Avrupa'nın sorunu!
ABD Başkanı Trump’ın Avrupa’ya hitaben “Sizin güvenliğinizi biz sağlıyoruz ama siz bize yeterince ödeme yapmıyorsunuz' sözünden sonra Fransa Cumhurbaşkanı Makron’un “Avrupa Ordusu” ile alakalı açıklamalarıyla başladı süreç.
Aslında uzun bir zamandır var olan gerginlik açığa bu denli net olarak çıktı diyebiliriz. İngiltere’nin Brexit ile Avrupa Birliğinden ayrılma kararıyla, AB’nin en güçlü ordusunun birlikten kopması, zaten oluşturulamamış Avrupalılık tarifinin iyice boynunu büküyor gibi…
Avrupa dedikleri şeyin gerçekte bir karşılığı yoktur aslında. Bunu Avrupalılık anlamında söylüyorum. Birliğe dahil olan her ülke güvenlik, entegrasyon ve ticari anlamda bir gerekçe ortaya koymuş olsa da, geçmişte olduğu gibi bugün de Avrupalı denilen şeyi ‘Coğrafi’ bir tanımın ötesine taşıyamamıştır. “Kendi içinizde savaşmayın gerçek “düşman” Doğu’ya- Türklere karşı birlik olun” anlayışı dışında, birliğin temelini oluşturacak bir argüman ortaya koyamadılar. Yani sadece “karşı oluşla “sağlanan birlik… Bu noktada menfaatine zarar geldiğini düşünen İngiltere “Papa’nın tavsiye ve hakemliğine rağmen” AB’den ayrılmakta zorlanmadı. Nihayetinde kültürünü oluşturamadıkları Avrupalılık, siyasi ve iktisadi manada da sıkıntı içerisinde bugün.
Avrupa’nın en güçlü ve tarihi olarak merkezi liderliği Almanya’dadır. Fakat Almanya bugün ordusu olmayan ve 2. Cihan Harbi sonrası yenilgisiyle ABD’nin kontrolünde olan bir devlettir. İngiltere’nin bütün AB ülkeleri içerisinde burnu en iyi koku alan ülke olarak birlikten kopması AB’yi güvenlik ve istikrar korkusuyla baş başa bıraktı.
Hollanda Başbakan Yardımcısı ve İçişleri Bakanı Kajsa Ollongren, dünyada değişen ilişkilerin Avrupa ordusu çabasını gerekli kıldığını belirterek “ABD'nin giderek Avrupa'yı korumaktan uzaklaştığını, Rusya'nın ise daha da agresifleştiğini ve Brexit ile AB'nin 'en gelişmiş ordusunun' AB'yi terk edeceğini belirterek, tüm bunların Avrupa ordusunu kaçınılmaz kılan önemli gelişmeler” sözünü, Makron’un Alman Şansölye Merkel’in de desteklediği sözleriyle birlikte değerlendirdiğimizde Fransa sokaklarında başlayan hadiselerin AB için asıl sorunun küçük bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.
Amerika, dünya patronluğu hevesini öncelikle Avrupa’ya tahakküm edebilmesi ve politikalarına Avrupa ülkelerinin de destek vermesiyle gerçekleşebileceğinin farkında. Bu yüzden Avrupa’nın bağımsız hareket etmesine müsaade etmeyeceğini her fırsatta gösteriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump ile “NATO-Avrupa Ordusu” konusunda tartışmaya girmesi ve Avrupa’nın güvenlik alanında ABD’ye ve onun liderliğindeki NATO’ya bağımlı olmaması gerektiğini dile getirmesi Paris’i yangın yerine çevirdi. Bu politik bağımsızlık hareketinde ısrarcı olurlarsa hadiselerin nereye sirayet edeceğini yakında göreceğiz.
AB’nin dağılış süreci hızlandıkça, birliğe dahil olan ülkelerin menfaat odaklı ittifak ve karşı ittifakları da söz konusu olacaktır. Menfaat siyaseti de belirler.
Yeryüzünün mazlum milletlerini “menfaat için kurulmuş birlik” ile sömüren emperyalist güçlerin birbirine düşmesi fizik kanunu gibi bir şey, beklenilen sonuçtur. Ve tabi ki mazlumların da sevincidir.
Gelecek günler, Rusya-Ukrayna krizi çerçevesinde Avrupa’nın da dahil olduğu gerginliğe gebe. Rusya-Ukrayna savaşı, Rusya’nın ABD ve AB ile olan gerginliğini, ABD’nin hakimiyet için Avrupa ile çekişmesini, Müslüman Coğrafyada kurguladıkları oyunlar ve nihayetinde Suriye üzerinden icra edilmek istenen planlar ile önümüzdeki günlerin çok gergin geçeceğinin farkında olmamız gerek. İç politika girdabında boğulmadan, dış politikada hareket kabiliyetimizi geliştirerek büyük savaşa hazır olmak…