Dolar (USD)
34.60
Euro (EUR)
36.30
Gram Altın
2984.91
BIST 100
9652.36
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
26 Kasım 2018

''Avrupa baharı'' mı?

“Sarı Yelekliler Hareketi Fransızların hayat pahalılığı karşısında duydukları devasa mutsuzluğun bir dışavurumudur, benzin zammı bunun sadece zirve yaptığı bir an...”

Bu cümleler Fransa’da devam eden sokak eylemlerini analiz eden Fransız bir analizciye ait. Ancak yaşananları bu cümle ile özetlemek, olaylara bizlere gösterilmek istenilen açıdan bakmak anlamına gelir. Her ne kadar eylemlerin temelinde ekonomik zorluklar olduğu gerçeği inkar edilemeyecek olsa da, söz konusu hareketin gerek örgütlenme ve eylemler esnasında organize olma şekilleri, gerekse öncü/lider isimlerinin, medya yüzlerinin olmaması gibi faktörler hareketin anlaşılabilmesi için daha ‘şüpheci’ yaklaşılmasını gerektiriyor.

Fransa, Avrupa coğrafyasında Almanya ile birlikte sanayileşme sürecini en iyi gerçekleştiren ülkelerden birisiydi. Bu süreçte mekanik sanayinin yanında, otomotiv ve elektronik sanayinde de özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki süreçte ciddi bir gelişim sağladılar. Ancak ekonomistlerin genel yorumuna göre Çin’in üretim ekonomisindeki artan etkinliği birçok Avrupa ülkesi ile birlikte Fransa’daki ilgili sektörleri de ciddi anlamda etkiledi. Bu durum vergi yükünün orta ve alt sınıfın üzerine daha fazla kalması sonucunu doğurdu. Zaten 200’den fazla kalemde vergi ödeyen, tüm kalemlerde %20 kdv yükü altında olan Fransızlar, Macron’un getirmek istediği yeni vergilere ve sürekli olarak gelen zamlara karşı önemli oranda bir ortak refleks oluşturdu.

Tüm bu ekonomik realitelere rağmen olayların başrolünde olan “Sarı Yelekliler Hareketi”ni tam anlamıyla toplumsal hareket olarak nitelemek için henüz çok erken. Zira küresel anlamda süregiden bir rekabetin taraflarının organize ettiği buna benzer hareket ve yapılanmalara onlarca örnek vermek mümkün.

Malum süreç yakın zamanda Ortadoğu’yu tarumar eden “Arap Baharı” sürecine benzer bir sonucu doğurur mu diye sorarsak, rekabetin tarafları arasındaki dengeleri doğru anladığımızda bu sorunun cevabını da bulmuş oluruz. Süreci Avrupa Birliği projesinden baştan bu yana rahatsız olan “küreselleşme” karşıtı tarafın bir planlaması olarak okuyabileceğimiz gibi, son zamanlarda Almanya’nın elinden AB liderliğini almak noktasında adımlar atan Fransa ve Macron’a karşı bir ikaz veya AB’nin ABD hegemonyasına karşı yaptığı başkaldırıya (son olarak AB Ordusu fikri) “ekonomi/ceza savaşları”ndan sonra gelen AB kurumsal kimliğine ödetilmek istenilen bir bedel olarak okumak ta mümkün... Ve son ihtimal dahilinde bu hareketlenmenin çeşitli bahanelerle Avrupa’nın diğer ülkelerinde de yayılabileceğini öngörmekte zor değil...

Bu noktada Avrupa Birliği’nin ortak karar alma mekanizmaları, kurumsal varlıklarına korumak adına Fransa’ya gerekli desteği vermez veya sürece dair gerekli önlemleri almazsa, yazdığımız ihtimallerin hangisi gerçek neden olursa olsun AB’nin devamı için çanlar çalmaya devam eder. Şunu ifade etmek lazım ki; şu anda Arap Baharı’na Suriye’de “tıkaç” olan Türkiye, Rusya ve nispeten İran rolünde ülkeleri Avrupa içerisinde bulmak mümkün değil.

Tamda bu nedenlerle “AB Baharı”nın fitili Fransa ile ateşlenmiş olabilir!