Aydınlarımıza...
Milli ve manevi değerlere bağlı kaldınız. Yıllar boyu bu toprağın horlanan, dışlanan ve ötelenen değerlerine sahip çıktınız. Yerlilik vasfınızı hiç yitirmediniz. Eliniz kalem tutuyordu, meselelerimizi anlatabiliyordunuz. Bundan dolayı sevilip sayıldınız zaten. Millet sizi okudu, dinledi, beğendi ve destekledi. Bu teveccüh üzerine anlı şanlı gazetelerde köşe yazarı, televizyonlarda ve radyolarda sözü dinlenir yorumcu oldunuz. Şimdi ise neredeyse birer kılıç gibi kullandığınız o 'kan damlayan' kalemlerinizi, birbirinize çekiyorsunuz. Halbuki yolunuz bir, inancınız aynı, hedefiniz ve menziliniz ise belli. Öyleyse nedir bu paylaşamadığınız? Dışarıda ve içeride hangi habis şeytanları sevindirdiğinizi görmüyor musunuz?
İnancı yüzünden azarlanan, ikna odalarına zorlanan, düşüncesine zincir vurulan insanları geçmişte sizler savundunuz. Fikir ve inanç hürriyetini sonuna kadar müdafaa ettiniz. Halkımız bu yiğitliğinizi, mertliğinizi alkışladı. Zira mazlumun, mağdurun ve masumun yanındaydınız. Zalimin ve kötünün değil. Ama şimdi görüyorum ki, asıl hasmı bırakmış birbirinizle uğraşıyorsunuz. Aynı cephenin silahşörleriydiniz oysa. Zehirli cümlelerinizi birer kurşun gibi yekdiğerinize fırlatıyorsunuz. Halbuki, hassasiyetleriniz, tefekkür dünyanız, beslendiğiniz kaynaklar aynı. Benzer mahallelerin çeşmelerinden su içtiniz. Öyleyse nedir bu husumet, nedir bu kibir ve enaniyet? Bu davranışlarınızla pusuya yatmış terör odaklarını nasıl da mutlu ettiğinizi farketmiyor musunuz? Basiretiniz bu kadar mı bağlandı?
Belki bir çay bahçesindeki sohbette çözebileceğiniz meseleleri Türkiye'nin birinci gündem maddesi haline getiriyorsunuz. Dinlemeden konuşuyor, okumadan yazıyorsunuz. Oysa gençliğin bel bağladığı, örnek almaya çalıştığı münevverlerimizdiniz, kuzum siz bu hallere nasıl düştünüz? Yoksa içine yuvarlandığınız durum, 'güç zehirlenmesi'nin ta kendisi midir? Merak ediyorum dostlarınızla, okuyucularınızla, seyircilerinizle en son ne zaman bir araya geldiniz? Mesela kaç sene önce MTTB'ye uğramıştınız? Ya Kızlarağası Medresesi'ne, Edebiyat Vakfı'na yolunuz niçin düşmez? Birlik Vakfı'nı, İlim Yayma'yı, Türkocağı'nı, ESKADER'i, Bilim Sanat Vakfı'nı, Ozanlar Kahvesi'ni hatırlıyorsunuz değil mi? Sevdiğiniz ve büyük bir ihtimalle mensubu olduğunuz bu kuruluşlarla gönül bağınız ne ölçüde devam ediyor? Dostlarınızla istişare etmeyi niçin hiç düşünmezsiniz? Yoksa siz zaten her şeyi herkesten çok mu biliyorsunuz? Bu yüzden midir habire ahkam kesişiniz, özbeöz kardeşinizi harcayışınız, düşünmeden konuşmanız, durmadan dinlenmeden hata yapmanız.
Siz ki bir zamanlar topluma ümit, öncü ve rehber olmuştunuz. Hislerinizle, düşüncelerinizle nesillere tercümandınız. Ama bakıyoruz ki şimdi ihtilaf bataklığında çırpınıp duruyorsunuz. Birlik sahilinde yüzeceğinize çamurlu sularda oyalanıyorsunuz. Kardeşlik bahçesinde dolaşacağınıza, düşmanlık dehlizinde hasım arıyorsunuz? Peki ama bu hallerinizle gençlere nasıl örnek olacaksınız? Yazılarınızda isimlerini andığınız, sözlerinden iktibaslar yaptığınız, şiirlerinden mısralar paylaştığınız üstatlarınız, hocalarınız, ağabeyleriniz böyle mi hareket etmenizi istedi? Elin müsvedde alçak profesörü, milletimizin cumhurreisi Erdoğan'a, İslam aleminin ümidi olan lidere suikast planlarken, bunu da alçakça höykürürken siz onlara cevap vereceğinize küçük hesapların peşine düştünüz. Elinizde tuttuğunuz kutlu kalemler küçülüp elinizden kayıyor, mürekkepleri Babıali'de akıp duruyor, mukaddes emanete aman dikkat edin!
15 Temmuz Destanı'nı yazan aziz ve mübarek milletimizin ihanet örgütüne karşı şanlı direnişi anlatırken yazılarınız nasıl da anlam kazanmıştı oysa. Her cümlenizde bir hakikat, her kelimenizde bir doğruluk ve samimiyet vardı. Yazılarınız, kitaplarınız yol ve ufuk açtı, gerçek nurlu fikirler saçtı. Ama bugün henüz bir yılını doldurmadan o istila hareketini unutmuş görünüyorsunuz, nisyan ile malul oldunuz. Siz bu rehavetinizle, basiretsizliğinizle ezelu00ee ve ebedu00ee düşmanlarımızın iştahını kabartıyorsunuz, farkında değil misiniz? Emperyalist dış güçler ve içerdeki ihanet örgütleri, halinize bakıp ellerine kına yakıyor, siz birbirinize saldırdıkça zil takıp oynuyor bunu hissetmiyor musunuz?
KUTLU DOĞUM'A Du00c2İR
Ve gündeme gelen Kutlu Doğum Haftası! Diyanet yıllardır şer güçlerin en çok saldırdığı hayırlı, faal ve kıymetli bir müessesemizdir. Ama FETÖ'cuların, "Kutlu Doğum Haftası"nı istismar ettikleri ve lekeledikleri de bir hakikat. Mesele tartışılıyor. Çatışma meydanına doludizgin giren taraftarlara naçizane şu tavsiyede bulunmak istiyorum: Nisan ayındaki 'kutlu doğum haftası'na olan güven, kaybolmuştur. Yapılacak en iyi ve doğru iş, bu kutlamayı Nisan ayından kurtarmak ve her sene "Mevlid Gecesi"nin haftasına taşımaktır. Bu da çok kolay. Tartışmaları bitirir. Kutlama adı altında yapılan hafifliklere de izin verilmemeli. Daha önce de defalarca yazdım. Diyanet yöneticileri, tarikat ve cemaat öncüleriyle, ilahiyatçılarla sık sık bir araya gelmeli ve gündemdeki temel meseleleri istişare etmelidir. Aksi takdirde etrafımız ateş çemberi iken böyle gereksiz tartışmalara çok şahit oluruz. Kaybeden, yine devletimiz ve milletimiz olur. Diyanet, başlattığı ve büyük bir sevinçle karşılanan "istişare toplantıları"nı düzenli ve devamlı yapmalı, alınan kararlar da toplumla hemen paylaşılmalıdır.