Ayasofya’da Büyük Uzlaşma
Ayasofya konusunda toplumda büyük bir uzlaşma sağlandı. Halkımızın tamamı caminin açılmasını isterken aydınların çoğu da artık bu vaktin geldiğini belirtiyor. İç ve dış vesayet odakları ise huzursuz.
Geçen haftaki yazımızda Türkiye’de 86 yıldan beri Ayasofya’nın açılması için tavrını ortaya koyan şairler, yazarlar, ilim, fikir ve sanat adamları ile mütefekkirlerin görüşlerini ortaya koymuştuk. Dün bu haklı talep vardı, bu istek bugün daha da artmış bulunuyor. Ayasofya’nın açılması yönünde kamuoyunda büyük bir uzlaşmanın sağlandığı görülüyor. Neredeyse herkes mabedin bir an önce açılması gerektiğini düşünüyor ve bunu bekliyor.
Bediüzzaman’ın gözüyle Ayasofya
Büyük İslam âlimi Bediüzzaman Said Nursi de çağdaşları olan diğer şahsiyetler gibi Ayasofya’ya büyük bir muhabbet besliyordu. Bu sevginin temelinde, Hazret-i Peygamber’in hadis-i şerifiyle müjdelediği Fatih Sultan Mehmed’in, İstanbul’u fethettikten sonra ilk Cuma namazını Ayasofya Camii’nde kılışı yatıyordu. Bediüzzaman kaleme aldığı risalelerde, “muazzam cemaati” bulunan “mübârek câmi Ayasofya”ya sıklıkla gittiğini belirtmektedir. İstanbul’a geldiğinde bu mübarek mabedin içinde namaz kıldığı iyi biliniyor.
Ayasofya’yı Demokratlarla görüştü
Bediüzzaman, Ayasofya’nın aslî fonksiyonuna dönmesi için büyük mücadele etti, CHP’nin tek parti döneminde de uğraştı, Demokratlar döneminde de. 29 Ağustos 1948 tarihinde ilgililere verdiği dilekçede Ayasofya’nın hürriyetine kavuşmasını istiyordu. Demokratların zafer kazandığı ve Demokrasinin Türkiye’ye geldiği 1950’den sonra ise Ankara’ya giderek hükümetin ileri gelenleriyle bu mühim konuyu konuştu. Demokratlardan Ayasofya’yı ibadete açmalarını istedi. Talebelerinin Ayasofya ile ilgili sorusu üzerine şöyle diyordu: “Ayasofya, Hıristiyanlığın, İslâmiyet’e devir ve tesliminin bir âbidesidir. Bunun için kilise iken cami olmuştur. Elbette tekrar camiye çevrilecektir.”
Ezan gibi Ayasofya’da on kat güçlendirecek
Risale-i Nur Külliyatı’nı telif eden Bediüzzaman, ömrü boyunca talebeleriyle birlikte milletimizin imanının güçlenmesi için hizmet eden büyük bir âlimdir. Bu yolda büyük çileler çekmiş, zindanlara atılmış, zehirlenmiş ama davasından asla vazgeçmemiştir. Siyasetle ilgilenmemiş, ancak ihtiyaç olduğunda sorumlu olanlara bazı tavsiyelerde bulunmuştur. Bu tekliflerden birini de “dindar” kabul ettiği Demokrat Parti’nin Başvekili Adnan Menderes’e yapmıştır.
Hazret, Emirdağ Lâhikası isimli eserinde, “Ezan-ı Muhammedi’nin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi” aynı şekilde “Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirme”nin de partiye aynı gücü kazandıracağını söyler. Ezan ve Ayasofya ile birlikte, yüzlerce defa mahkemeye verildiği hâlde hep beraat kararları alan Risale-i Nur eserlerine resmen serbestlik verilmesini de talep eder. Hatta risalelerin Devlet eliyle bilhassa Diyanet vasıtasıyla neşredilme si gerektiğini ifade eder. Böylece eserler, muhtaç olan vatandaşlara daha çabuk ulaşacaktır. Bediüzzaman bu şekilde hareket edilirse Türkiye’nin “âlem-i İslâm’ın teveccühünü kazanacağını” da sözlerine ekler. Şükürler olsun ki bu hükümetimiz zamanında, Devletimizin bünyesinde hizmet veren Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Sözler, Mektubât, Mesnevî-i Nûriye, İşârâtü’l İ’câz gibi büyük eserler ile diğer küçük kitaplar 2015 yılından itibaren milletimizin istifadesine sunulmuştur.
