Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.59
Gram Altın
2961.23
BIST 100
9916.22
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
30 Nisan 2021

Avrupa'da zaman sorunu

Malumdur ki, birçok insanın İslam’ı öğrenme ve yaşama konusunda, ileri sürdükleri mazeretlerden biri, bu iş için yeterli zaman bulamamaktır. Bu durum tabi ki, sadece Avrupa’da değil, tüm dünyada ve tüm insanlık için de geçerlidir. Örneğin birçok insan, “Başımı kaşıyacak zamanım yok nasıl namaz kılayım, nasıl camiye gideyim, nasıl Kur'an okuyayım?” vb. sözleri çok rahat bir şekilde ifade ederler. Evet bu durum tüm kıtalar içinde geçerlidir ama, iş disipliniyle bilinen Avrupa’da, bu mazeret sanki daha çok dillendirilmektedir.

Avrupalı Müslümanların, İslam’ı öğrenip yaşama konusunda, zaman geçekten bir engel mi? Yoksa bu, ihmalkar insanların bahaneleri midir? Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişir. Şüphesiz gerçekten işi zamanından daha çok olan ve gerçekten zaman bulamayan insanlar olabilir. Örneğin bu pandemi (aslında plandemi demeli) döneminde sağlıkçıların durumu gibi… Ancak itiraf edelim ki, genel olarak, bunu bir bahane olarak ileri sürenler, açık ara öndedir.

Evet, bu şekilde bahanelere sığınma, sadece Avrupa vd. batılı ülkelerdeki Müslümanlar için geçerli değil elbette. Aynı tablo, bizim ülkemiz ve sair ülkeler için de geçerlidir. Nitekim bizde de basit birtakım bahanelere sığınan, bir sürü insan vardır. Ama ileri sürülen mazeretler, şeran geçerli midir? İşte işin asıl odak noktası burasıdır

Evet Avrupa’daki iş disiplini, bizim ülkemiz vs. İslam ülkelerine göre ciddi oranda oturmuş durumdadır. Özellikle başkasının işinde işçi olarak çalışan kesimler, işleriyle ilgili zamana riayet etmek zorundadırlar. Burada suiistimal, ihmalkarlık ve gecikmelere müsamaha gösterilmemektedir. Dolayısıyla insanlar, işlerinden olmamak için, işlerinde dakik olmak zorundadırlar.

Ancak bu demek değildir ki, bu işler İslam’ı öğrenip yaşamaya engeldir. Çünkü burada insanların çalışma saatlerinde işte özverili olma gerekleri kadar, diğer vakitlerini de özgürce kullanma hakları var. Önemli olan, istemek ve gereği gibi bir program yapmaktır. Nerede ve ne zaman olursa olsun, insan istedikten sonra önünde hiçbir engel kalmayacaktır.

Aslında disiplin, her konuda da dezavantaj değil, aksine muazzam bir avantajdır. Çünkü disiplin, prensiplere bağlı kalmayı ve aynı zamanda programlı yaşamayı da beraberinde getirecektir. Programlı bir hayat ise, çok daha bereketli ve yararlı işlerle dolu dolu geçecektir. Hayatını programlı yaşayan bir insanın; işinin yanı sıra, kendisi, ailesi ve davasına da ayıracak işi daha da bol olacaktır.

Kaldı ki, bir insan İslam’ı öğrenme ve yaşama konusunda kendisine düşen görevlerini yerine getirdiği zaman, Allah (cc) onun zamanını bereketlendirecektir. Böylece kişi, daha kısa zamanda, daha çok işler başarmaya muvaffak olacaktır. Zira şükrün nimeti artırması, sünnetullah’tır ve zaman, en değerli nimettir. İnsan, Allah'ın (cc) bahşettiği zaman nimetine şükredince, onun zamanının bereketlenmesi de sünnetullah gereğidir.

Malumdur ki, çağımızın en büyük hastalıklarından biri, zaman israfıdır. Televizyon, sosyal medya, internet oyunları vb. bir sürü malayani ve abur cubura sarf edilen zamanın hesabı bilinmiyor. Diye biriz ki, çağımız insanı, israf ettiği zamanın çeyreğini İslam’ı öğrenme ve yaşamaya ayırırsa, bu bile yetip artacaktır. Şimdi bunca zamanlarını israf ederken, İslam’ı öğrenme ve yaşamaya zaman bulamamak doğru olabilir mi?

Bir değer gerçek de bilim çağında oluşumuzdur. Öyle bir çağ ki, bu çağda bilgi her insana bir “tık” kadar yakındır. Hem Avrupa’da bu mesafe daha da yakındır. Zira Avrupa, şöyle veya böyle teknolojide diğer bölgelerden daha öndedir. Dolayısıyla “zamanım yok” “öğrenemiyorum” “işten vakit bulamıyorum” vb. mazeretler, hiçbir bölgede geçerli değildir. Ama bu mazeret, Avrupa’da daha daha geçerli değildir.

Şu halde ne Avrupa’da ne de başka bir yerde, bir Müslümanın Kur'an ve temel dini bilgilerini öğrenme ve Allah'ın (cc) emirlerini yaşamaya engel olarak, zaman bulamamayı bahane göstermesi, kabul edilir bir mazeret değildir. Meşhur tabirle “aşığa Bağdat uzak değildir.” yeter ki insan öğrenmek istesin ve gerekli gayreti sarf etsin. Görülecektir ki, “iman varsa, imkan da vardır.” İsteyen her kes, istediği zaman, istediği yerde inancının gereğini yerine getirebilir. Öncelikle İslam’ı en güzel bir şekilde öğrenmek, sonrada en güzel bir şekilde yaşamak… Zira İslam’ı yaşayabilmek için, önce onu yeteri kadar bilmek gerekir.