Ayasofya: Bağımsızlığımızın Sembolü
Azılı bir Türk düşmanı olan Lord Curzon; Ayasofya’nın 9 yüzyıl boyunca bir Hristiyan kilisesi olarak kaldığını ve yeniden aslına dönmesi gerektiğini söylemekteydi.
Dahası İstanbul nüfusunun yüzde kırkının Müslüman olduğunu ileri sürerek İstanbul’un işgal edilmesi gerektiğini savunuyordu.
Ve İstanbul işgal altındadır. Müttefik askerleri şehrin dört bir yanında, her tarafta genelevler açılmış, fuhuş ve alkol almış başını gitmiş. Sarhoş askerler, genelevler, gece hayatı İstanbul’un manevi havasını kirletmiştir.
Hattat İsmail Hakkı Bey’in dükkânına astığı “Bu da geçer Ya Hu” yazılı hat, tüm halk tarafından benimsenmiş ve o dönemi protesto eden bir ifade olmuştur. Ah, ne hazin günlerdi…
Ne var ki Ayasofya, tek parti döneminde müzeye çevrilmekten kurtulamayacaktır. Amerikan Bizans Enstitüsü kurucusu Thomas Whittemore, İstanbul’daki Bizans eserlerinin restorasyon ve korunması işini üstlenir. Bütün masrafları da kendine aittir. Gerekli izinleri de alır.
Whittermon’a göre kiliselerin eski kimliklerine kavuşması Tanrı’nın arzusuna dayanmaktadır.
Restorasyon sürecinde Ayasofya’da ibadet edilmesine yönelik her türlü imkân kısıtlanır. Dönemin Maarif vekili Abidin Özmen’in teklifi değerlendirilir ve bir akşam sofrasında alınan kararla Ayasofya’nın müze yapılmasına karar verilir. Müze onarımı gerekçe gösterilerek 1934’de kapatılır.
Papa 11. Pius’un teklifini dönemin iktidarına ileten İngiliz gazeteci, Grace Mary Ellison’a verilen cevap şudur. “Ayasofya’yı bir camii olarak korumakla Katolik kilisesinin gerçekten haysiyetini incitiyorsak, onu ya bir müzeye çevireceğiz ya da tamamen kapatacağız. Hiç kimse bizim bilerek Hristiyan kilisesini incittiğimizi söylememelidir.”
Dolayısıyla Ayasofya, bakanlar kurulu kararı ile 1934’te ibadete kapatılarak ve 1 Şubat 1935’te müze olarak yerli ve yabancıların ziyaretine açılmıştır.
1 Şubat 1935’te tekrar kapılarını açtığında ise artık ruhu alınmış, canı çekilmiş bir havası vardır. Çünkü artık içinde ezan yankılanan, Fatih’in kılıç hakkı olarak aldığı ve ilk cuma namazını kılarak İslam âlemine hediye ettiği camii değil bir müzedir.
Müzeye çevrilirken içinde ibadet edilmesine yönelik, cami karakterine ait olan her şey sökülüp atılmıştır. Yazı levhaları, rahleler, asma kandiller, seccadeler, Sakal-ı Şerif, Kuran-ı Kerim’ler, bütün halılar... Kubbenin ortasındaki Nur Suresi’nin 35. ayeti de kazılarak yok edilmek istenmiştir.
Bilindiği gibi İstanbul’un Doğu Roma’dan önceki ilk yerleşim yeri Ayasofya’nın bulunduğu tepedir. Şehrin ilk yerleşim bölgesi ve ilk mabedi burada inşa edilmiştir
Ayasofya’da Melek Gabriel’in elinde tuttuğu “Glabus Mundi” adlı dünya küresi, papanın Harmonia/İsa ifadesindeki dünyayı hükmetme ve yeni bir tanrı imparatorluğu kurma simgesini göstermesi bakımından ilginçtir.
Tevrat’ta Mısır’dan çıkış bölümünde anlatılan bir ayette; “Seninle orada, Levha Sandığı’nın üstündeki Keruvlar arasında, Bağışlanma Kapağı’nın üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruklar vereceğim” şeklinde bir anlatı vardır.
Bugün Ayasofya’nın kubbesinde Keruvlar denilen dört melek durmaktadır. Acaba diyorum, kutsal emanetler burada mıdır?
FETÖ’nün 15 Temmuz işgal teşebbüsü dâhil bugüne kadar bilhassa Ayasofya’ya yönelik tek bir hamleleri olmadı. Burası vakit gelene kadar koruma altına alınmış gibi duruyor. Bu bakımdan müze olarak kalmasında ısrar edenleri bir de bu çerçeveden değerlendirin derim.
Ayasofya hiç kuşkusuz bizim için çok önemli bir mekândır. Bir mühürdür. Bağımsızlığımızın sembolüdür. Erdoğan’ın vakti geldiğinde cami olarak açılacağını ifade etmesi de çok büyük bir adımdır.
Fatih’in emaneti olan bu kutsal mabedi biz de gözümüz gibi bakmalıyız. Vakti geldiğinde de inşallah ibadete açılacaktır. Allah o günleri bize göstersin.
Mesih’in yeryüzüne inip Tanrı imparatorluğunu kuracağına inanan sapkın bir topluluğun emelleri olabilir. İçerideki kullanışlı aparatlar da “Ayasofya’yı istismar etmeyin” şeklindeki propagandalarıyla bu değirmene su taşıyor olabilir.
Ancak Türkiye, vakti geldiğinde Ayasofya’yı tekrar camii haline getirecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.