Aykırı ve asi bir insan ve hoca: Bekir Demirkol
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde okurken bir gün rehberlik dersimize rahat giyimli, rahat konuşan bir hoca girdi. O hoca çok farklıydı. Derslerde rehberlik ve danışmanlığın başkalarını değil, kendimizi problem etmeye, anlamaya ve keşfetmeye dayalı olduğunu sahici bir şekilde anlatıyordu. Onu dinlerken, sürekli kendimle hesaplaştığımı, onun tavsiye ettiği kitapları okumadan ruhumun huzura ermediğini hissediyordum. Hoca, birgün İbn Kayyım’ın Zad’ul Me’ad isimli eserinin Tıbb-i Nebevi bölümü üzerine kimin bir seminer hazırlayabileceğini sordu. Ben hemen konuyu hazırlamaya talip oldum. Hazırladığım seminerde temel olarak Hz. Peyuygamber’in her hastalığa ilaç ve tedaviler sunan bir tıb doktoru olarak görmenin yanlış olduğunu, Hz. Peygamberi insanları hidayete çağıran ve kalplerdeki hastalıklara şifa olma amacındaki ilahi mesajın taşıyıcısı olarak değerlendirmenin daha sağlıklı olduğunu ifade eden bir sunum yaptım. Dersten sonra hocayla birlikte odasına çıktık ve konuyu tartışmaya devam ettik. Gerçek bir insan, hoca, arkadaş ve meslektaşla ilişkim böyle başlamıştı.
Hocam Bekir Demirkol’dan (1 Şubat 1942-1 Şubat 2022) söz
ediyorum. Bekir hoca, sıradışı bir akademisyen ve entelektüeldi. Çok
yazmamasına rağmen, öğrencilerinin gerçek anlamda bir akdemik ve entelektüel
donanıma sahip olmaları için çok çaba gösterirdi, saatlerce odasında
öğrencileriyle akademik konuları konuşurdu. O, akademik ve entelektüel donanıma
sahip kişiler yetiştirmenin günümüzün en acil ihtiyacı olduğuna inanıyordu.
Bekir hoca, 10 yıldan fazla Şikago’da kalmış ve Fazlur
Rahman’ın yakınında bulunan öğrencisi olmuştu. Bekir hocanın düşünce ve
akademik gelişiminde Fazlur Rahman’ın belirleyici etkisi vardı. Şikago yılları
ve Fazlur Rahman’ın öğrencisi olmak sayesinde Bekir Demirkol, ilahiyat ve sosyal
bilimler alanlarında derin bir birikime, bilgiye ve perspektife sahipti. Bekir
hoca, bilgisiyle ve birikimiyle, Türkiye’de ilahiyat alanında birçok konunun yeni
bakış açılarıyla konuşulmasına ve tartışılmasına katkıda bulunmuştur. Ankara
İlahiyat Fakültesi’nde Salih Akdemir ve Hayri Kırbaşoğlu hocalarla beraber
Bekir hoca, öğrencilerinin hiçbir konuyu tabulaştırmadan sağlıklı bir şekilde konuşmalarını
ve tartışmalarını sağlıyorlardı.
Bekir hoca, Alparslan Açıkgenç, İbrahim Özdemir, Halil
Rahman Açar, Hayri Kırbaşoğlu ve Salih Akdemir hocalarla çok yakın arkadaştı.
Şikago yıllarından tanıdığı Yusuf Ziya Özcan ve Bahattin Akşit hocalarla yakın
dosttu. 90’lı yıllarda Bekir hoca, vaktinin çoğunu ODTÜ sosyoloji bölümünde
geçiriyordu. Ankara İlahiyat ve ODTÜ arasındaki entelektüel ve akademik
alışverişin oluşmasında hocanın katkısı çok büyüktü.
Bekir hoca, doktora tez çalışmasında Diyanet İşleri
Başkanlığı'na bağlı imam ve müftülerin liderlik davranışlarını çalışmıştır.
