Ayasofya
Medeniyetlerin ihtişamlı inşalarının başında mâbetler gelir. Kaleler veya surlar tarafından çevrelenen şehrin iç mekanın huzuru bu mabetler vesilesiyle gerçekleşir. Bu mekanlardan şehre yayılan inançlarla oluşturulan anlamlı yaşantılar yoluyla insan, sürekli yeniden yapılandırılıp tevhidi anlayışın etrafında merkezileşir.
Mabetler ve mezar taşları; içinde bulundukları beldenin
kimliği, sakinleri için de mücessem ve daimi talim mekanlarıdır.
Her şeyin eskidiği gibi insanın da zamanla inançları zayıflar.
Mabetler de eski ihtişamlı hallerini kaybeder. İnsanlar şükürden şirke düşünce
mabetler de değersiz birer görülmelik yerler halini alır.
Mabetlerin hüznünü en çok alimler ve âbitler anlar.
İçten içe bir kor ateş gibi yüreklerde yanıklar oluşturur bu hüzün. Bir de
cebri ve keyfi muamelelerle ibadete kapatılmışsa, bu mâbetler artık sönmeyen
bir ateştir âlimlerin ve âbitlerin yüreğinde bu hal.
Yaklaşık 100 yılı aşkın bir zamandır bu coğrafyada
mâbetlerin bu talihsiz talihi konuşulmaktadır. Bu talihsizliğin en bilindik
örneklerinden biri de Ayasofya camisiydi.
İslam öncesi haliyle de uzun bir zaman diliminde mâbetliğin
anlamlı şerefini deruhte eden bu cami, fetret döneminde mahzun ve amacının
dışında kalır. Uzun asırlar tahrif edilmiş inançların örselediği bu camiyi
Fatih Sultan Mehmet yeniden hürriyetine kavuşturur ve İslam dininin en kıymetli
sembol camilerinden biri haline getirir.
Ayasofya yeniden inşa edilmiş bir selatin camisi
olmaktan ziyade, kadim değerleri tamir ve tashih edilmiş bir camidir. Hem de dini
hak üzre ve tevhidi inançları bir ittihat hattı üzerinde buluşturma gayesiyle
bu işlemler yapılmış.
İstanbul’un fethi, bu ibadet merkezinin yeniden
hürriyetine kavuşturulmasıyla daha anlamlı bir hal alır. Ayasofya, fethin bu müjdesi
ve heyecanıyla dolup taşar yüreği iman dolu müminlerin huzuru kemer bestede
lahuti bir vecd halleriyle.
İstanbul’un fatihi Mehmet Han hazretleri bütün bu
vecd hallerinin içinde mü’min ferasetiyle sanki asırlar sonra yaşanacak hüzünlü
halleri hisseder gibi bu cami hakkında ve diğer camilere de örneklik teşkil
edecek anlamda bir vakfiye metni hazırlar. Fethin heyecanından hemen kurtulur
ve asırlar sonraki hüznün metnini oluşturur. Hatta o kadar ileri gider ki, bu metinde
bu mabedin mahremine dokunanları tel’in eder ve onları Allah’a havale eder.
Ümmetten ulusa geçişin en büyük inkıraz hallerinden
biri de mâbetlerin mahzun halleridir. Çünkü mâbetler her rengi tevhidin
hürriyeti altında birleştirirken, ulus anlayışı renkleri ayırdığı gibi mâbetleri
de mahzun bırakır.
İmparatorluktan ulusa geçerken sadece mâbetleri
değil, millet olma ruhunu da kaybettik. Kaybolan bu ruh, cansız kalan bedenlerin
kapısına kilidi vurur. Ayasofya da bu kilitli kapılardan biri olarak yeniden
fetret dönemini yaşar gibi bir hal alır.
Yüreğinde inancın hakikati, aklında dinin hikmeti, yaşantısında
İslam dinin değerleri olan her mü’min, bu mahzunluğun ve esaretin çilesini
çeker Ayasofya ile beraber. Devlete isyan etmeden halkı sokağa dökmeden bu mâbetlerin
bilhassa Ayasofya’nın hürriyetini hep dile getirirler. Bediüzzaman Said
Nursi’den Süleyman Hilmi Tunahan’a, Necip Fazıl Kısakürek’ten Yedi Güzel Adama
ve daha nice gönül ve hikmet insanlarına kadar herkes bu caminin esaretten
hürriyete geçmesi için canhıraşâne çalışır. Hatta Bediüzzaman Said Nursi
hazretleri bu mâbedin esaretinin aynı zamanda ülkenin esareti olduğunu ve bu mâbedin
hürriyete kavuşmasıyla ülkenin de tam hür olacağını, devrindeki bütün iktidar
sahiplerine hikmet boyutuyla iletir. Ayasofya’yı ve onun gibi esir olan mâbetleri
hürriyetine kavuşturabilecek muktedirlerin iki cihanda aziz olacaklarını dile
getirir.
Ayasofya, Peygamber Efendimizin kutsal saydığı
mescitlerden değildir. Lakin fethini müjdelediği ve fethin komutanını
methettiği İstanbul’un en kadim ibadet merkezidir. Bu nedenle Ayasofya’nın
ibadete açılması, esaretin kilitlerinin de kırılması anlamındadır. İkinci fetih
gibi algılanan bu yeniden ibadete açılış dönemi, umarım yüreklerimizdeki şirk
kirlerinin temizlenmesine, tevhit nurlarının yeşermesine vesile olur.
Ayasofya artık bir hür mekândır. Cevheri de doğrudan
zâti olan ibadet merkezi tanımlamasındadır. İçinde ibadet edecek olan araz
kabilindeki insanların çokluğu veya azlığı, bu mâbedin esaretten hürriyete
geçiş sevincini gölgeleyemez.
Ayasofya hürdür. İstanbul’un fethedilmemiş bazı
semtlerine rağmen bu kadim kent yeniden hürdür.
Ayasofya hürdür. Çünkü Türkiye hürdür. Umarım bu
hürriyet, İslam dünyasının hürriyetinin de kapısını açacaktır.
Ayasofya çok heyecanlı ve sevinçlidir. Kendini
hürriyetine kavuşturanlara da ebediyen minnettar ve duâhan bir mekândır. Burada
ifâ edilen her ibadet, vesile olanların da hânelerine bizzat yazılacaktır.
Bunun da öte taraftaki şahitleri Ayasofya’nın bütün bedeni olacaktır.
Tabii ki biliyoruz, Ayasofya’nın hürriyeti bütün
dertlerimize deva olmayacak! Anadolu’nun üzerindeki bela bulutları hemen def
olmayacak. Dertlerimiz bitmeyecek, mücadelemiz sona ermeyecek.
Mamafih bir mâbedin onunla beraber mü’minlerin
neredeyse 100 yıllık yalnızlığının giderilmesinin haklı sevincini ve
gönüllerdeki fethin şûlelerini gök kubbeye haykırmak, uzun zamanların
gerçekleşen hayalleridir diye haykırsak pek hikmetlidir sanırım.