, umutlar azalıyor; açlığın kokusu ölüm korkusunu bastırıyor. Kum fırtınasının önüne kattığı kalabalıklar, bebek feryatları arasında ilerliyor. Boş olan midesini doyurmak, susuzluktan çatlayan dudaklarını kandırmak ve umudun simgesi olmak için Birleşmiş Milletler kamplarına doğru yola çıkan bir kız çocuğu geride kalıyor. Aniden bütün vadiyi ölümün sessizliği kaplıyor. Bir akbaba yaklaşıyor, umuda hamle yapmakta zorlanan dermansız ayakları üzerinde çömelen çocuğu Kevin Carter ile birlikte kadrajına alıyor. Carter insanlığın kanını donduran fotoğrafını çekip yoluna devam ediyor. 1994 yılında Sudan'da çektiği bu fotoğraf karesinden sonra ödüller alıyor, büyük paralar kazanıyor. Fakat çektiği o fotoğraf bir türlü gözünün önünden gitmiyor ve bunalıma girip egzoz gazıyla hayatını noktalıyor. Akbabanın vicdanı(!)na terkedilen çocuğun sonu meçhul olarak kayıtlara geçiyor.
Tıpkı bütün zenginlikleri sömürülerek kaderine terkedilen, milyonlarca Afrikalı gibi!..
Plajlar bile kana bulanıyor
Tevrat'ta yer alan ve 10 emirden altıncısı olan "öldürmeyeceksin"e rağmen 1948'den beri Filistinlilere hayat hakkı tanımayan İsrail, hürmetli belde Mescid-i Aksa'da ve çevresinde her fırsatta kan döküyor. İsrail 12 Haziran 2014'de Batı Şeria'da kaybolan 3 Yahudinin ölü bulunması üzerine, 2 Temmuz'da Filistinli Muhammed Ebu Hudayr'i kaçırıp diri diri yakarak katlediyor. Ardından da 7 Temmuz'da "Koruyucu Hat" adı altında başlattığı operasyonla Gazze'nin candamarlarını kesiyor. Kanlar akıtılıyor, ırzlara geçiliyor, hürmetler çiğneniyor, çocuklar yetim anneler dul bırakılıyor, haneler yıkılıyor, insanlığa dair ne varsa hepsi ifsat ediliyor. Plajda oynayan masum çocukların; anneleri, babaları, kardeşleri, arkadaşları, kucaklarındaki bez bebekleri, elleri, yüzleri, dahası minicik bedenleri delik-deşik ediliyor.
"Küfür Milleti"ne karşı tek başına direnen Filistinli çocuklar, iman sancağını düşürmemek için savaşıyor; tıpkı "Bedrin Aslanları" gibi!..
Ey 3 kuruşa tamah edenler!..
Van'ın Erciş ilçesinde 23 Ekim 2011'de meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depreme bir internet kafede yakalanan 13 yaşındaki Yunus Geray, mucize eseri kurtulmayı başarıyor. Yıkılan binadan 10 ceset çıkaran ekipler, bütün umutlar tükenmişken cılız bir çığlık duyuyor. Cansız bir elin altında yaşama tutunan Yunus, gecenin karanlığında umut ve korku arasındaki bakışlarıyla felaketin simgesi oluyor. Enkazdan kurtulur kurtulmaz da, ilk işi kendini kurtaran amcalarına saati sormak oluyor. "10" cevabını alınca, "eyvah geç olmuş babama söylemeyin..." diyor. Babasından fırça yemeye fırsat kalmadan hastaneye kaldırılırken kalbi duruyor ve mucizeyi tamama erdiremiyor. Yunus, üç günlük dünyada, 3 kuruşa tamah edip çalınan malzemelerin oluşturduğu enkazın arasında korku ve ümit arasındaki bakışlarıyla yürekleri dağlıyor.
Siren sesleri arasında umuda koşarken hastane yolunda hayatını kaybediyor; tıpkı aynı akıbeti paylaşan diğer deprem kurbanları gibi...
Kerbela yeniden tekerrür ettiriliyor
Son karemizin hikayesi biraz taze ve uzun...
Her gün biraz daha kirlenen dünyada, vicdanı olanların görebildiği "sözü bitiren kareler"e her saniye bir yenisi ekleniyor.
Evet Kerbela'nın ilk provası 1990 yılında tam da hayat bulduğu Irak topraklarında tekerrür ettiriliyor. Önce bölgeyi on yıllarca yakıp yıkan Saddam Hüseyin'in ipi çekiliyor. Diktatör ilan edilerek, kimyasal silah bahanesiyle ülkesi işgal ediliyor. Sonra ibret-i alem olsun diye kellesi alınıyor.
Sömürmekten haz alan vahşi batı dünyası; İslam coğrafyası üzerinde yeni hesaplar yapıyor. Yüz küsur yıl önce paramparça ettiği toprakları yeniden dizayn etmek için "Arap Baharı" projesiyle Müslümanı Müslümana kırdırıyor.
Kerbela'da yaşanan fitne adeta yeniden tekrarlanıyor. Sünnu00eeler, Alevu00eeler, Şialar, Nusayru00eeler, Dürzu00eeler, Yezu00eedu00eeler fitne sarmalının içinde birbirini boğazlıyor. Bölge, domino etkisiyle birer birer yerle yeksan oluyor. 30 yıllık Hüsnü Mübarek iktidarı devriliyor, Libya'nın değişmez lideri Muammer Kaddafi linç edilerek öldürülüyor.
