Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Ekim 2020

Ayağımdaki ilk Kundura -2-

Yazar Osman Güzelgöz'ün “Ayağımdaki İlk Kundura” hatırasını okurken içimizdeki baharsız yılları hatırladım. Güneşin alnımızda bıraktığı kavruk hatıraları... Yazın tozdan kışın çamurdan geçilmeyen yolları. Yıl 1971. Anadolu’nun en ücra yerinde rüştünü ispatlamış delikanlıların elbette ayağına giymek istediği bir kundura ve ağzına doladığı bir türkü vardır. Bu türkü hele “Ayağında Kundura” türküsü ise işin rengi değişir, yüreklerde bayram coşkusu yaşanır.

Bizden önceki kuşağın Mukim Tahir’den dinlediği, bizim de İbrahim Tatlıses’ten dinlediğimiz “Ayağımda Kundura” türküsü, kim bilir ileride bir hikâyesi yazılmak istenirse eminim Osman Güzelgöz’ün bu hatırasından başka iyi bir kaynak bulunmaz. Osman Güzelgöz’ün hayatındaki ilk kundura hatırasını bir önceki yazımızda kısmen anlatmıştım. Birçok okuyucum aradı. Gözlerimiz aynı olmasa da gözyaşlarımız aynıymış, dediler.

Hatıranın devamında...

Osman Güzelgöz, ödül olarak aldığı kundurası bir türlü ayağına olmamıştı. Epeyce uğraş verir ama nafile. Çaresizlikten ağlamaya başlamış. Akşama kadar gözünden yaş eksilmemişti. Akşam babası geldiğinde oğlunun ağlamaklı halini görür. İçini biri hüzünle birlikte kaygı da kaplar. Ona olayın aslı anlatılınca “Sabah, müdür beye gideriz, hangi kunduracıdan alınmışsa kundurayı götürüp yenisiyle değiştiririz.” Diyerek oğlunu teselli etmişti babası. Ama göl gör ki teselli olamıyordu Osman Güzelgöz, hatırasında sabaha kadar olan serencamını şöyle anlatıyordu.

“Nedense ben teskin olmuyordum. Avlulu evimizin yeryüzünü, gökyüzünü, sevinç ve hüznü sığdırdığımız tek odasında gözlerimi tavandaki kırlangıç yuvasına dikerek için için ağlıyordum. Uyuyamadım sabaha kadar.”

Sabah olunca babası Merhum Tenekeci Mahmut Usta, işe gitmez. Oğluyla birlikte okula gider. Osman Güzelgöz, yine ilk heyecan, ilk aşk içinde gün yüzüne çıkmış bir hazineyi bulmuş gibi mutluydu. Ne de olsa birazdan yeni ayakkabısına kavuşacaktı. Babasıyla birlikte okul müdürüne gidecek, kunduracı dükkânının adresini öğrenecek ve gidip orada yeni kundurasını alacaktı. Durum, okul müdürü Mahmut Hocaya anlatılır, kundura mağazasının ismi öğrenilir. Kundura mağazası, Sarayönü Caddesindedir. Eyyubiye’den Sarayönü’ne gitmek için Harran Kapı, tarihî kapalı çarşılardan geçilir.

Osman Güzelgöz, elinde kundura arkada, babası merhum Tenekeci Mahmut Usta önde nihayet kunduracı mağazasına varırlar. Mağaza sahibine durum anlatılır. Kunduracı, Osman Güzelgöz’ün babasını tanımasına rağmen kundurayı değiştirmez. Kunduranın seri sonu olduğunu söyler. Tek kaldığı için bu yarışmaya hediye ettiğini söyler. Osman Güzelgöz, kunduracının bu tavır ve davranışı için “anladığım kadarıyla kundurayı satamadığı için yarışmaya hediye etmiştir.” Der. Gerçeği de buydu zaten.

“Babama çok saygı gösterdi ama kundurayı değiştirmedi.”

