Ayağımdaki İlk Kundura
Bu başlığı okuyan herkes
eminim ki meşhur türkücü İbrahim Tatlıses’in meşhur türküsü “Ayağındaki
Kundura” türküsünden bahsedeceğimi düşünmüştür. (Hâ bu arada türkü Mukim
Tahir’indir. Çok sonraları İbrahim Tatlıses ile bu türkü meşhur olmuştu.
İbrahim Tatlıses de bu türkü sayesinde meşhur olduydu.) Okurlara hak vermemek elde
değil. Bu türküye gönderme yaptığım doğru. Fakat doğru olan bir şey daha var. Ne
zaman “Ayağımda Kundura” türküsünü dinlesem ayağımdaki ilk kunduramı hatırlarım
ve oturur hüngür hüngür ağlarım.
Ayağımdaki ilk kundurayı
sanırım ortaokul yıllarımda annem almıştı. Hayal meyal hatırlıyorum o yılları.
Tıpkı siyah beyaz televizyonların ekranı gibi. O zamanlar okula gri pantolon,
beyaz gömlek, mavi ceket ve siyah kravat kombinasyonuyla giderdik. Bu
kombinasyona lastik ayakkabı gitmezdi elbette. Adam gibi çocuklardık. Yani adam
olacaktık. Ütüyü bulmazdı elbiselerimiz. Bu yüzden annelerimiz ütüsü bozulmasın
diye yastık altında saklardı onları.
Şimdi hayatımızdan
şikâyet etmek için değil hikâyet etmek için o günlerden dem vurmak istiyorum. Bu
yazıyı bana yazdıran, yazıya ilham veren kıymetli dostum şair-yazar Osman
Güzelgöz ve ayağındaki kundurasıydı.
Osman Güzelgöz Hocamız bugünlerde sosyal medyada güzel işler yapıyor. Onun
adıyla yayınlanan bir video kanalı var. Bu videoların birinde ayağındaki ilk
kundurayı anlatıyordu. Daha sonra onun bloğunda da “ayağımdaki ilk kunduram”
adlı hatırasını okumuştum.
Osman Hocanın videosunu
dinlerken meşhur İran filmi “Cennetin Çocukları” hatırıma geldi. Filmde, okula
giden iki kardeş ayakkabılarını değişerek giymek zorunda kalıyorlardı. Zehra,
dersten erken çıkar, Ali ile bir sokak arasında ayakkabılarını değişirlerdi.
Ali, okula koşarak gittiği halde hep derse geç kalır ve azar işitirdi. Bir gün
üçüncülük ödülü spor ayakkabı olan yarışmaya girmeye karar verir. Amacı üçüncü
olup kazandığı ödülü Zehra'ya vermekti. Ayarlamaya çalışsa da üçüncü olamıyor, birinci
oluyor ama ayakkabıyı alamadığı için çok üzgündür.
Masumiyetin, kederin ve
kararlılığın hikayesi ancak bu kadar güzel anlatan dokunaklı bir film
görmemiştim. Osman Güzelgöz’ün kundura hatırası da eminim bir senaryosu yapılsa
ve Mecid Mecidî gibi bir yönetmen olsa bu kadar etkili olabilir. 1970’li
yılların Anadolu’sunun halk portresi çizilebilir. Onun kundurası da bu filmdeki
kahramanın gibi elinden gidecekken
kaderi sınıf öğretmeni ve okul müdürünün sayesinde değişmiş.
Hatıra kısaca şöyle... İlkokullar
arası bilgi yarışması olacak. Bu bilgi yarışması için esnaf sponsor olmuş.
Yarışmada birinci olan okul takımına yirmi dört parça porselen yemek takımı,
bir çift kundura ve 5 lira nakit para. Parasal hediyenin ehemmiyetini belirtmek
için bu yarışmanın 1971 yılında olduğunu hatırlatalım. Osman Güzelgöz’ün okulu
birinci olmuş. Sıra bahsi edilen hediyelerin kime verileceğinde. Osman
Güzelgöz’ün gözü ne porselen yemek takımında ne de 5 liralık para ödülünde. O
zaman kadar kara lastik giymiş birisinin kunduraya bu kadar yaklaşması an
meselesiydi. O, kundurayı düşünürken arkadaşlarını da düşünecek kadar naif bir
insan. Gruptaki arkadaşı Mustafa’nın paraya ondan çok ihtiyacı varmış, Cengiz
adlı diğer yarışmacı öğrencinin de ne paraya ne de kunduraya ihtiyacı varmış. Çünkü
babası subay, annesi öğretmenmiş. Olsa olsa porselen yemek takımı onlara gider
diye içinden geçirirmiş. Tam da onun dediği gibi olmuş. Grubun büyüğü kendisi
olduğu için okul müdürü ilkin ona sormuş. İnce bir belağat ve ince bir fesehat
ile hediye taksimi şöyle yapılmış.
“Efendim 5 liraya
hepimizden çok Mustafa’nın ihtiyacı var. Sanırım Cengiz de yemek takımını
süzüyor.” Cengiz de “evet” cevabını verince müdürün işi de kolaylaşmış ve
hediyeleri vermişler. Kundura Osman Güzelgöz’e kalmış. Eve geldiğinde
mutluluğunu gizleyememiş. Bir tören havasında kundura giyme merasimi başlamış.
Önce siyah lastikleri ayağından çıkarıp metrelerce uzağa fırlatmış. Ardından
temiz bir çorap giymiş. Artık kara kundurayı ayağına giymeye ramak kalmış. Ayağını kunduraya yerleştirmeye çalışıyor ama
bir türlü ayağına girmiyordu kondura.
Not:
Hatıranın-hikâyenin devamını haftaya anlatacağım inşallah