ATEŞE SU LEYL\u00c2
Edep kaygısı barındıran her metin edebu00ee değildir.
Dershane tartışmasıyla başlayıp 17 Aralık operasyonu ile devam eden süreç, yurdumun gündemine korkulu bir kabus, kaygılı bir yürüyüş, hüzünlü bir bekleyiş gibi düştü. Kendi düşüncelerinden başka doğru tanımayan kalıplaşmış zihniyetler, aydınlatma gayesiyle yola çıkıp kışkırtıcılıktan ileri gidemeyen kimi yazarlar, seviye endişesinden uzaklaşmış tartışmalar da sürece tuğla koyma yolunda büyük başarılar sağlıyor.
Bu ülkenin, inancını layıkıyla yaşayabilme hasreti taşıyan insanı, İslam fobisiyle senelerce sınandı. Horlandı, hakir görüldü, dışlandı; azınlığı teşkil ve temsil etmediği halde kendini gizlemek zorunda bırakıldı. Meydanlarda yanıp yakılan, coplanan, ötelenen benliğini sadece gözyaşıyla değil, bugün kaş çattığı kardeşinin duasıyla sardı. Acısını acısına siper kıldı. Sadece "beraber yürüyüp, beraber ıslanmadı bu yollarda", beraber üşüdü, beraber ağladı, beraber kaldı, beraber yandı.
Okuduğu bir şiir yüzünden aylarca zindanlara reva görülen Recep Tayyip Erdoğan'ı da, kıskanç kardeşlerin kuyuya attıkları Yusuf Peygamber'in kölelikten sultanlığa terfi eden hayatı ile özdeşleştirdi lakin birkaç kişinin iddia ettiği yahut birkaç kişinin sebebiyet verdiği gibi genel bir kabulle peygamberleştirmedi. O'nu insanı zaafları, hataları, tatlı sert çıkışları ile bu milletin kabul olan duası addetti. O'nu; yaralarına Mevla'nın armağan ettiği bir derman olarak görüp bağrına bastı.
Hakkı teslim gayesinde olan her hareket siyasi değildir.
Akıl ve basiret sahibi her insanın takdir buyurduğu gibi son zamanlarda ülke gündemini meşgul eden mevzu, başbakanımızın iradesi dışında husule geldiği söylenen bir yolsuzluk hadisesinden ibaret değildir. Aynı zamanda millet iradesini yok saymaya teşebbüs eden bir girişimdir. Peki, bu kadar büyük bir oluşum göz önünde tutulduğunda, başbakanın inisiyatifi dışında geliştiği söylenen yanlışlık ve çarpıklıklar, bir lideri tamamen mazur ve mazlum kılar mı? Elbette ki hayır! Ne kadar iyi niyetli bir yolculuk olduğuna inanırsak inanalım, ne kadar seversek sevelim, bu suale gözü kapalı "evet" demek, bizi vicdanımızla ters bir noktaya sürükleyebilir. Yalnız, burada şunu söylemeliyiz; Bir zaaf olarak yorumlayabileceğimiz bu durumu, milletin selameti için çalışan masum insanları da içine alacak şekilde bir partinin tümüne isnat etmek de büyük bir zaaf belirtisi olacaktır.
Halkın haklı duruş ve direnişini "Tayyipçilik" olarak yorumlayan kardeşlerimiz bilmelidir ki "Bu dava, bir lideri körü körüne savunma davası değildir. Ülke insanının en az yarısını yok sayan tavrın karşısında sergilenen duruştur."
Diğer taraftan;
Mutlak Yar adına yapılan haykırışların, yaralama ihtimalini nerede unuttuk?
Bilhassa sosyal paylaşım ağlarında Fethullah Gülen ve cemaatini karikatür, video, çirkin fıkra ve resimler vasıtasıyla rencide etmeye giden paylaşımların, muhafazakar ellerce hızla yayılması bize utanç olarak yetmelidir. Gülen cemaatinin mensubu olmamama ve yayın organlarının bu süreçteki duruşunu tasvip etmememe rağmen -toplum ve edep misyoneri olarak nitelendirilen, şair ve yazarları da içine alan- silsilenin üslup noktasında geldiği noktadan duyduğum azabı, kelimelere dökmeye muktedir olamam. Hal böyle iken; tüm samimiyetiyle hizmet oluşumunun içinde bulunmuş, İslam'ın abad olması için çalışmış kardeşlerimin kırgınlığını tahayyül de edemem. Bugün gelinen nokta ne olursa olsun ortada, Fethullah Gülen öncülüğünde bir hizmet hareketi vardır ve bu hareketin yarenliği pek çok gencimiz için numune-i imtisal niteliğindedir. Dinimize koyulmuş bir tuğlanın varlığı bile, fikir tartışması ve eleştirilerimizde haddi aşmamıza mani teşkil etmeliyken, samimi insanların önder telakki ettiği bir insanı, öfke ve nefretle küçük düşürme çabasına girmek bize bir artı sağlamaz. Ne zaman biriktik birbirimize karşı bu kadar, ne zaman biriktirdik bu öfkeyi bilmiyorum ama halimizi savaşa hazırlanan İslam ordusunun, karşı safta bekleyen küffarın alaylı bakışları arasında birbirine düşmesine benzetiyorum. "Savaşmaya ve imkanlarımızla gücümüzü bu uğurda harcamaya gerek kalmadı artık" nidalarının ayak seslerini kesmek için süku00fbnet çağrısında bulunmak istiyorum.
O; "Ol!" der ve cümle ayrılıklar biter. Umulur ki bilmediklerimizin bildiklerimizden çok olduğunu unutmaz ve istemeden de olsa birilerinin yüreğinde ciddi çizikler bırakmayız.
Umulur ki ümmet kalbinde bir Kerbela daha yaşatmayız.