Ecdadımızın “Antika Kılıç Yadigârı”
Peki bu yakın ilginin ve sevginin temelinde ne yatıyordu? Bediüzzaman, Ayasofya’yı niçin unutmuyor, gündeminden çıkarmıyordu. Çünkü o, ömrü boyunca bu muhteşem camiyi İstanbul Fethi’nin ve bütün fetihlerin âdeta sembolü olarak görmüştü. İstanbul’da bulunduğu dönemde devrin bilginleriyle bu camide buluşmuş ve hasret gidermişti. Bu camide âlimlere, cemaate, talebelere ve camiye gelen milletvekillerine hitap etmişti. O, Ayasofya Camii’ni “kahraman milletimizin ebedî bir medar-ı şerefi”, ecdadımızın “pırlanta gibi antika bir kılıç yadigârı” olarak görmüştü.
Haziresinde 5 Padişah yatıyor
Bilindiği gibi Ayasofya büyük bir külliye. Bu külliyenin yeniden bütün vasıfları ve kısımlarıyla hayata geçirilmesi bekleniyor. Başka Ayasofya camileri olduğu için Osmanlılar Sultanahmet’teki mabede Ayasofya Cami-i Kebiri (Büyük Ayasofya Camii) demişlerdir. Bu külliye içinde beş padişah, II. Selim, III. Murad, III. Mehmed, I. Mustafa ve Sultan İbrahim, pek çok hanım sultan ve şehzade olmak üzere yaklaşık 150 hanedan üyesinin mezarı bulunuyor. Osmanlı Devleti’nin sahiplendiği ve çok sevdiği bir mabetten bahsediyoruz. Ayasofya’nın camiye çevrilmesi, başta onu vakfeden cihangir hakan Fatih Sultan Mehmed olmak üzere bütün ecdadımızın ruhunu şad ettirecektir.
15 Temmuz’da ilan, 31 Temmuzda Bayram Namazı
Peki Ayasofya ne zaman açılmalı? Şimdi herkes merak içinde bu tarihi soruyor. 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye düşmanı devletler, FETÖ ile bu mübarek ülkede bir darbe ve işgal teşebbüsünde bulundu. Aziz milletimizin, yüce devletimizin ve elbette Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın şanlı ve yiğit direnişiyle bu heves kursaklarında kaldı. Dolayısıyla Ayasofya’nın 15 Temmuz’da açılacağının ilan edilmesi ve Bayram Namazının da burada kılınacağının duyurulması iç vesayet odaklarını susturacak, dış vesayet gruplarına da bir “Osmanlı tokadı” olacaktır. Milletimiz için de tabii ki çifte bayram…
Dış ve iç vesayetçiler susacak
Başta 27 Mayıs ve 28 Şubat olmak üzere darbeleri destekleyen eski Türkiye’den bazı kişilerin ve küçük partilerin Ayasofya’nın açılmasına şiddetle karşı çıkması çok manidardır. Bu kesimler, dünyada artık büyük bir ülke olan Türkiye’nin yalnız kalacağı gibi çürük bir iddiayı seslendiriyor. Esasında Ayasofya’nın yeniden ibadete açılarak cami yapılması milletimiz tarafından coşku ve sevinçle karşılanacak; İslam âleminde de büyük heyecanlara vesile olacaktır.
Ümit ve dua ile bekliyoruz
Halkımızın tamamı, partilerin ve aydınların büyük çoğunluğu Ayasofya’nın açılmasını dört gözle bekliyor. Allah korusun, birkaç kişi istemiyor diye bu karardan vazgeçilirse milletimiz hüsrana uğrayacak. İnancımız odur ki, 86 yıllık özlemi çeken milletimiz hayal kırıklığına uğramayacak ve İnşallah bu kutlu rüya gerçekleşecektir. Toplumun büyük çoğunluğu, dün olduğu gibi bugün de bu kutlu hadiseyi, heyecan, hasret, ümit ve dua ile bekliyor.