Dolar (USD)
34.75
Euro (EUR)
36.55
Gram Altın
2949.05
BIST 100
9880.41
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Şubat 2023

​Ayağa kalkma planı

Ülkemizin yaşadığı afette mobil telefonların nasıl da hayat kurtarmaya aracılık ettiğine şahit olduk.

Ellerinde telefonlarla ulaşabildikleri sosyal mecralardan yardım isteyenlerin çığlıklarına destek veren sosyal medya fenomenlerini "Oturduğu yerden ahkâm kesiyor!" eleştirisiyle ötekileştirmenin kime ne faydası var?

Takipçi kastıkları eleştirisini ise çok anlamsız buluyorum.

Böyle bir ihtiyaçları olmadığı açıkça ortada...

Belki büyük çoğunluğu ellerini taşın altına koymuyor, araziye inmiyorlar ama ilk andan itibaren başlarını yastığa koymadıklarını da söylemek gerek.

Tabii bunların gerçekleşmesini sağlayan en büyük imkân internet...

GSM operatörlerinin depremi öngörerek kuleler yerine bazı binaların tepelerine baz istasyonu kurmuş olmaları yıkılan binaların iletişim krizini de beraberinde gelmesini kaçınılmaz kıldı.

Baz istasyonunu koyan şirketlerin binaların sağlamlığına ilişkin bir belge almamış olması büyük eksiklik...

Ayrıca gezici baz istasyonu ihtiyacının da böyle büyük afetler nedeniyle belli sayıda hazırda bulundurulması gerekliliği de ortaya çıkmış oldu.

Gezici baz istasyonu ihtiyacı bir yerlere not edilmiş olsa da Starlink’i aktif hâle getirmek için Elon Musk’ın talebini de dikkate almak gerekiyor.

Yıkımın Google Earth ile tüm dünya tarafından açıkça görülebildiği gerçeği ortadayken yıkımı saklamaya çabaladıkları eleştirisinin çok anlamlı olmadığını düşünüyorum.

Bence TSK'nın orduların konumlandırmasından ortaya çıkabilecek bir zafiyeti ele aldığı anlaşılıyor.

Yabancı ülkelerin savaş gemilerinin konuşlandırılmasına ve uzay araçlarıyla bilgi sağlanmasına kadar her bir parçanın işgal edilme ya da öngörülemez bir tehdidin ortaya çıkma ihtimalini gündeme getirmesi göz ardı edilmemişe benziyor.

Doğru ve yanlış kısımları bir yana kısmen gerekli olan bir durum...

Başka gerekli olan bir durumlar da var.

AFAD’ın yerel koordinasyonlar yerine güçlü bir merkezi ekibi hazır kıta ile iş başında tutmak zorunda olduğunu anlamış olduğumuza inanıyorum.

Bölgesel afetlerde vatandaşa koşması gereken kurtarma görevlilerinin de afetzede olduğunu hatta enkaz altında kaldığını düşününce kurtarma görevlilerinin günlerce sonra gelmesi kaçınılmaz bir sonuç oluyor.

Her şeyi öngöremezsiniz...

Ama yaptıkları çürük binaların altında kalan canların kendilerinden sorulacağını düşünen müteahhitlerin bir bir havalimanlarından yurtdışına çıkış yaparken yakalanacağının öngörülmesi güzel oldu.

Parasına para katıp canları hiç edenlerin yurtdışına kaçmak için kimlik değiştireceğini ve de kaçmak için denizyolunu da kullanabileceğini söylemeden edemeyeceğim.

Bunların her birinden yiten canların hesabı sorulmalı...

Çünkü canımız yanıyor ama maalesef geleceğimiz de yanacak...

Ülkemizin ihracatında önemli bir paya sahip illerinin yerle bir olmasıyla birlikte üretim aksaklıkları yaşanacak.

Şu an için yıkımın ekonomik faturasının 80 milyar dolar olduğu öngörülse de kaybedilen üretim gücünün yanında pazar paylarının da yitirilmiş olması gözden kaçırılmamalı...

O göçükler altında para ile satın alamayacağınız ne ustalar ne yetenekler kaybolmuştur diye düşüneceğimiz zamanlarımız da olacak...

