Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2962.85
BIST 100
9699.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Haziran 2021

Ayıptır söylemesi

Biraz tuhafız sohbetlerimizde bazen konuya girerken ‘ayıptır söylemesi’ diyerek anlatmaya başlar, anlatılmadık mevzu bırakmayız. Özellikle kendimizi öveceğimiz zaman veya bir konuda başarıya imza attığımızda insanların bizi kıskanmaması için mi söylenir bilemiyorum ama ‘söylemesi ayıp’ dedikten sonra ne kadar ayıplanacak hal ve hareket varsa hepsini zikrettikten sonra nedense ‘ayıptır söylemesi’ deyip ayıp ettiğimizi düşünmeyiz.

Hadi biz ayıptır söylenmesini düşünemedik ve söyledik diyelim. Ya dinleyicilere ne demeli? İçlerinden hiç biri ‘Madem ayıp, niye söylüyorsun?’ diyerek uyarmadığı için ayıp etmiş olmuyorlar mı?

Çoğunlukla fıkra anlatacak olanların sığındığı aslında anlatacağı konunun toplumda ayıp karşılanacağını bilerek kendisine bir nev’i ahlâkî kalkan vazifesi olacağını düşündüğü ‘ayıptır söylemesi’ diyerek bu limana sığınılmasının kendisi ayıptır dersek ayıp etmiş olmayız değil mi?
Fıkra anlatmanın zorluğunu bilenlerdeniz. Dost meclislerinde akaidi açıdan değerlendirdiğimiz fıkralarla meclisin neşesini ve sıcaklığını artırma gayesiyle anlattığımız esprileri yanlış değerlendirenler olabiliyor.

Mizahın zekâ ürünü olduğunu düşündüğümden böylesi bir durumla karşılaştığımda tebessüm edip geçtiğim çok olmuştur. Fıkra veya mizahî bir konunun nerede nasıl ifade edileceğini tecrübe ile anladık. Ki her yerde, her zemin ve her şartta ironik anlatımın yanlış değerlendirildiğini de bildiğimizden fıkra dinletmenin zorluğunu da öğrendik.

Bir kere fıkranın güldürebilmesi için zekâya ihtiyaç olduğunun altını çizmiştim. Yani anlatan da zeki olacak. Adam zeki değilse fıkrayı berbat eder. Dinleyenin de zeki olması gerekmektedir ki, espriyi kavraması lazım. Anlayışı kıt biriyse Allah muhafaza etsin balataları sıyırır. Leb demeden leblebiyi anlaması lazımı yeni nesil “Leb demeden Çorum” diyerek değiştirmiş. Anlatılanlardan birisi eksik veya noksan ifade edildiğinde o fıkra güldürmez. Zaman zaman başıma gelmiştir. Daha çok canlı performans ile katıldığım eğitim seminerlerimde konuyla alakalı ya başımdan geçen bir olay veya onunla ilgili fıkra anlatırken, karışık durum hâsıl olur ve sonunda söyleyeceğinizi başta söylersiniz. Bir ilçemizin Milli Eğitim Müdürü’nün isteği ile okul müdürlerine seminer veriyordum. Katılımcıların çoğu seminere zorunlu katıldıkları ve kurucusu olduğum sendikanın da üyesi olmadıkları için konuşmamıza tepki vermeksizin robot gibi dinleyip moralimi sıfıra düşürüp sinerji oluşmasını engellemişlerdi. Seminerlerimde anlattığım aslan fıkrasını anlatınca tebessüm edenler olmuş ben de bunun üzerine peş peşe iki aslan fıkrasını da anlatınca salonda kahkaha tufanı olduğunda şaşırmıştım. Verilen arada yanıma gelen bir görevli “Hocam, anlattığınız fıkralar komik olmasa da ilçe milli eğitim müdürümüzün ismi Aslan olduğu için güldüler” deyince ikinci seansta protokol kuralları konusunu fıkrasız bitirmek durumunda kalmıştım.

Dedik ya. Ayıptır söylemesi veya söylemesi ayıptır fark etmez. Anlatmazsak ayıp etmemiş oluruz. Esasında anlatınca ayıp olacak bir konuya temas bile etmemek lazım. Hele bu fıkra ise asla yaklaşmamak gerekir. Anlatacağımız konu her yerde herkes tarafından kabul görecek ifadelerle anlatılırsa bir de yerinde olursa yemeğin üzerine tatlı gibi olur. Fıkra anlatmanın sanat, dinlemenin ise keyif olduğunu rahmetli Burhan Felek’in bir yazısında okumuştum. O “İnsanları güldürmek kolay değildir. Çünkü hepsi dünyaya ağlayarak gelirler!” derdi.

İnşallah yazımızı ‘ayıp’ etmeden noktalamış olalım ve’s-selam.