Dolar (USD)
32.56
Euro (EUR)
34.87
Gram Altın
2437.30
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

09 Ekim 2022

Ayasofya ibadete açılabilir mi?

Arşivimi karıştırırken kesip sakladığım gazetede kupürü ile 33 sene sonra tekrar yüz yüze geldim.

Yazının başlığı “Ayasofya ibadete açılabilir mi?” idi.

Yavuz Bülent Bakiler yazmıştı.

1989 yılının şubat ayında yayınlanmıştı.

Ayasofya ne mürekkepler akıtıla akıtıla, ne umutlar tükene tükene, ne mısralar dizile dizile açıldı.

Bu ülke ne karanlıklar yaşadı, unutulmasın istiyorum.

Demek ki emekler heba olmuyordu.

Fatih’in İstanbul surlarını, toplarıyla vura, vura yardığı gibi, yaza yaza, söyleye söyleye, dua ede ede açıldı Ayasofya.

Yavuz Bülent Bakiler yazısına şöyle giriş yapıyor:

Ayasofya’nın yeniden cami haline getirilebilmesi için basınımızda heyecan dolu yazılar çıkıyor gönlümün o kalemlerle beraber olduğunu açıklamak istiyorum ama kendi kendime de sormadan edemiyorum.

Acaba Ayasofya yeniden cami haline getirilebilir mi?

O günler umudun böyle tükendiği günlerdi.

Bakiler şöyle sürdürüyor yazısını:

“Benim yaşımda olanlar 1953 yılında açılan o meşhur Ayasofya davasını elbette hatırlayacaklardır. O davanın özetini vermekte fayda vardır kanaatindeyim.

Bütün yazılarını bir yürek aleviyle tutuşturan Osman Yüksel 1952 yılında Serdengeçti dergisinin 17. sayısında, “Ayasofya” başlıklı bir makale yayınlandı. His yüklü, şiir yüklü cümleler arkasında, Osman Yüksel'in hıçkırıkları duyuluyor gibiydi.

Çünkü 480 yıl cami olarak kalan Ayasofya 'nın 1934 yılında, bir Bakanlar Kurulu kararıyla müze haline getirilmesi ve bütün İslâm ruhundan soyundurulması, Serdengeçti'nin şair yüreğinde derin yaralar açmıştı. Şu cümleler, Serdengeçti’nin o Ayasofya makalesindendir:

"Ey İslâm'ın nûru, Türklüğün gururu Ayasofya! Şerefelerinde fethin, Fatih’in şerefi ışıl ışıl yanan muhteşem mabet!

Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun?

Hani minarelerinden göklere yükselen, taa... maveradan gelen ezanlar?

Hani o ilahi devir? ilahi nizamlar?

Ayasofya ses vermiyor!

Ayasofya bir hoş!

Ayasofya bomboş!

Hani nerde, şu muhteşem minberde, binlerce erin, binlerce gazinin baş koyduğu şu temiz yerde, şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor?

Ayasofya!

Ayasofya!

Seni bu hale koyan kim?

Seni çırılçıplak soyan kim?

Hani gönüllerden kubbelere, kubbelerden gönüllere gürül gürül akan, sineler yakan Kur'an sesleri...”

Yazı hep bir yayla güzesi berraklığıyla devam ediyordu.

Ayasofya yazısı 1953 Türkiye'sinde büyük fırtınalar kopardı. Devrin Cumhuriyet Savcıları laiklik uğruna, Bizans İmparatorluğu adına, Yunan Milleti hatırına kılıç kuşandılar.

Osman Yüksel'i tevkif ederek zindana attılar.

Bir Cumhuriyet Savcısı Ankara Garnizon Komutanlığı'na başvurarak Osman Yüksel'in “Ayasofya” yazısıyla hem laikliği ihlal ettiğini hem de ‘halkın maneviyatını kıracak, milli menfaatlere zarar mahiyetinde bir dil kullandığını’ ileri sürerek dava açılmasını istedi.

Zamanın Milli Müdafaa Vekili (Milli Savunma Bakanı demek oluyor, açıklama zorunluğu hissettirildiğim için üzgünüm, bu da üzerimize çökmüş diğer bir karanlık) Seyfi Kurtbek “Ayasofya” yazısını milli mukavemeti kırıcı mahiyette görerek dava açılmasını emir buyurdu”.

Bakiler’ in yazısı böyle sürüp gidiyor.

Serdengeçti’ ye dava açılır.

İkinci ağır ceza Mahkemesinde başlayan davaya Prof. Dr. İsmail Hakkı Baltacıoğlu bilirkişi tayin edilir.

Baltacıoğlu raporunda yazının estetik yönüne dikkat çekerek yazının sanat değeri taşıdığını, kışkırtıcı bir niteliğinin bulunmadığını, laikliğin zarar görmeyeceğini bildirir.

Sonuçta beraat ettiyse de mahkeme sonuçlanana kadar tutuklu yargılanan Serdengeçti dört ay hapiste kalır.

Eskiler “Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür-İnsan hafızası unutma özürlüdür” derlerdi.

“Bu günlere nasıl ve ne karanlıklardan gelindi” unutulmasın istedim.