Ayağa kalkma planı
Ülkemizin yaşadığı afette mobil telefonların nasıl da hayat kurtarmaya aracılık ettiğine şahit olduk.
Ellerinde telefonlarla ulaşabildikleri
sosyal mecralardan yardım isteyenlerin çığlıklarına destek veren sosyal
medya fenomenlerini "Oturduğu yerden ahkâm kesiyor!"
eleştirisiyle ötekileştirmenin kime ne faydası var?
Takipçi kastıkları eleştirisini
ise çok anlamsız buluyorum.
Böyle bir ihtiyaçları olmadığı açıkça
ortada...
Belki büyük çoğunluğu ellerini taşın
altına koymuyor, araziye inmiyorlar ama ilk andan itibaren başlarını yastığa
koymadıklarını da söylemek gerek.
Tabii bunların gerçekleşmesini sağlayan en
büyük imkân internet...
GSM operatörlerinin depremi öngörerek
kuleler yerine bazı binaların tepelerine baz istasyonu kurmuş olmaları yıkılan
binaların iletişim krizini de beraberinde gelmesini kaçınılmaz kıldı.
Baz istasyonunu koyan şirketlerin
binaların sağlamlığına ilişkin bir belge almamış olması büyük eksiklik...
Ayrıca gezici baz istasyonu ihtiyacının da
böyle büyük afetler nedeniyle belli sayıda hazırda bulundurulması gerekliliği
de ortaya çıkmış oldu.
Gezici baz istasyonu ihtiyacı bir yerlere
not edilmiş olsa da Starlink’i aktif hâle getirmek için Elon
Musk’ın talebini de dikkate almak gerekiyor.
Yıkımın Google Earth ile
tüm dünya tarafından açıkça görülebildiği gerçeği ortadayken yıkımı saklamaya
çabaladıkları eleştirisinin çok anlamlı olmadığını düşünüyorum.
Bence TSK'nın orduların
konumlandırmasından ortaya çıkabilecek bir zafiyeti ele aldığı anlaşılıyor.
Yabancı ülkelerin savaş gemilerinin konuşlandırılmasına
ve uzay araçlarıyla bilgi sağlanmasına kadar her bir parçanın
işgal edilme ya da öngörülemez bir tehdidin ortaya çıkma ihtimalini gündeme
getirmesi göz ardı edilmemişe benziyor.
Doğru ve yanlış kısımları bir yana
kısmen gerekli olan bir durum...
Başka gerekli olan bir durumlar da var.
AFAD’ın yerel
koordinasyonlar yerine güçlü bir merkezi ekibi hazır kıta ile
iş başında tutmak zorunda olduğunu anlamış olduğumuza inanıyorum.
Bölgesel afetlerde vatandaşa koşması
gereken kurtarma görevlilerinin de afetzede olduğunu hatta enkaz altında
kaldığını düşününce kurtarma görevlilerinin günlerce sonra gelmesi kaçınılmaz
bir sonuç oluyor.
Her şeyi öngöremezsiniz...
Ama yaptıkları çürük binaların altında
kalan canların kendilerinden sorulacağını düşünen müteahhitlerin bir bir
havalimanlarından yurtdışına çıkış yaparken yakalanacağının öngörülmesi güzel
oldu.
Parasına para katıp canları hiç edenlerin
yurtdışına kaçmak için kimlik değiştireceğini ve de kaçmak için denizyolunu da
kullanabileceğini söylemeden edemeyeceğim.
Bunların her birinden yiten canların
hesabı sorulmalı...
Çünkü canımız yanıyor ama maalesef
geleceğimiz de yanacak...
Ülkemizin ihracatında önemli bir paya
sahip illerinin yerle bir olmasıyla birlikte üretim aksaklıkları
yaşanacak.
Şu an için yıkımın ekonomik
faturasının 80 milyar dolar olduğu öngörülse de
kaybedilen üretim gücünün yanında pazar
paylarının da yitirilmiş olması gözden kaçırılmamalı...
O göçükler altında para ile satın
alamayacağınız ne ustalar ne yetenekler kaybolmuştur
diye düşüneceğimiz zamanlarımız da olacak...
Ama bugün değil!
Bugün kaybımızı telafi etme ve
vatandaşlarımızı zor zamanda yalnız bırakmama günü...