Osman Güzelgöz, “Babama çok saygı gösterdi ama kundurayı değiştirmedi” demiş kunduracı için. Saygı göstermek bir insanı saymakla eş değerdir. Ama burada kunduracı ucuz bir şark kurnazlığı yapmıştı. Bu şark kurnazlığı modernizmin etkisiyle insanımızda bir hastalık hüvviyetine ulaşmış durumda. Farsçada “taaruf” diye bir tabir var. Bilinler bilir. İran’da herhangi bir restoranda yediğiniz yemeğin ücretini vermek istediğinizde lokantacı “bizden olsun der anlamında “kabul ne dare” der. Ama ücretini de alır.

Tenekeci Mahmut Usta, “kardeşim! Çocuğun moralimi bozma, şuradan numarası olan bir ayakkabı ver, ücreti neyse vereceğim.” Diyecekti ama cebinde yeni kundurayı alacak parası yoktu. Tenekeci Mahmut Usta, o zamana kadar meccanen yaptığı işleri hatırladı. Kaç insan yetiştirdi, cemiyyete kazandırdı. Kazancı Bedih’in, Merhum Mahmut Coşkunses, Mehmet Özbek’in hocasıydı. Ama oğluna alacak bir kundura parası yoktu. Şanlıurfa türkülerinin, hoyratlarının, manilerinin, gazellerinin kaynak kişisiydi ama bir kundura alacak parası yoku. Bunu kunduracı da bilirdi. Hem zaten seri sonu kundurasını hediye etmişti.

Birileri yıllar sonra ayağında kundura ile yatlar, katlar alacaktı. Daha o zamanlar müziğin parasız yapıldığı yıllardı. Hem para ile olsa bile Merhum Tenekeci Mahmut Usta, yaptığı müziğinden dolayı para almazdı. Onun bir mesleği vardı zaten. Sanata saygı duyan, yine de sanat erbabı olanlardı.

Netice,

Bütün dünyası yıkılmıştı Osman Güzelgöz’ün. Babasının cebinde kendisine kundura alacak kadar parası olmadığını biliyordu. Hayata ve hayatın bütün zorluklarına karşı dimdik ayakta kalan Tenekeci Mahmut Usta, bu basit olay karşısında eğilecek miydi? Hayır. Osman Güzelgöz de babasının itibarını korumak adına hiç sesini çıkarmamış ve oradan ayrılıp tenekeci dükkânına doğru gitmişlerdi.

Babası dükkânını açtıktan sonra oğlunu okula gönderdi. Babasının iş yeri Haşimiye Meydanında. Oradan Eyubiye’ye kadar ağlamaklı bir şekilde okuluna gelir. Sınıfta öğretmen onu gözü yaşlı bir halde görünce durumun sorar. Yine Kundura... Doğruca müdüre giderler. Müdür beye durum anlatılır. Müdür de “tamam hocam siz sınıfa gidin. Ben öğrencimle bu kunduracı mağazasına giderim, der. Öğretmen sınıfa gider gitmez okul müdürü önde Osman Güzelgöz arkada tekrar tarihî çarşılar ve Harrankapı aşılır. Biraz sonra kunduracı mağazasının önündedirler.

Okul Müdürü, önce mağaza sahibine hakk ettiği bütün sözleri söylemiş. Sonra da “Bu çocuğun ayağına olacak iyi bir kundura ver, parasını ben vereceğim!” demiş. Adam yaptığı hatayı nihayet anlamış ve defalarca özür dilemiş. Yalvarıp ikna ederek okul müdürüne bir iskemle verip oturtmuş. Çay ikram etmiş. Osman Güzelgöze de bir kundura seçtirilir, giydirilir. Beğenip beğenmediği sorulur. O da buruk bir biçimde başını sallar, mutlu olur.

Artık bayramlarda, törenlerde, şölenlerde Osman Güzelgöz’ün ayağında giyeceği bir kundurası vardır.