Dolar (USD)
34.43
Euro (EUR)
36.12
Gram Altın
3009.84
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Eylül 2018

Ateşi Kesmeyecekler… “Zam”lar ve “Tarikat”lar!..

Canlı yayınlanan Tahran Zirvesi’nde, İranlı şair Şirazi'nin dizeleriyle “İnsan olun insan!” mesajını veren Recep Tayyip Erdoğan “ateşkes” için çok bastırdı ama…

Kurt kararını vermiş bir kere, kuzuyu yiyecek, İdlib de, Müslüman kanının oluk oluk akıtıldığı diyarlara eklenecek…

Allah korusun!..

İsrail’in kontrolündeki ABD ile Rusya’nın başlarını çektiği “cephelerin” ortak kararı bu…

Aralarındaki “kayıkçı kavgası”ndan ibaret.

“Katliam” her iki “taraf”ın da işine geliyor, zira her durumda onlardan değil, “bizlerden” eksiliyor!..

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2017 Aralık’taki Tunus ziyaretinde, “Esed, kesinlikle açık ve net söylüyorum, devlet terörü estirmiş aslında bir teröristtir. " demişti.

Şimdi, o “terörist”in yolu iyice açılmış gibi görünüyor.

Meseleye çok farklı bir açıdan bakan Kemal Kılıçdaroğlu ise, “Türkiye Esad ile görüşmeli çünkü Esad kazandı!” derken yüzüne yerleşmiş “Demiştik zaten!” hazzını gizleme ihtiyacını hissetmiyor.

Kılıçdaroğlu başından beri Esed’in kazanmasını istemişti ve şimdi bunu “kutlar” hallerde ama göremediği ya da gördüğü halde söyle(ye) mediği gerçek bambaşka:

Esed kazanmadı, Türkiye de kazanmadı, ABD, Rusya ve İran da kazanmadı… Kazanan sadece İsrail!.. Bölgedeki bütün gelişmeler, en koyu tartışmalarda bile nedense ismi hiç geçmeyen, bizdeki ‘varsıl’ medya organlarının da nedense ismini geçirmemek için büyük gayret sarf ettikleri İsrail’e yarıyor!

İsrail, bugün dün olduğundan çok daha az tehditle karşı karşıya.

Sıkıntı da esas olarak, “Fırat’ın Doğusu ve Batısında” değil……

Nil ile Fırat arasında!..

***

“GÜNEYDEKİ SEVDİKLERİ ÜLKE!”

Sayın Erdoğan, FETÖ’yü memleketin başına dert eden “Esas Güç Merkezi”ni, “Güneydeki sevdikleri ülke” diyerek işaret etmişti.

FETÖ’yü, PKK’yı, IŞID’i, kimi “radikal muhalefet unsurlarını” ve dahi AK Parti’ye yerleştirilmiş AKP’lileri öne sürmeleri…

Recep Tayyip Erdoğan’la kendisine samimi olan destek verenlerin arasındaki bağları zayıflatacak yönlendirmelerde bulunmaları…

Ve son olarak da mutfaklarımıza “ateşler salan” ekonomik saldırı hamlelerine girişmeleri amaçsız değil elbet.

Kısaca, “Çünkü Erdoğan’ı devirmek istiyorlar!” demek mümkün.

Kısmen doğru ama “bütünü” açıklamaya yetmiyor.

Erdoğan’ı öyle bir devirişle devirmek istiyorlar ki…

Bir daha…

Bir başkası çıkıp da, “One Minute”, “Dünya Beşten Büyük” vs., işlerine girişemesin.

Öyle bir mesaj vermek istiyorlar ki…

“Ey Müslümanlar, siz siz olun geçmişten ders alın…

Osmanlı yüzyıllar boyunca uğraştı, işini bitirdik.

Atatürk, ömrünün son demlerinde uğraştı, yok ettik.

Menderes öyle, Özal öyle, hele Erbakan büsbütün öyle; kim ‘olmayacak’ işlere giriştiyse perişan ettik!

Şimdi, sırada Erdoğan var.

Kendisinden öncekilerin başlarına gelenlerden ders çıkartarak uzun süre işi götürmeyi başaran Erdoğan’ı da öylesine bir devirişle devireceğiz ki…

Dünya âlem görecek, bize kayıtsız şartsız teslim olmaktan başka bir yol olmadığını!”