Az çok, var yok demeden herkes karınca
kararınca bir şeyler yapmaya çalışıyor.
Milletimizin bu dayanışmasının yaşadığımız
felaketi daha çabuk atlatmamıza imkân vereceği ortada...
Ama milletimizin başka bir şeye daha
ihtiyacı var:
Sokakta kalacak kişilerin başka üniversite yurtlarına
yerleştirilmesi ilk anda akla gelen önemli bir seçenek olsa da alternatifleri
de iyi analiz edilmeli.
Spor müsabakaları için
kullanılan tesisler belki öncelik olarak eğitimden yapılacak fedakârlığın
yerini doldurabilir.
Plansız ve hesapsız işler
kriz dönemlerinin kaçınılmaz sonucu olsa da kaderi olmak
zorunda değil.
Burada neyin neden yapıldığının iyi
açıklanması çok büyük önemli arz ediyor.
Finansal piyasalar da bu ilkeye dâhil
olmalı...
Borsa İstanbul’un
çarşamba gününe kadar kapatılması satış krizini ötelese de
yetersiz kalabilir.
Borsada taşlar yerine oturana
kadar bir süre daha erteleme kararı alınması ekonomik
ve insani krizin yanında bir de finansal bir kriz yaşamamız
için yerinde bir tedbir olabilir.
İtibardan tasarruf denilen şey aslında
budur. BİST itibar kaybetmez.
Çünkü birileri can derdinde iken birileri
de para derdinde olmamalı...
Birileri elindekini depremzedelere
dökerken, birileri kârına kâr katma derdinde olmamalı...
Deprem bölgesinden pek çok meslektaşımla
konuştum. İhtiyaçları ve sorunları sordum.
Öne çıkanlardan önemli birinin de
akaryakıt olduğunu söylediler.
Akaryakıt istasyonlarının aynı zamanda
işleyen bir market olması hayatın devamına büyük bir katkı sağlıyor.
Buraların da birer dağıtım merkezi hâline
getirilmesi işleyişi epey hızlandırabilir.
Zor zamanlarda iletişim ve ulaşımın ne
kadar önemli olduğunu görünce yatırımların ve planlamanın ehemmiyeti iyiden
iyiye ortaya çıkıyor.
Bir de barınmanın merkezinde yer alan
çadırlar şu anda oldukça hayati durumda...
Bölgede çalışanlar, çadır ihtiyacının tam olarak
belirlenmesi ve çadır şirketlerinin numaralarının bir şekilde depremzedelere
ulaştırılması gerektiğini düşünüyor.
STK’ların çadır konusundaki çalışmaları da
düşünülünce yakın zamanda hızlı yol kat edileceğine inanıyorum.
Seçim konusunda piyasa aktörlerinin ortaya
koyduğu son uyarıyı da dile getirmeden edemeyeceğim.
Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin
Uysal'ın seçimin bir sene uzatılacağı yönündeki
açıklaması piyasaya güvensizlik verilmesine neden oldu.
Devletimizin önemli bir geleneğini
sürdürme zorunluluğu olarak seçimi zamanında yapmak yükü sırtlarında bulunan
siyasetçilerin seçimi erteleme kararı almasını beklemiyorum.
Ama sürecin hem ekonomi hem toplum hem de
siyaset yapıcılar için epey zorlu olduğu da ortada...
Toparlanma için gerek bölgesel gerek
ise ülkesel planlar ve programları devreye
sokmak güven sağlamak için büyük öneme sahip.
Mali kural işletecek
süreçlerin devreye girmesi uluslararası arenada daha da fazla itibar
kazanmamızın yanında böyle büyük bir krize rağmen dimdik ayakta durabildiğimizin
görülmesin noktasında güçlü bir adım olabilir.
Belki İzmir İktisat Kongresi'nde
bu konuda anlamlı adımlar gelebilir.
Bütçede sonradan ayrılan 255
milyar liralık kaynak ve Kredi Garanti Fonunun tekrar
devreye sokulacağı süreçler kanunileşip ödemeler ileri tarihe yönelik
düzenlenebilir.
Depremzedelerin sorunları için
önceliklendirilebilir. Hatta öyle de yapılmalıdır.
Toplum olarak tüm bunları açıkça
konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.