Dolar (USD)
34.53
Euro (EUR)
36.15
Gram Altın
2966.68
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Aralık 2022

AVLU – HAYAT

İki katlı evimizin önünde, büyüklerimin daha çok hayat dedikleri bir avlumuz vardı. Kapı önüydü hayat.

Taş merdivenleri, ahşap trabzanlardan tutunarak ağır ağır inerdim. Oyun oynamaya yeltenen küçük bedenim babaannemin “hayattan dışarı çıkma” cümlesiyle ve o avlunun bende hayat buluşuyla özdeşleşirdi zaman.

Toprak sıvalı bölümde ekmek pişirilirdi. Ocak tarafıydı. Üst tarafı örtülü, yağmur kar değmezdi. Oklava sesleri, ocaktan gelen çırpı, gazel sesi, radyodan süzülen Huşeng Azeroğlu, Samime Sanay, Belkıs Akkale aklımda kalanlardan. Ilgıt ılgıt güne eşlik edenlerdi.

Dut ağacının çevresinde sıra sıra ekili bostanlar, onları naif gövdeleriyle koruyan envaı türden çiçekler hayatımızın can damarlarıydı.

Babaannemi ve dedemi hep abdest alırken gördüğüm çeşme başı, hayatın en çok oyun oynadığımız beton kaplı yerinin simgesiydi.

Hayata evden bir şey indirilecek olsa, en çok buraya konurdu. Uzun ağaç gövdesinden yapılı, yerden yükseltilmiş bir sedir, gelen gidenin oturma mahaliydi de.

Hayatın dört bir yanı; süyük denen toprak sıvalı duvarlarla kapatılmış olsa da bize özgüydü içi, özgürlüğümüzdü.

Kocaman tahta kapı kocaman bir anahtarla dışarı açılırdı. Dış taraftaki bilezik şeklinde ki çıngıraklı kapı tokmakları geleni haber verse de onu oradan çıkarıp koluma takma isteği de olmuştur, kız çocukluğunun o özlemli takı meraklarıyla…

Hayat; yıkadığımızda ruhumuza çektiğimiz toprak kokusu, güllerden yayılan buram buram tabiat kokusu, ocaktan yayılan ekmek kokusuydu.

Çocuklar apartmanlarda büyürken hayatları olmadan, hayattan ne kadar zevk alabileceklerini düşünüyorum yıllar geçtikçe. Ekranlarla çevrili bir hayatları var elbette. Saydığım ve sayamadığım nice şeye anında ulaşabilecekleri bir hayat. Ama ben beş duyu organına, kalbe hitap eden hayatlarda olsun isterdim tüm çocuklar.

Benim hayatımda çok güzel bir hayat(avlu) olmuştu. Kuşların cıvıldadığı, çiçeklerin gülümsediği, tavukların yumurta verdiği, fidanların sebzelerin boy verdiği, nice güzelliğin dolup taştığı hayat.

Taş zemin ise; nice oyunumuzun şahidi iken, çeşmemiz suyun ve abdestin azizliğini, karşısındaki duvara yapıştırılmış ayna ise; suretin güzelliğini, sirete yansıtmayı öğretti.

Duvarın hemen arkası tohma ırmağının çağıltısı, heyecanla çağlamanın, akmanın gürlüğünü yol almanın güzelliğini öğretti.

Avlu hayattı, benim için ab-ı hayattı. Hayat bizdik. Hayat adını da çok duymuşluğumuz yoktu aslında, çocukken. Bir akrabamız kızına bu adı vermişti. Seslenişi bile güzeldi. Hayat…

Ve çocukken hayatı hayattaki nice birliktelikten öğrendik. İmeceyi, mevsimleri, kurbanı, aile olmayı, abdest almayı, aş pişirmeyi, bulgur pirinç mercimek seçmeyi ve oradaki nice işle sevgiyi, dostluğu, arkadaşlığı, akrabalığı, ortak iş yapmayı, israf etmemeyi, toprağın bereketini, büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi hayatta ki hayattan öğrendik.

Etrafı duvarla çevrili olsa da gökyüzüne engelsiz bir hayattı orası. Uzandığımızda mindere, yıldızlara mesafesiz uzanmanın adıydı.

Hayat; şimdi hayatta olmasalar da bize hayatı öğreten dedelerimiz ninelerimiz baba ve amcalarımızla ve tüm büyüklerimizle başka güzeldi.

Bizim çocukluğumuzda hemen hemen herkesin hayatı vardı yani avlusu.

Ve o hayat ‘’Hayatım’’ demek kadar birisine, güzel ve özeldi yani. Özgülüktü vesselam.