Ama bugün değil!

Bugün kaybımızı telafi etme ve vatandaşlarımızı zor zamanda yalnız bırakmama günü...

Az çok, var yok demeden herkes karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalışıyor.

Milletimizin bu dayanışmasının yaşadığımız felaketi daha çabuk atlatmamıza imkân vereceği ortada...

Ama milletimizin başka bir şeye daha ihtiyacı var:

Sokakta kalacak kişilerin başka üniversite yurtlarına yerleştirilmesi ilk anda akla gelen önemli bir seçenek olsa da alternatifleri de iyi analiz edilmeli.

Spor müsabakaları için kullanılan tesisler belki öncelik olarak eğitimden yapılacak fedakârlığın yerini doldurabilir.

Plansız ve hesapsız işler kriz dönemlerinin kaçınılmaz sonucu olsa da kaderi olmak zorunda değil.

Burada neyin neden yapıldığının iyi açıklanması çok büyük önemli arz ediyor.

Finansal piyasalar da bu ilkeye dâhil olmalı...

Borsa İstanbul’un çarşamba gününe kadar kapatılması satış krizini ötelese de yetersiz kalabilir.

Borsada taşlar yerine oturana kadar bir süre daha erteleme kararı alınması ekonomik ve insani krizin yanında bir de finansal bir kriz yaşamamız için yerinde bir tedbir olabilir.

İtibardan tasarruf denilen şey aslında budur. BİST itibar kaybetmez.

Çünkü birileri can derdinde iken birileri de para derdinde olmamalı...

Birileri elindekini depremzedelere dökerken, birileri kârına kâr katma derdinde olmamalı...

Deprem bölgesinden pek çok meslektaşımla konuştum. İhtiyaçları ve sorunları sordum.

Öne çıkanlardan önemli birinin de akaryakıt olduğunu söylediler.

Akaryakıt istasyonlarının aynı zamanda işleyen bir market olması hayatın devamına büyük bir katkı sağlıyor.

Buraların da birer dağıtım merkezi hâline getirilmesi işleyişi epey hızlandırabilir.

Zor zamanlarda iletişim ve ulaşımın ne kadar önemli olduğunu görünce yatırımların ve planlamanın ehemmiyeti iyiden iyiye ortaya çıkıyor.

Bir de barınmanın merkezinde yer alan çadırlar şu anda oldukça hayati durumda...

Bölgede çalışanlar, çadır ihtiyacının tam olarak belirlenmesi ve çadır şirketlerinin numaralarının bir şekilde depremzedelere ulaştırılması gerektiğini düşünüyor.

STK’ların çadır konusundaki çalışmaları da düşünülünce yakın zamanda hızlı yol kat edileceğine inanıyorum.

Seçim konusunda piyasa aktörlerinin ortaya koyduğu son uyarıyı da dile getirmeden edemeyeceğim.

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal'ın seçimin bir sene uzatılacağı yönündeki açıklaması piyasaya güvensizlik verilmesine neden oldu.

Devletimizin önemli bir geleneğini sürdürme zorunluluğu olarak seçimi zamanında yapmak yükü sırtlarında bulunan siyasetçilerin seçimi erteleme kararı almasını beklemiyorum.

Ama sürecin hem ekonomi hem toplum hem de siyaset yapıcılar için epey zorlu olduğu da ortada...

Toparlanma için gerek bölgesel gerek ise ülkesel planlar ve programları devreye sokmak güven sağlamak için büyük öneme sahip.

Mali kural işletecek süreçlerin devreye girmesi uluslararası arenada daha da fazla itibar kazanmamızın yanında böyle büyük bir krize rağmen dimdik ayakta durabildiğimizin görülmesin noktasında güçlü bir adım olabilir.

Belki İzmir İktisat Kongresi'nde bu konuda anlamlı adımlar gelebilir.

Bütçede sonradan ayrılan 255 milyar liralık kaynak ve Kredi Garanti Fonunun tekrar devreye sokulacağı süreçler kanunileşip ödemeler ileri tarihe yönelik düzenlenebilir.

Depremzedelerin sorunları için önceliklendirilebilir. Hatta öyle de yapılmalıdır.

Toplum olarak tüm bunları açıkça konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.