Aydınlardan Kaygılıyım
Bu köşeyi takip edenler bilir ki, Türkiye'de aydın namıyla maruf bir güruhun kıblesini şaşırdıklarını daha önce defaatle belirtmiştim. Taksim gösterilerinin ardından bazı gazeteci, sanatçı; hasılı aydınlar "Kaygılıyız" başlığı altında bir ilan yayınladılar. Bu ilanda altı çizilmeye çalışılan dört noktadan bahsedebiliriz. Birincisi; "sanatçıların değersizleştirildiği", ikincisi; öfke ve kinin arttığı, üçüncüsü; "ayakların baş olduğu", dördüncüsü ise, nefret dilinin sona ermesi gerektiği."
Entelektüeller ve sanatçılar toplumun öncü insanlarıdır; daha doğrusu öncü insanları olmalıdır. Entelektüel, soruşturur ve en önemlisi de akli muhakemeye önem verirken, sanatçı, sanatın en önemli anahtar kavramı olan "güzel"i bulmaya çalışan, davranışta, giyimde, sanat icrasında estetik kaygıları üst düzeyde olan insandır. Hem entelektüel hem de sanatçılar, sokak kavgası ağzı kullanmadıkları gibi, kavgaları ayıran, herkesi sükunete ve akli muhakemeye çağırması gereken kişilerdir.
Taksim gösterileri sırasında kendisine entelektüel ve sanatçı etiketi verilmiş bazı kişilerin, bu tanımladığımız çerçeve içerisinde nerede durduklarını/dur(a)madıklarını net biçimde gördük. Mehmet Ali Alabora, attığı tweetle kitleleri Taksim'deki "alabora"nın içine çekmeye çalışmıştır. Can Dündar, yazı, tweet ve gösteriye katılım biçimiyle iyi bir sınav verememiştir. Levent Kırca, hırs ve öfkesinin kurbanı olarak Londra'daki talihsiz sözlerle belki yarım asırlık sanat hayatında demokrasi, insan hakları vb. değerleri dillendirdikten sonra şimdi sıfır toplamlı bir sonuçla ortada kalmıştır. Oraya destek veren sanatçılardan, sanatın anahtar kelimesi olan "güzel"lik ve estetik adına bir şey görmedik.
Bu sanatçı ve entelektüeller yıllar boyu, hep kendi yaşam biçimlerini geniş kitlelere empoze etmeye çalışan baskıcılığın ve kendisi dışındakileri aşağılayıcı bir dilin sahibi oldular maalesef. Bir kuşak önce kalkıp geldikleri yer sofrası ve onun temsil ettikleri ile ana-baba ve nenelerinin değerlerine sırtını dönerek bu memlekette sanat icra ettiklerini ve hakikate yegane kendisinin sahip olduklarını düşünmekte ve daha da ötede bir amentü olarak buna iman etmektedirler.
Fakat dünya değişti; başkalarını dünyayı okuyamamakla suçlayanların biraz kendilerinden mesafe alarak kendilerine bakmaları elzem. Kendilerini refere ettikleri ve oradan ışık aldıklarını düşündükleri Aydınlanma'nın bireyi tüm dünyada iflas etti. Ama onlar hala yüzyıl öncesinin Batı'ya hayran ve sırtını kendi topraklarına dönmüş bir "aydın hava"sıyla yaşamaya devam ediyorlar. Artık insanlık, daha önce kaybettiği ışığın ucunu yakaladı. Bir gün bu aydın ve sanatçılar, başkalarının yaşam tarzına da saygı duymayı öğrenecekler. Diğer yandan öfke ve nefret dilinden bahsedenlerin, Taksim gösterilerine hakim olan nefret diline niçin itiraz etmediklerini sormak hakkımızdır. Şimdi bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
Bu arada önemli bir noktaya daha temas etmek gerekiyor. Ak Parti'nin aydın ve entelektüellere yönelik politikaları çok zayıf. Hükümetin genel refah düzeyi ve maddi bazı politikalarla uğraşırken, entelektüelleri tamamen ihmal ettiğini düşünüyorum. Topluma yön gösteren, söylediği bir desibellik sesin büyük ağırlığı olan, "güzel"lik ve estetiği ile insanların yabancılaşmalarının önünde duran entelektüel ve sanatçılar yetişememişlerdir. AK Parti için bundan sonraki en önemli görev de budur. Sermaye sahiplerinin de, inşaatlardan biraz başlarını kaldırarak bu gerçeği görmeleri; ilim, fikir ve sanata destek vermeleri gerekmektedir.
Ben bu ülkenin bir gerçeği olarak demokrasiye, insan haklarına, yaşam biçimime, tercihlerime, değerlerime, toprağıma değer vermeyerek onları aşağılayan; kendilerini birinci sınıf diğerlerini ise parya olarak gören, Jakobence bir yönetimi savunan, sürekli kendisini baş başkalarını ayak takımı addeden, sanatı ve entelektüelliği de başkalarının değerlerine küfretmek olarak algılayan aydınlardan kaygılıyım. Artık Türkiye'de yeni bir enteleküel portresinin filizlenmesi gerekmektedir.
Evet, aydınların kaygılarına içerik olarak katılıyorum. Fakat bu deklerasyonu yayınlayanlar, öncelikle tutarlılıklarını kontrol etmeli ve Taksim gösterilerinde ortaya koydukları tutumlarından tevbekar olmalıdırlar. Sonra oturup, doğru ve yanlışlarımızı beraberce konuşabiliriz.