18 Aralık 2010 tarihinde Tunus'ta başlayan ve ardından Mısır, Libya, Yemen, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Suriye'de şiddetli şekilde devam eden Arap Baharı'nın ateşi en sonunda "komşularla sıfır problem" iddiasında olan Türkiye'ye sıçratılıyor.
'Özgürlük ateşi' dokunduğunu yakıyor!
Suriye'de yakılan "özgürlük ateşi" öyle bir harlanıyor ki, 15 Mart 2011'den bugüne 250 bin insanın canına mal oluyor. Bunların 76 bini sivil, 11 bin 500'ü çocuk ve 7 bin 500'ü kadınlardan oluşuyor. 4 milyon Suriyeli Türkiye, Ürdün ve Lübnan'a sağınmış bulunuyor. Toplamda ise 7 milyon 600 bin kişi hicrete zorlanıyor.
"Özgürlük Medeniyeti"nin hamisi batı dünyası olup bitenleri 4 yıldır "büyük bir keyifle" izliyor. Ve İslam coğrafyasında bütün bunlar oluyorken, İran 2500 yıldır beslendiği Pers reflekslerinden birini daha gösterip, uzun yıllardır "büyük şeytan" ilan ettiği düşmanıyla büyük bir "aşk" yaşamaya başlıyor.
Parçalanan Osmanlı Devleti'nden oluşturulan devletçiklerin sıkıntıları derdest edilip "son kale Türkiye"nin kucağına atılıyor. Milyonlarca Suriyeli muhacir can havliyle fevç fevç Türkiye'ye hücum ediyor. Türkiye'nin hemen hemen her vilayeti muhacirlere ensarlık yapıyor. Fakat gün geliyor, Türkiye'yi yöneten AK Parti Hükümeti 7 Haziran seçimleriyle düşüyor; pusuda bekleyen PKK hiç vakit kaybetmeden yine sahneye çıkıyor. Huzur kaçıyor, Suriyeli muhacirler hicret için yeni vatan arıyor.
Muhacirler Kral Necaşu00ee'yi arıyor!..
Tıpkı Habeşistan Kralı Necaşu00ee'ye benzeyen adil ve merhametli birilerini buluruz umuduyla Avrupa yollarına düştüler. Yaşamak için, ölümüne Serengeti'de göç eden sürüler gibi koşuşturmaya başladılar. Akdeniz ve Ege sahillerinden batıya doğru özgürlük küreği çekenlerden şansı olanlar hayatta kaldı. Nefesi tükenenler ise acıklı bir şekilde balıklara yem oldu. Menzile ulaşabilenler ise Mekke'de müşriklerin zulmünden bunalıp ülkesine sığınan Müslümanların burada huzur içinde yaşamalarını sağlayan adil insan Necaşu00ee yerine, dünyayı sömüren gaddar batının çirkin yüzüyle karşılaştı. Dünyanın barış hamisi(!) Birleşmiş Milletler (BM), çocukların özgürlük elçisi (!) United Nations International Children's Emergency Fund (UNICEF) susmaya devam etti.
Türkiye'nin 4 yıldır çığlığını duymayan batı, nihayet yaşanan insanlık dramını fark etti!.. Hesapta olmayan yangın birden bire Avrupa'ya sıçradı. Önü arkası kesilmeyen mülteci akını karşısında hazırlıksız yakalanan Avrupa, duyarsız kaldığı hatta körüklediği ateşin farkına vardı.
Dün Irak'ta "karabatak kuşu" mizanseniyle dünyayı ayağa kaldıranlar, bu sefer de denizde boğularak cesedi Bodrum sahiline vuran Aylan bebekle birdenbire "iyilik havarisi" kesildi. Mesela sahile vuran Aylan Kurdi'nin cesedinden bizzat kendileri sorumlu olduğu halde, bu fotoğraftan bile Batı'yı tehdit eden "mülteci akını"na karşı dezenformasyon çıkardılar.
Başardılar da!..
Kendi devrimleri için milyar dolarlık imkanları seferber eden "akbabalar" katliamlardan canını kurtarıp aman dileyenlere kapılarını birer birer kapattılar.
Ve çocuklar "ölümüne özgürlük" yolunda canlarını vermeye devam etti; tıpkı umuda hicret eden Aylan bebek gibi...
Çocuklar bayramınız bayram olsun
Bıçak kemiğe çoktan dayandı; artık cani Beşşar Esed ya düşürülecek, ya düşürülecek!...
Gün gelecek Ömer Muhtarların, Hasan el-Bennaların, Muhammed İkballerin, Şeyh Ahmed Yasinlerin, Muhammed Said Ramazan el-Bu00fbtu00eelerin torunları, kendilerine bu acıyı yaşatanlardan hesap soracak. İşte o zaman, bayramlar bayram gibi olacak.
Bilali Habeşu00eeler, Kunta Kinteler kölelik zincirini yeniden kırıp "beyaz adam"a zencilerin köle olmadığını haykıracak!..
Mustazaf ve mazlum çocuklar da bayram edecek.
Sevilmeyi ve sevinmeyi en çok hak eden çocukların bayramı bayram olsun inşaallah.