Ayasofya, Taksim ve Çamlıca Camii
Geçen Cuma günü Cuma namazını Çamlıca Camii’nde kıldım. İstanbul’un her yanından gelen mü’minlerle tıklım tıklım doluydu. Anadolu Yakası’nın yüksek bir tepesine yapılmış olması, caminin günümüzün yüksek katlı devasa binaları arasında kaybolup gitmesini önlüyor. İçinde ve bahçesinde o büyüklüğü fazla hissettirmese de dışardan ihtişamlı duruşu ile görenleri adeta büyülüyor.
İstanbul’un Avrupa yakasının abidevi mabedlerine karşı, Çamlıca Camii, büyüyen İstanbul’un Anadolu yakasındaki sembolüdür. Acaba cemaati ne durumda diye Çamlıca Camii’ne bir de ikindi vakti gittim. Üçte biri doluydu. Ziyaret için günün her saatinde gelenler ise hınca hınç dolduruyordu camiyi…
Sırf siyasi açıdan muhalefet olsun diye bu abidevi mabede laf atanlar geldi adıma. İslami düşünce adına utandım. Sonra da mabedime laf edenin soyadını hatırlayınca, kara çalmak tıynetinde var diye dikkate almaya değer olmadığını düşündüm.
İhtişamlı bir mâbed
Devletini öne çıkaran, icraatları ile ben de varım diyen her büyük devlet adamı İstanbul’a ihtişamlı bir mabed yaptırmıştır. Bu, büyük düşünmenin, her bakımdan dünya devleti olmanın gereğidir. İstanbul’da 15 asır önce Ayasofya ile başlayan süreç, Fatih Camii ile devam etmiş, Süleymaniye ve Sultanahmet Camileri ile taçlandırılmıştır.
Kutsal bilgelik anlamına gelen Ayasofya, Roma’nın paganlarla mücadelesinin sonucu ve sembolüdür. İlahi bir din olan Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nda devlet dini olmasından sonra tüm dünyanın ortak mabedi olması için yapılmıştır. İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethinden sonra da şehri fetheden Fatih Sultan Mehmed Han, kılıç hakkı olarak sadece Ayasofya’yı kendisine almış, kiliseden camiye çevirerek vakfetmiştir.
Ayasofya’yı yaptıran Roma İmparatorları, cihanın tek hâkimi iken İstanbul’un da dünyanın dini merkezi olması hedefinden yola çıkmışlardır. Döneminde hak dinin sembolü olarak yapılan Ayasofya, fetihten sonra da son hak din olan İslamiyet’in sembolü haline gelmiştir.
Ayasofya’nın Osmanlı tarihinde şahit olduğu en önemli olay, Mısır’ın fethinden sonra dönemin halifesi III. Müevekkil’in halifelik görevini, Ayasofya Camii’nde düzenlenen törenle Yavuz Sultan Selim Han’a devretmesidir. Minbere çıkan III. Müevekkil, hırkasını sultana giydirmiş, Yavuz Selim Han’ın hilafetini ilan etmiştir. Halifelik görevi, bugün hâlâ TBMM’nin uhdesindedir.
Ayasofya cami olacaktır
15 asır boyunca ibadethane olarak kullanılan Ayasofya, artık müze olmaktan çıkarılarak tüm insanların ücretsiz olarak gezeceği ibadethane kimliğine yeniden kavuşacaktır. Marmara Denizi’nden Boğaziçi’ne giren gemiler, önce Sultanahmet ve Ayasofya Camii’ni, ardından Çamlıca Camii’ni selamlayarak geçeceklerdir.
Günümüzde hak ile batıl mücadelesinin zirveye ulaştığı mekânlardan biri de Taksim’dir. Taksim’de önce trafik yeraltına alınarak yayalaştırma yoluna gidilmiş, ardından Taksim Camii’nin inşasına başlanmıştır. İsmini, Osmanlı döneminde buraya gelen suyun dağıtıldığı “maksem”den alan Taksim, artık ayrılığın değil milletin birlik ve bütünlüğünün sembolü olacaktır.
Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile başlayan ve Cumhurbaşkanlığı’na kadar uzanan siyasi hayatında İstanbul’a da damgasını vurmuş, kısır düşüncelilerin hayal bile edemediği Marmaray, Avrasya Geçişi, İstanbul Havaalanı, Yavuz Sultan Selim köprüsü gibi devasa eserlerin yanı sıra İstanbul’u Taksim ve Çamlıca Camileri ile taçlandırmıştır.
Taksim ve Çamlıca tepelerine vurulan iki mühür, 1071’de Malazgirt ile sembolleşen “İlayı kelimetullah” inancının hayata geçirilmiş son abideleridir. Devletin büyümesi ve güçlenmesi bu düşünce dünyanın dört bir yanını etkisi altına almaya devam edecektir.