Aybüke öğretmenin ardından
"Şenay Aybüke Yalçın." Daha 22 yaşındaydı ve 8 ay önce müzik öğretmeni olarak atanmıştı Batman'ın Kozluk ilçesine. İlk görev yeriydi. Gencecik bir gülüştü, çiçeği burnunda, hayat ve hayal dolu bir öğretmendi. Geçtiğimiz hafta Kozluk ilçesinde PKK'nın belediye başkanını hedef alan hain terör saldırısı sonucu, seken kurşunlardan şehit oldu, teröre kurban gitti. Bu PKK'nın ilk ve son sivil katliamı da değildi. Hangi katliamı yazayım ki, yüreğim el vermiyor, elim kalem tutmuyor. Bu nasıl bir kin, ihtiras, öfke, intikam ve kötü ruh? Anlamak mümkün değil. Peki ya sürekli devleti eleştirip, "katil devlet" sloganları atıp, katil PKK olunca ses çıkarmayanlara; sürekli devletten doğruları yapmasını bekleyip, bu mübarek Ramazan ayında PKK'nın katliam ve zulmünü görmeyen ikiyüzlü, dilsiz şeytanlara ne demeli?
BU HALKI DA BU SAVAŞI DA KAYBEDECEKLER
Zalimlerin acımasız yönleri ve kural tanımaz oyunları bitmedi, bitmiyor ancak bizim insanlık yanımız yoruldukça yoruluyor, yüreğimiz darlandıkça darlanıyor. Ne acıma kalmış, ne merhamet; ne şefkat kalmış, ne de muhabbet. Tüm değerleri yitirmişler ve fütursuzca tüketmişler. Çok zalimce ve acımasız bir şekilde her yerden; insani, vicdani ve ahlaki hiçbir kaide ve değer tanımadan saldırıyorlar. Kadınlarımızı, çocuklarımızı, yaşlılarımızı öldürüyorlar. Öğretmen, kaymakam, asker ve polislerimizi şehit ediyorlar. Geride kalanları ülkeyle beraber yetim bırakıyorlar. Hiçbir insani ve vicdani değer bu saldırıları durduramıyor. Bu zalimane saldırıların, katliamların haklı gerekçesini, anlamını, amacını açıklayacak, toplumu ikna edecek hiçbir insani ve ahlaki dava ve düşünce olamaz. Hiçbir dava ve ideoloji de yitip giden canların yerini de alamaz. Ancak şu hususu kimse unutmasın ve emin olsunlar ki, Türkiye'ye bu kadar ağır bedeller ödeten, bu kirli savaşı başlatanlar ile onlara lojistik destek veren, onları himaye eden arkalarındaki terör devletleri hem bu savaşı hem de bu coğrafyanın halkını tamamıyla kaybedecekler.
TERÖRÜN TUZAĞINA DÜŞMEYELİM
Tüm bu oyun ve tuzaklara karşı da bizler ihanet ve gafletin en büyük kozu olan etnik ve mezhepsel ayrıştırma ve birbirine düşürme tuzağına düşmeyeceğiz. Bu ülkeyi birlik ve kardeşlik ruhu içerisinde diri ve dik tutacağız. Allah rızası için birbirimize merhamet edeceğiz, etnik ve mezhepsel temele dayalı ötekileştirici, kin ve nefret kusucu söz ve eylemlerden uzak duracağız. Milli şairimiz Akif'in vurguladığı gibi "Girmedikçe tefrika bir millete düşman giremez; toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez." Birbirimize sırt çevirmeyelim. Allah rızası için Türk, Kürt, Arap demeden birbirimize merhamet edip, duygusal kopuşa götürecek; Türk, Kürt veya Arap düşmanlığı olarak algılanabilecek söz ve eylemlerde bulunmayalım yani terörün kurduğu tuzağa düşmeyelim, amacına hizmet etmeyelim. Bakınız "İster PKK, ister DAEŞ ve ister FETÖ olsun terör en çok zaafları kaşır, etnik ve mezhepsel iç çatışmaları körükler, aklıselimi ortadan kaldırmak ister, sağlıklı düşünmeye darbe vurur, öfkeyi körükler, ırkçılık ve hamasetten beslenir, farklılıklar arasında kin ve kan çıkmasını ister."
KÜRTLER, BİRLİK VE KARDEŞLİKTEN ASLA VAZGEÇMEZLER
Nasıl ki her Türk FETÖ'cü değilse her Kürt de PKK'lı değildir. Her kim ki doğduğu topraklara, vatandaşı olduğu ülkeye ihanet ediyorsa ırkı, dini ve dil fark etmez. Hain haindir. Şu husus bir gerçek ki; Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan ve kadimden beridir bu topraklarda yaşayan Kürtlerin kahir ekseriyeti, Türkiye Cumhuriyeti devletinin birliğinden yanadır. Kadimden gelen kardeşleri olan Türklerle, anayasal ve eşit bireyler olarak beraber yaşama hususunda çok büyük bir arzu içerisindedir. PKK'nın eylem ve söylemlerinden bıkan Kürtlerin çok büyük kısmı, tüm tahrik ve kışkırtmalarına rağmen canlarıyla bedelini ödeseler dahi devletin yanında oldular, sokaklara inmediler, kaos ve anarşiye alet olmadılar. Bu hassasiyet asla korkudan değildir, Kürtler de aynen Türkler gibi asla korkmazlar, mert ve cesurdurlar. Bu hassasiyet özellikle kardeşlik bağının güçlenmesi, vatandaşlık ve aidiyet duygusunun gelişmesi, eski ceberut devlet alışkanlıklarının terk edilmesi, devletin şefkat ve muhabbet elinin uzatılmasından yani zorunlu ve mutsuz vatandaşlıktan gönüllü ve mutlu vatandaşlığa adım atılmasındandır.