Ayasofya kararı sonrası yorumlar
10 Temmuz 2020 tarihi sadece Türkiye için değil, İslam Alemi ve Hristiyan Dünyası için de oldukça önemli bir tarih oldu çünkü İstanbul’un fethi ile birlikte kiliseden camiye dönüştürüldükten 481 yıllık Ayasofya Camii 86 yıllık hasretten sonra yeniden Cami statüsüne kavuştu.
Malumunuz, 1453-1934 yılları arasında cami olarak kullanılan Ayasofya, 1934’ten sonra müze olarak kullanılmaya başlandı. 10 Temmuz 2020’de ise Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Kültür Bakanlığı’ndan Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilerek yeniden cami statüsüne kavuştu Ayasofya.
24 Temmuz 2020 Cuma günü Cuma Namazının eda edilmesi ile birlikte artık herkese açık ama cami olarak hizmette olacak Ayasofya ile ilgili ülkemizde çok şey söylendi, dünyada da farklı tepkilere yol açtı. Batı dünyasını anlıyoruz; vaktinde Türkiye’yi diledikleri gibi sevk ve idare eden Avrupa, Ayasofya’nın kendileri için önemli bir kilise olmasından dolayı (aslında bir ülkenin egemenliğine ipotek koyma ile alakalı bir durumdu) statüsünün değişmemesinden yanaydı. Nitekim 1934’te Ayasofya Avrupa'nın baskıları neticesinde müze statüsüne alındı.
10 Temmuz 2020’de alınan karar sadece Avrupalıları değil, ülkemizdeki kimi dindarları, liberalleri, solcuları da rahatsız etti. Bunlardan bazıları “bu tarihi kararın şerefi Ak Parti/Erdoğan’ın hanesine yazıldığı için” rahatsız oldular. Bazıları “ezik”liklerinden dolayı bu kararı “gereksiz” buldu, kimileri de “İçimizdeki İrlandalılar” misali kararı beğenmedi.
Bir ülkenin aydını kendi ülkesinde yaşayan insanların hassasiyetine, değerlerine yabancı ise o kişilere aydın değil “devşirme” demek daha isabetli oluyor. 481 yıllık cami baskıya binaen cami olmaktan çıkarılıyor. 86 yıl süren bu haksız uygulama, milletin ezici çoğunluğunun talebi ve yargı kararı ile yeniden camiye dönüştürülmek suretiyle sona erdirilince Batı’nın “ödül vererek” kişiliklerini satın aldığı aydınların! yazarların bu kararı “çağdışı!” hatta NOBEL ödüllü Orhan Pamuk gibilerinin skandal ifadelerle, ”Sekülerliğe karşı bir karar!” olduğunu söyleyerek nasıl devşirildiklerini açığa vurdular.
Kimi üst düzey SP’li ise bu karara ya burun kıvırarak ‘hayırlı olsun’ dedi ya da beğenmediğini alenen dile getirdi. Mesela SP lideri Temel Karamollaoğlu “Ayasofya hakkında alınan karar, yıllarca bunun mücadelesini veren bizler ve milletimiz için sevindirici bir adımdır. Fakat; böylesine önemli bir mâbet üzerinden yeni bir kutuplaşma havası oluşursa; bu, her şeyden önce Ayasofya'nın mânasına uygun olmayacaktır.” diyerek kararı sulandırmak istedi.
SP’li Av. Ali Aktaş ise Ayasofya kararı sonrası adeta “deli dana”ya döndü! Önce konuyu ‘Armageddon’a bağladı, sonra Millî Görüş’ün bittiğini, “Dün itibariyle eski Milli Görüş miadını doldurmuş durumdadır. Bundan böyle ya Yeni Milli Görüş ya da izmihlal olacaktır. Üçüncü seçenek AK Parti'ye eklemlenmektir ki bu da felaket olacaktır.” diyerek ilan etti!
Avukat A. Aktaş’a neden “deli dana” benzetmesi yaptığımı, “Rektörler başörtülülere selam durdu. Lakin İslam gelmedi ve dindarların iktidarında çürüme yaşandı. Ayasofya açıldı ve şimdi de yeryüzüne hak ve adaletin gelmediğini yaşayıp göreceğiz. Ve acı şekilde semboller ve şekil üzerinden yürüyen İslamcılığın iflasına şahitlik edeceğiz.” ifadesinde bulabilirsiniz.
Şimdi buna ne demeli:
“İslam gelmedi”
“Ak Parti’ye eklemlenmek”
“Ayasofya açıldı ve yeryüzüne hak adalet gelmediğini göreceğiz…”
Oysa büyüklerimiz, “Sinirli iken karar vermememizi” isterken, konuşmamamızı da istemişlerdi, lakin Av. Aktaş, Ak Parti ve lideri Erdoğan’a yazılan bu onuru hazmedemediğini milli görüşü bitirmeye kadar taşıma saçmalığında bulunmaktan geri durmamış.
Ayasofya hakkında yapılan diğer olumsuzlukları geçiyorum, değmiyor.