Avrupa'nın sınırı
Avrupa
Ekonomik Topluluğu ile 1963 yılında ortaklık anlaşması imzalayan Türkiye, 1996
yılında Gümrük Birliği’ne girmesine, 2004 yılında Güney Kıbrıs’ın Annan Planı
oylamasında AB ve BM’ye attıkları kazığa rağmen, hukuksuz olarak AB’ye
girmelerine göz yummasına rağmen, 2021
yılında AB’nin tek taraflı olarak müzakereleri durdurmasına mani olamadı.
Geçtiğimiz hafta 27 devletli AB liderleri, Ukrayna ve Moldova'ya "aday ülke" statüsü verilmesine yeşil ışık yaktı. Kuzey Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Arnavutluk’un aday ülke Bosna-Hersek ve Kosova’nın da potansiyel aday ülke statüleri tartışıldı. Sırbistan, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk Bulgaristan’ın vetosu yüzünden üyelik müzakerelerine başlayamayacak.
AB’nin Türkiye’yi dışlamasının ana sebebi 80 milyonluk Müslüman bir nüfusa sahip olması.
Türkiye ağzı
ile kuş tutsa da AB tarafından istenmiyor. 1996 yılından beri Avrupa ile
ticaretimizde gümrük birliği sebebiyle uğradığımız zararları görmek
istemeyenlerin göçmenlere yapılan yardımları dillerine dolamasının arka
planında manda psikolojisinden kurtulamamak yatıyor.
Türkiye’nin Suriye operasyonunu durdurmanın en kestirme yolu Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı kışkırtmaktan geçiyor. Doğu Akdeniz’de sevil haritasını yediremeyen emperyalist batı, Miçotakis’e Anadolu’nun uzantısı olan burnumuzun dibindeki adalarda şov yaptırarak çatışma alanını yaymaya çalışıyor.
İsviçre ve Finlandiya’nın terör örgütüne verdiği desteği görmek istemeyen batılı düşünce kuruluşları, NATO ülkesi bir ülke Rusya’ya karşı NATO’nun çıkarlarını nasıl korumaz mantığıyla işi Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması gerekir tehdidine kadar vardırıyorlar.
Yaptırımlarla Rus ekonomisine hayat öpücüğü veren ABD, Almanya’nın savunma harcamalarını artırmasından, AB ülkelerinin kayıtsız şartsız isteklerini kabul etmesinden, başta enerji olmak üzere kritik konularda Rusya’ya bağımlılıklarını sorgulatmaktan oldukça memnun. Enerji ve tahıl (gıda) konusunda dünyayı kaosa sürükleyen bu kafa şimdi de altın ticaretine ket vurarak, Türkiye gibi Rusya ile karşı karşıya gelmek istemeyen ekonomileri hedef alıyor.
Türkiye bu girdaptan, batı boyunduruğundan kurtulabildiği ölçüde kurtulur. 2023’e yerli ve milli silah sanayimizi geliştirebildiğimiz, nükleer enerjiye geçebildiğimiz, ticaretimizi dolar yerine kendi paramızla yapabildiğimiz ölçüde umutlu gireriz. Demokrasi, İnsan Hakları olmazsa kalkınma olmaz safsatalarıyla yüz yıldır bizi oyalayanların bir yüz yıl daha oyalama niyetlerini çalışarak, birlik ve beraberlikle geçebiliriz. Geçtiğimiz yıl enerjiye 60 milyar dolar harcama yapan Türkiye’nin kendi enerjisini üretmeden, Kavala ve Demirtaş’ı bırakarak enflasyonun düşeceğine inanmak safdillik ötesi bir şey.
Ne yapsak biz haklıyız, öncelik bizim çıkarlarımız diyen AB gibi İsrail de Türkiye’yi kendi çıkarları için kullanmak istiyor. Mavi Marmara katliamında uluslararası ceza almaktan diplomatik rüşvetle sıyrılan İsrail, gazeteci Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesinden dolayı da sorumlu tutulmamak için her türlü dalavereyi çeviriyor.
İki bin yılından beri 55 Filistinli gazeteciyi öldüren, 16 Filistinli gazeteciyi hapiste tutan İsrail bugüne kadar herhangi bir uluslararası tepki ile karşılaşmamıştı. Kudüs’ün kızı olarak nitelendirilen Şirin Ebu Akile’nin Hristiyan olması sebebiyle BM lütfen İsrail’i cinayetten sorumlu tuttu. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Ravina Shamdasani, incelenen kayıtlardan Ebu Akile’yi öldüren ve arkadaşı Al Sumudi’yi yaralayan kurşunların İsrail işgal güçlerinin silahlarından çıktığını teyit etti.