Ayakkabısı Eskimiş Okul Müdürleri…
Dün değer verdiğim, başarılı bulduğum kıymetli iki okul müdürü arkadaşım ile oturmuş sohbet ediyorduk. Görev yaptığı okulu için kendini nasıl heba ettiği, koşturduğu, öğrencileri ve öğretmenleri için fırsat ve imkânlar oluşturmak için neler yaptığını anlattığında hayretler içerisinde dinledim.
Okulunun fiziki koşullarını iyileştirmek için gitmediği yer, çalmadığı kapı kalmamış. Büyük firmalarla yaptığı telefon görüşmeleri, şirketlere gönderdiği mailler, ısrarlı çabaları ve karşılığında elde ettiği sonuçları dinledikçe takdir ettim, alkışladım.
GSM operatörleri, büyük giyim mağazaları, global inşaat firmaları, üretim merkezleri hatta ithalat ve ihracat firmaları ile temasa geçtiğini ve bir şekilde onları ikna edip okuluna malzeme gönderdikleri yönünde katkı sunmaya çalıştığından bahsetti. Geleceğe yönelik inancım arttı. Heyecanlandım.
Elbette kendini övmek adına değil, sohbet akışı içerisinde konu açılmış ve liyakatli yöneticiler, çalışan liderler, profesyonel eğitim yöneticileri kavramlarını konuştuğumuz sırada Ziya Selçuk’un söylediği “Bir okul, müdürü kadardır” ile “Bir okul müdürü odasında yarım saatten fazla oturuyorsa gitsin evinde otursun” sözlerinden bahis açılırken anlatmıştı. Kendisinin de sınava girmeden müdür olduğunu ve ilk defa müdürlük yaptığını söyleyerek “mülakat ile liyakatli müdür mü atanır? Torpil ile gelen müdürler eğitime hiçbir şey katmaz, eğitimi sabote eder anca” eleştirilerine kendisi üzerinden cevap ile tezlerini çürütüyor, meramını anlatmaya çalışıyordu.
“Mülakat ile göreve geldim, müdürlükteki ikinci yılım. İki bakanlık soruşturması geçirdim. Dört defa CİMER’e şikayet edildim. Yaklaşık beş altı defa da hakkımda açılan soruşturmalarda görevlendirilen muhakkiklere ifade verdim… Tehdit edildiğim de oldu. Karşı karşıya geldiğim insanlar da oldu. Bunların hepsi müfredatlarını ortaya çıkarmaya çalıştığım öğrenciler için göze aldım. Gösterdiğim bütün çaba öğrencilere daha kaliteli bir eğitim imkanı oluşturmak içindi… Ama etliye sütlüye karışmaz, işimi yapmaz, odamda koltuğumda oturur başka müdürler gibi gitsin kahveler gelsin çaylar deyip sefamı sürseydim ne şikayetler, soruşturmalar yaşanırdı ne de ben yorulurdum, sağa sola koşturup okula katkı sunmaya çalışırken...”
Çok haklı değil mi… Bir yandan literatüründe zaman kavramı olmayıp geceli gündüzlü çalışan müdürler, diğer yandan okulunda taş üstüne taş koymayıp günü kurtarma derdinde olup 4 yıllık süresini tamamlanmasını bekleyen müdürler. Bazen bir okula bir müdür gelir okulun tüm rengi değişir, bazen bir okuldan bir müdür gider okulun tüm rengi değişir… Bazen gelen gideni aratır, bazen giden geleni…
Biz böyle sohbet ettikçe aklıma Ziya Selçuk’un sanırım 2018 yılının sonlarına doğru İstanbul’da okul müdürleriyle yaptığı bir görüşmede söylediği şu söz geldi; “Pantolonunuz eskimesin, ayakkabılarınız eskisin”…
Bu sözü ilk duyduğumda bir anlam verememiştim. Pantolon, ayakkabı ile müdürlük görevi arasında nasıl bir bağ olabilir ki, diye düşünüyordum. Araştırdıkça derin bir anlam taşıdığını öğrendim. Verilmek istenen mesaj şu; Odalarınızda, o deri koltuklarınızda oturup pantolonlarınızı eskitmeyin, sahaya inin, çalışın, o kadar koşturun ki ayakkabılarınız eskisin. Bundan böyle tanıştığım müdürlerin ilkin pantolonlarına ve ayakkabılarına bakacağım, pantolonları mı ayakkabıları mı eskimiş diye…
Malum, “Marifet iltifata tabidir”. Başarılı okul müdürlerinin başarı belgesi ile taltif edilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu düşüncemi birkaç ay evvel ironi bir başlık attığım “Başarısız Okul müdürleri” başlıklı köşe yazımda da yazmıştım. Yazımın akabinde Türkiye genelindeki bazı il/ilçe müdürleri ayakkabıları eskimiş okul müdürlerini başarı belgesi ile ödüllendirdiklerini gördüm. Bu güzel tutumun süreklilik arz etmesini temenni ediyorum.
Pantolonu eskiyen değil, ayakkabısı eskiyen eğitim yöneticilerin, eğitim liderlerin sayısının artması dileği ile…