Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.82
Gram Altın
2977.17
BIST 100
9756.82
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
04 Mart 2022

Avunuyoruz

İnsanoğlunun ilginç özelliklerinden biri de her hâlükârda kendini avutabilecek vesileler bulabilmesidir... Tüm açmaz, çıkmaz, kriz ve kaoslarda bir şekilde kendi kendini teselli etmesi ve temize çıkarmasıdır…

Sonuç kendini oyalamakta olsa, kandırmakta olsa avutmanın bir yolunu bulabiliyor… Farklı eğlenti, takıntı, bağlantı, saplantı ve söylentilerle kendini avuttukça avutuyor… Tedbir yok, tedavi yok sadece teselli ve avuntu… Hem de züğürt tesellisi… Kısır bir döngü, ham hayaller, sığ düşünceler, çiğ davranışlar bilmez ki bu gidişatın sonu seraptır… Acziyetler, zafiyetler arttıkça arzular baskın çıkmaya başlar… Bir de bakarsınız elde avuçta, kuru bir avuntudan başka bir şey kalmamış… Geçmişin aziz hatıraları, geleceğin tatlı rüyaları da sadra şifa olmuyor…

Çoğu zaman ‘yarın’ daha güzel olacak, umuduyla kendimizi avutuyoruz… Geçmişin keşkeleri, geleceğin ham hayalleri arasında günlerimizi katlettiğimizin farkında değiliz… Umut tacirliği yaparken toplumsal sorumluluklarımız umurumuzda değil…

Önünü sonunu hesap edemediğimiz öngörülerimizle, bedelsiz gelecek beklentilerine giriyoruz…

İslami çevreler de çizmeye çalıştığımız bu hallerden uzak değil, maalesef…

Kurtarıcı bekleme… Temelsiz varsayımlar… Cifr, ebced hesapları… Rüya üzerinden yarınlara yol bulma arayışları… Mesnetsiz meselelerle çözüme yönelmeler…

Kimden medet umuyoruz? Kendimizi nelerle avutuyoruz?

Yaralı bir bilinçle, dağınık bir zihinle, defolu bir kimlikle, yorgun bir ruhla bırak başkasını, kendimizi nasıl rehabilite edeceğiz?

Yine de avunabilecek kadar malzeme ve materyale sahibiz… Herkesin kendince bir avuntusu var…

Biraz ‘Allah’a emanet’ modunda günlük telaşlar içinden avunup gidiyoruz… Çoğu zamanlar ‘kalbim temizdir’ e sığınıp kendimizi avutuyoruz… Ya da geçmişte yaptıklarımızı bugüne sayarak sorumluluktan sıyrılmaya çalışıyoruz… Bizden buraya kadar, emanet gençlerde kurnazlığı ile limana demir atıyoruz…

Evet, hangi modda yaşıyoruz?

Emeğimize sahip çıkıyor muyuz? Kendimize saygımızı, davamıza bağlılığımızı koruyor muyuz?

Mücadele geleneğimizi neye indirgedik? Görseli bol, birkaç sosyal etkinlik ve kültürel faaliyet… Bir de insani yardım kuruluşları üzerinden vicdanen rahatlatacak birkaç bağış… Belki de zevahiri kurtarma, göz boyama gibi bir durum…

Hayır, dostlar pazarda görsünler hesabına hareket edemeyiz… Ya da haftalık bir sohbet, aylık bir miktar aidatla bu defteri kapatamayız…

Yıllar yılı verilen bir mücadeleden arta kalan nedir?

Hedef küçülttük, çıtayı düşürdük… Bir şekilde kendimizi ikna ettik… Gerçekte biz bu muyuz?

Dava ve ukba adına nerede duruyoruz?

Söyler misiniz mevzumuz nedir, mevzimiz neresidir?

İnandığımız ve adandığımız aziz İslam’ın, omuzlarımıza yüklediği sorumluluğu nereye kadar erteleyebiliriz?

Kendimizi kandırmanın, aldatıcı avuntuların akışına kapılmanın anlamı yok… ‘Kalıcı güzellikler’ için ahiret azığımız olacak eylemler için harekete geçmeliyiz…

Salih amellerde yoğunlaşarak, hayırlarda yarışarak yarınlar için en güzel yatırım ve en güçlü güvenceyi elde edebiliriz.

“Metau’l-Ğurur/aldatıcı geçimlik” hayati fırsatları elimizden alıp götürüyor…

Biz kendimizi avutaduralım… Hiçbir şey yerinde durmuyor…

Arzın imarı, neslin ıslahı bizi beklerken hangi yorumlar, hangi cümlelerle kendimizi avutuyoruz?

Kariyer, konfor, koltuk, kapital, konum vs. kendimizi avutabilecek o kadar şeye sahibiz ki… Aslında beyhude avunuyoruz aslında savruluyoruz…

Bizi avutan o kadar oyun ve oyuncakla iç içeyiz ki, gün geçtikçe içeriksizleşiyoruz…

Seküler söylemler, popüler paylaşımlar, idrakımızı, yüreğimizi parçalıyor… Takipçi sayımızla teselli buluyoruz… Veya bazı evrad ve ezkar ile arındığımızı sanıyoruz…

Çoğu zaman bir anlam ifade etmeyen analiz, yorum ve tartışmalarla entelektüel tatmin yoluna gidiyoruz…

Kayıpları kazanç sanıyoruz… Artık beynimiz, irademiz bize hükmetmiyor; dilimiz bize neyi dayatıyorsa o kulvarda geziniyoruz…

Bilmiyorum, kanıyor muyuz, kandırılıyor muyuz?

Duyarlılıklar dumura uğrayınca dünyalıklar bizi istila ediyor… Duruşumuz değişiyor… Değerlerimiz sulanıyor…

Dikkat etmez isek biriktirdiklerimiz bizi bir gün bitirir…

Evet, hâlâ oyunda ve oynaşta kalacak mıyız, yoksa olmamız gereken yere odaklanacak mıyız?..