Dini liderlik konusu, hocanın üzerinde önemle durduğu bir konuydu. Kişinin
nasıl insan, Müslüman ve lider olacağı sorusu, hocayı hayatı boyunca meşgul
etmişti. Reza Arasteh’in Aşkta ve
Yaratıcılıkta Yeniden Doğuş isimli kitabını İbrahim Özdemir’le birlikte
çevirmişti.Hoca, Stephen Cole’un Sosyolojik
Düşünme Yöntemi isimli kitabı da akademik dünyaya kazandırmıştı.
İnsanın nasıl Allah’ın yeryüzündeki halifesi olmayı
başaracağı sorusu, Bekir hocanın hep üzerinde durduğu problemdi. Yalana ve
aldatmaya dayalı bir dini ve sosyal hayatın İslamla ve insanlıkla bağdaşmadığını
vurgulayan hoca, varoluşumuzu ahlaki düzeyde gerçekleştirmeden Allah’ın
yeryüzündeki halifesi olma misyonunu yerine getiremeyeceğimize dikkat
çekiyordu.
Bekir hoca, varoluşunu gerçekleştirerek farklı, özgün ve
özgür olmanın insanın temel yaşam amacı ve pratiği olması gerektiğini söylerdi.
Hoca, varoluş sancısı çekmeden varoluşu gerçekleştirmenin imkansızlığına
sürekli olarak vurgu yapardı. Varoluşunu gerçekleştirmiş kişilerin,
birbirlerini kabul edeceklerini, tanıyacaklarını ve yaşayabileceklerini
söylerdi. Ona göre ırkçılık, cinsiyetçilik, fanatizm ve kabilecilik gibi
yapaylıklar, insanları varoluşlarına yabancılaştırmaktadır. Hoca, farklı,
meraklı, arayış içinde olan insanlarla birlikte olmayı, onlarla konuşup
tartışmayı çok severdi. Hoca, manevi ve ruhsal dünyasında hep kendini
gerçekleştirmenin acısını yaşamış birisiydi.
Bekir hoca, insanın kendisiyle, canlılarla, insanlarla,
çiçeklerle, ağaçlarla, kısacası yaratılış alemiyle konuşmanın kendimizi tanımak
ve olgunlaşmak için gerekli olduğunu söylerdi. Çiçeklerle konuşmayı bilmeyen, kendini
tanıyamaz derdi. Hoca, gerçek anlamda doğayla diyalog halinde varoluşmuzu
gerçekleştirmek için çaba sarfetmek gerekliliğine dikkat çekerdi.
Bekir hoca ataerkilliğin kutsallaştırılmasını eleştirir ve
ataerkilliğin din olmadığını söylerdi. Dinin ataerkillik kirinden kurtulması
için kadınların Kur’an’ı tefsir etmeleri gerektiğine vurgu yapardı. Erkek
merkezli din yorumlarının yetersizliğini vurgulayan Bekir hocaya göre, kadının dini
tecrübesi ışığında yapılacak din yorumuyla dinin insani olarak idraki mümkün
olabilirdi.
İslam’ın insanın varoluş yolculuğu ve arayışı olarak tecrübe
edilmesi konusu, Bekir hocanın entelektüel dünyasının merkezi problemiydi.
Kur’an’ın kalplere şifa olması için Kur’an’ın kendi adına oluşturulan yüklerden
kurtulması gerekmekteydi. Tefsir adı altında her şeyin Kur’an’ın anlam
dünyasının karartılması için kullanılması hocanın çok eleştirdiği bir konuydu. O,
Hz. Peygamber’in bir mitoloji kahramanı haline getirilmesini de sürekli olarak
eleştiriyordu.
Aykırı ve asi hocam Bekir Demirkol, hepimize hep yeniyi
düşündürttü, sınırları zorlamamızı istedi. Halil Rahman Açar hocanın ifadesiyle
Bekir hoca, hiçbir forma sığmayan, formatlanamayan özgür bir mü’mindi. Asi ve
aykırı hocamı saygıyla anıyor, Allah’tan kendisine rahmet diliyorum.