Ayasofya destanı
Ayasofya açılalı dört yıl oldu. Evet, dört koca yıl, dile kolay. Açılması için ne mücadeleler verilmişti halbûki... O, sıradan bir cami, herhangi bir mabet değildi, bir semboldü. Tamı tamına 50 yıl önce Necip Fazıl, Ayasofya konulu hitabetine şöyle başlamıştı: “Yalnız manayı anlasak, yalnız onu yerine getirebilsek Ayasofya’nın kapıları sabır taşı gibi çatlar!”
Ayasofya davası onun için ve hitap
ettiği Türk gençliği için önemliydi. Hep irticali olarak konuşan şairler sultanı,
29 Aralık 1965 günü yaptığı konuşmayı bilerek yazıya dökmüş, ‘nazik bir konu’
olarak tanımladığı Ayasofya meselesini destansı bir üslupla kalabalık bir
gençlik grubuna karşı Milli Türk Talebe Birliği’nde yapmıştı.
Alkışlarla sık sık kesilen bu solmaz
ve pörsümez konuşmayı Fatih Gençlik Vakfı’nın internet sitesinde kendi sesinden
dinleyebilirsiniz. “Yemen’den Viyana’ya, Fas’tan
Kafkasya’ya kadar 10 milyon kilometrekarelik bir zemin üzerine” yayılan,
“şiltesi üç kıtayı kaplayan” devi cüceleştirdiklerini vurgulayan Necip Fazıl, o
konuşmasında bozulma ve çürümenin Tanzimat Fermanı ile başladığını vurgulamıştı.
***
Milli Türk
Talebe Birliği, İslami yörüngeye girdikten sonra sadece üniversite
derneklerinden oluşan bir birlik olmakla kalmayıp, orta öğretim komiteleri
kurarak liseden üniversiteye gençliğin tamamına hitap etmeye başlamıştı. Necip
Fazıl’a göre Türkiye’yi kurtarıp ülkeyi eski ihtişamına kavuşturacak gençlik işte
bu gençlikti. Yine O’nun ifadesi ile:
“İşte
bütün meselem, her meselenin başı,
Ben
bir genç arıyorum, gençlikte köprübaşı!”
O,
“Gençliğe Hitabe”sinde de belirttiği gibi “Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!
şuurunda bir gençlik...” arıyordu. “Nur
infilakı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik…” O’nun bütün yurdu dolaşarak sık
sık hitap ettiği ve yetişmesinde büyük emeği olan gençlik yarım asırlık
mücadelesiyle zincirleri kırıp Ayasofya’yı açtı.
Konuşmasında Osmanlı Türk tarihinin muhasebesini yapan Necip Fazıl, Doğu
ve Batı dünyasının kavşağındaki İstanbul’u “cihanın en güzel beldesi”,
Ayasofya’yı ise onun kalbi olarak vasıflandırmış ve şöyle demişti: “Batı
aklı ve Doğu ruhunu birleştirici, eski Bizans eseri ve yeni tekbir yuvası
tarihi kubbe.”
***
Necip
Fazıl’a göre “Ayasofya; ne taş, ne çizgi, ne renk, ne hacim” di. “Ayasofya ….
öyle bir nasibin sahibi ki; ne madde, ne de tek taraflı mana ölçüsüyle ona
varmak kabil değil.” “Ayasofya mekân içinde ruh; zıt mekânda galip ruh” tu.
Türk’ü Roma’dan
daha büyük bir İmparatorluk olarak gören Necip Fazıl, Ayasofya’nın
kapatılmasını “Türk tarihine, mukaddesatına, ruhuna, ihanetlerin en büyüğü” olarak
tanımlamış; ancak ümidini kesmemişti: “Allah diyen bu millet, mutlaka kalacak;
ve kalacağına göre, öteki dünyadakinden evvel, bu dünyada hesap gününü
açacaktır.”
Ve önceki gün yapılan Milli Güvenlik
Kurulu kararlarının 9. maddesinde “Somali, Libya, Sudan ve Nijer başta olmak
üzere Türkiye ile Afrika ülkeleri arasında uzun vadeli yaklaşım”
değerlendirilerek Türkiye'nin, güven ve istikrarı tesis edeceği vurgulanıyordu.
Ne demişti
Necip Fazıl: “Bütün manalar Ayasofya’ya bağlı… Nasıl bütün yollar Roma’ya
çıkarsa, Türk manevi kurtuluş davasının bütün meseleleri de Ayasofya’ya çıkar.”
Ayasofya,
Türk’ün kapanık bahtıyla beraber dört yıl önce açıldı. Şimdi sıra diğer
milletlerin bahtını açıp, hep birlikte Gazze’yi tarumar eden vahşilere haddini
bildirmeye geldi!