Ümitsizlik deryasında boğulmak üzere olan mazlum halkların kendilerine uzanan bu “el” de kırıldığında nasıl dağılacaklarını çok iyi biliyorlar…

Bu “el”i kırmaya azmettikleri şüphesiz de…

Acaba nasıl bir plânları var, acaba neler tasarlıyorlar?..

***

“EN GÜÇLÜ OLDUĞU YERDEN!”

Recep Tayyip Erdoğan’ı, demokratik mücadele içinde “en güçlü olduğu” yerinden vurarak indirmeye çalışıyorlar, çalışacaklar.

Her “vekâlet yenileme” talebinde, vatandaştan müspet karşılık alan Recep Tayyip Erdoğan, günün birinde, “herhangi” bir seçimi “net” bir sonuçla kaybederse…

En güçlü kaleyi yıkmış, Lider’i demokratik sistemde yoluna devam etmesini sağlayan “en güçlü yerinden” vurmuş olacaklar.

Sonrası mı?..

Allah fırsat vermesin, sonrasına ilişkin plânlarını ifade ettikleri nice kaynak var.

Bir kısmına “fırsatçıların” sebep olduğu “mutfak yangını”, maliyetlerin iyice artmasının ve talebin yavaşlamasının etkisiyle meydana gelebilecek işten çıkarmalar veya faturayı “çalışanla” paylaşmaya yönelmeler…

Derken…

“Öncelik mutfaktadır arkadaş!” diyenlerin oranı neyse, o oranda bir kayıp ihtimal dışı olmaz.

“Yerel Seçim”de güçlü bir “uyarıda bulunmak” gibi bir “motivasyonla” hareket edenler olabilir, bu da uzak ihtimal değil.

“Muhalefetteki dağınıklığa” bel bağlanamaz, malûm, yerel seçim bu, farklı dinamikleri var.

Milli Görüş’ün yerel yönetimlerdeki üstün performansının ve Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde efsaneleşmesinin de etkisiyle uzun yıllar boyunca bu alanda “rakipsiz” kalan Ak Partili belediyelerin çoğundan yükselen şikayetler de göz ardı edilemeyecek kadar büyük, bizden söylemesi.

***

“Tarikatlar Mevzuu”na Dikkat!

Türkiye’nin seçimleri, mazlum halkları da etkiliyor.

Mazlum hakların tutunduğu bu “el”in de kırılamaması için seçim zaferlerinin devam etmesi gerekiyor.

Bu “el”i kırmak isteyenler için de, en güzel “hesaplaşma” alanı sandık, orada işi bitirebilirlerse tam mânâsıyla bitirmiş olacaklar!..

Bunun için kurdukları plânın nice kritik aşaması var elbet.

Bunlardan biri de, FETÖ etkisiyle iyice “tartışmalı” hale gelen “tarikatlar” alanı.

Beğendiği teröristle işbirliği yapan, beğenmediğini de anında “terörist” ilan eden “içli-dışlı şer ittifakı”…

“Sızmaları” da kullanarak, “Şu tarikatlara bir çeki düzen vermeli yoksa yeni FETÖler çıkar!” retoriği üzerinden, birer “sosyolojik gerçeklik” olan bu yapıları “at izi ile it izinin” birbirine karışmasına müsait ortamı meydana getirerek hedef alabilir!..

Buradan “FETÖ” ve benzerlerinin “istismarlarına” müsait görüntüler de çıkabilir.

Bir yanda, “kerameti kendilerinden menkul” ya da “uçmayan/ uçurulan” tiplerin peşlerine takılarak olmadık işler yapma potansiyelinde olan “yapılar” var, evet…

Bunlarla mücadele edilmesi gerekir ama nasıl, “zemini” kaydırmadan ve “haksızlıklara” yol açmadan nasıl yapılır bu?..

Diyanet İşleri Başkanlığı yoluyla olmaz, olamıyor, olsaydı olurdu, olsaydı bu noktalara gelmez, bunca aldatılmazdık!..

Nasıl olabileceğini bilebilecek durumda olsaydım, şüphesiz ifade ederdim.

Ne yazık ki, bu durumda değilim, memleketini seven ve herhangi bir tarikatın bünyesine almayı teklif dahi etmediği, edemeyeceği kadar “itaat özürlü” olan bir vatan evlâdı olarak, sezdiğim tehlikelere dikkat çekmeye çalışıyorum.

Aldırmayan aldırmasın!