Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Avrasya, sadece soy ve dil siyaseti yeterli mi?

Coğrafyanın uluslararası ve devlet ilişkilerinde daima önemli rol oynaması tarihi bir gerçektir. Kimlik, karakter ve tarihi biçimlendirmiş, Devletlerin sosyal, siyasi ve ekonomik anlamda gelişmesine yardımcı olmuş ve birbirleriyle ilişkilerinde önemli bir yer edinmiştir.

Brzezinski, “Avrasya, yerkürenin en büyük kıtasıdır ve jeopolitik olarak bir eksendir. Avrasya’ya egemen olan bir güç, dünyanın en ileri ve ekonomik olarak verimli üç bölgesinden ikisini kontrol edebilir” diyerek Avrasya’nın önemine vurgu yaparken, Soğuk Savaşın sona ermesi ve özellikle 11 Eylül sonrası dünyanın ilgisini en çok çeken kıtanın Avrasya olması, Avrasya ile ilgili jeostratejik düşünce ve politikaları da önemli kılmıştır.

Özellikle Soğuk Savaş’ın bitmesi ile Sovyetler Birliği’nin parçalanması ve bölgedeki üstünlüğünü kaybetmesinin ardından dikkatler Avrasya’ya çevrilmiş ve bölge büyük güçlerin oyun sahasına dönüşmüştür. Bu stratejik oyunda özellikle ABD, Rusya Federasyonu ve Çin dikkat çekmektedir. Görünen o ki Bu oyunun galibi küresel anlamda liderliği ele geçirecek ve uluslararası politikanın başat aktörü olacaktır.

Avrasya zengin doğal kaynaklara ve buna bağlı önemli enerji yollarına ev sahipliği yapmaktadır. Günümüzde enerji kaynaklarına olan bağımlılık Avrasya’da ülkelerin elini güçlendirmekte ve bu kaynakları dış politikalarında önemli bir araç olarak kullanmalarını sağlamaktadır. Enerji kaynaklarına ve bu kaynaklardan üretilen enerjiyi dünyaya taşıyan güzergahlara egemen olan güç aynı zamanda küresel ekonomide daha çok söz sahibi olacaktır. Ekonomik açıdan güçlü olan ülkeler ise uluslararası sistemde daha fazla söz sahibi olacaklar ve küresel bağlamda jeopolitiği de yönlendireceklerdir.

Avrasya’nın kalbi olan Orta Asya, Asya ile Avrupa kıtalarının stratejik bölgesidir. Bölgenin kuzeyi Rusya’ya uzanmakta ve Rusya için Hint Okyanusu’na inmenin de en önemli yoludur.

Bölgenin batısı Kafkasya ile bitişik olup, Avrupalıların Asya’ya giriş kapısıdır. Doğusu Çin’e dayanmakta ve Çin’in Batı’ya ulaşım köprüsüdür. Bölgenin güneyi ise Afganistan’ın Hindukuş Dağları’na uzanmakta ve tarihten beri istikrarsız bir bölge olarak özellikle 19. yüzyıldan itibaren Büyük Oyun’un çetin mücadele alanı olarak bilinmektedir. Güneybatısı İran üzerinden Ortadoğu ile Körfez’e açılmakta Güneydoğusu Pakistan ve Hindistan’a uzanmaktadır.

Tarihte olduğu gibi bu günde bölgenin Dünya ile siyasi ve kültürel etkileşimi söz konusu olmaya devam etmektedir.

Coğrafi olarak Avrasya üzerinde hakimiyet kuracak bir gücün otomatik olarak Ortadoğu ve Avrupa’yı da kontrol altına alabileceği görülmektedir.

yakın gelecekte Asya-Pasifik bölgesinin ekonomik ve politik açıdan bölgesel bir trend olarak Ortadoğu’nun yerine geçmesi de muhtemel görünmektedir.

Avrasya coğrafyasında iki tür siyasi mücadele mevcut. Birincisi Avrasya devletlerinin kendi aralarında bölgeye yönelik olarak yürüttükleri etkinlik ve liderlik mücadelesi; ikincisi ise ABD’nin bölgeye yönelik çıkarları doğrultusunda bölge ülkeleri ile yürüttüğü ilişki veya mücadeledir.

ABD, Legal veya illegal işbirlikleri ile bölgede etkinlik kurmaya çalışırken Rusya, diğer bir önemli güç odağı olarak coğrafi konumu ve geçmişten gelen avantajı ile Avrasya’nın hem batısında hem de doğusunda mücadele etmektedir. Rusya kıta dışından bir gücün özellikle ABD'nin kendi çevresinde konuşlanmaması ve hareket alanını kısıtlamaması için stratejik manevralarını (en son Ukrayna'da olduğu gibi) sahnelemekten çekinmemektedir.

Küresel mekanizmanın yeniden dizayn edildiği Dünyanın yeniden şekillenmeye başladığı bir zaman diliminde Bölge jeopolitiği açısından da çok önemli değişim ve karar süreçleriyle yüz yüzeyiz. Avrasya tarihinden ve coğrafyasından kaynaklanan değerinin farkına varıyor, vizyon geliştiriyor, sorunlarıyla yüzleşiyor, kabuğunu kırmaya çalışıyor.

Türkiye'nin bugün uyguladığı Avrasya politikası kısa vadeli ve perspektiften yoksun bir politika olmamalıdır. Maalesef 90 lı yıllardan itibaren Bölge ülkeleri ile sadece soy ve dil kardeşliği üzerinden yürütülen duygusal temelli bir siyaset yeterli olmamaktadır. Geçmişte Bölge ülkelerine verilen ölçüsüz vaatlerin oluşturduğu hayal kırıklıklarının ortaya çıkardığı sonuçlar Türkiye'yi bölgede eksen aktörlerden biri olmaktan uzaklaştırabilir.

Zira bugün için Orta Asya artık Türkiye'nin geçmişinden çok Ekonomik ve jeopolitik geleceğini temsil etmektedir.