Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Aralık 2013

Ateş Denizi

Gelecek nesiller bu gerçeği daha iyi idrak edecek ve ifade edecekler, bundan eminim: Kültür dünyamıza en çok hizmette bulunan, eserleriyle irfanımızın ve medeniyetimizin üstündeki külleri kaldıran, sahip olduğumuz mücevherleri bütün zenginliğiyle ortaya çıkaran aydınlar arasında Beşir Ayvazoğlu'nun adı, göz kamaştırıcı biçimde parlayacak.
Beşir Bey'le dostluğumuzun hikayesi 1980'lere dayanır. O, İstanbul'a gelip Tercüman gazetesinde kültür sanat sayfasını hazırlamaya başladığında ben Doğuş gazetesinde çalışıyordum. Türkiye gazetesi kültür servisinde de halef selef olduk. Daha önceleri Kubbealtı Akademi Mecmuası'nda şiirlerini okurdum. Ayvazoğlu, şiire devam etmekle birlikte daha ziyade nesre yöneldi. Bilhassa son yıllarda çok mühim eserlere imza attı. Peyami, Ömrüm Benim Bir Ateşti, Defterimde Kırk Suret, Bozgunda Fetih Rüyası, Altı Çizili Satırlar, Florinalı Nazım, Ney'in Sırrı, BüyükAğa Tarık Buğra, Altın Kapı, Geleneğin Direnişi, Kuğunun Son Şarkısı, Aşk Estetiği, Geceleyin Dersaadet, Yaza Yaza Yaşamak, Şiirler, 1924, Yahya Kemal, Kayıp Şiir, Kahveniz Nasıl Olsun, Tanrı Dağı'ndan Hıra Dağı'na, Güller Kitabı, Şehir Fotoğrafları, Geçmişi Yeniden Kurmak, İslam Estetiği ve İnsanu2026 Herbiri ayrı değerde müstesna kitaplaru2026
Ayvazoğlu'nun ilk okuduğum eseri 1982'de yayımlanan Aşk Estetiği idi. 'İslam Sanatlarının Estetiği Üzerine Bir Deneme' alt başlığıyla yayımlanan kitap, büyük yankı uyandırmıştı. Kitabı sorduğumda, "Yeniden elden geçiriyorum, üstünde çalışıyorum." diyordu. Bu eserin yeni baskısı diğerleri gibi Kapı Yayınları arasında, güzel bir kapakla vitrinlere çıktı.
Üçüncü Tepede Hayat (Beyazıt Meydanı'nın derin tarihi) farklı ve değerli bir eseri daha Ayvazoğlu'nun. Kubbealtı'ndaki bir sohbetimizde "Aslında diğer tepelerin de tarihini yazmalısınız." demiştim. "İnşallah" deyip tebessüm etmişti. Belki de yazıyordur, -Allah sağlıklı ve bereketli ömürler versin- Beşir Bey'in İstanbul'un diğer altı tepesini de yazacağına inanıyorum.
Beşir Ayvazoğlu'nun bir önemli hizmeti de, bazı eski edip ve sanatkarların eserlerini kültür hayatımıza yeniden kazandırmasıdır. Mesela Hakkı Süha Gezgin'in Edebu00ee Portreler ile unutulmuş ressam-yazarlarımızdan Malik Aksel'in bütün eserlerini yayıma hazırladı. Rahmetli Nusret Özcan, Beşir Ayvazoğlu Kitabı'nı ortaya koymuştu. Bilindiği gibi Zaman'da köşe yazarı olan Ayvazoğlu, televizyon programları yapıyor, Türk Edebiyatı dergisini yönetiyor. Dersimiz Edebiyat'ta ve Türk Şiirinden Portreler'de edibimizle yaptığım konuşmalar var. Yazarımız, yeni yayımlanan Yazar Olacak Çocuklar kitabımda, çocukluk yıllarını, yetişme çağını anlatıyor. Eskilerin tabiriyle sa'yi meşkur ola.
Ayvazoğlu'nun yeni eseri Ateş Denizi adını taşıyor. Şimdiden başeser olarak kabul edilen roman, yakın tarihimizin sanat dünyasına ışık tutuyor. Edebiyat çevrelerinde büyük takdir toplayan kitapta, Tanburu00ee Cemil'in hayatı çerçevesinde 1930'lu yıllar anlatılıyor. Fırat Kızıltuğ bir konuşmamızda, "u00c2deta yeni bir Huzur romanı." dedi ve düşüncelerini Sanatalemi.net'teki köşesinde yazdı. 'Bir ses ve ateş romanı' olarak okura sunulan kitap hakkında ayrıntılı bir yazı yazmayı düşündüğüm için şimdilik arka kapak yazısıyla yetiniyorum. Tavsiye etmeme bilmem artık gerek var mı? Bir an önce kitapçıya gidip almak ve okumak gerekiyor. Keyifli bir roman okurken, önemli bilgilerle donanacağınıza yürekten inanıyorum.
"Bu ateş denizinin iki yakası var... Bazen bir nehir gibi akıyor ve önüne geleni sürüklüyor. Bazen kara bir rüzgar onun başını döndürüyor. Ateş, içindeki balıklan da yakıyor. Akılla ruh cenk ediyor orada. Doğu ile Batı ateş iğneleriyle birbirine geçiyor. Aşk, bazen yokluk elbisesi giyiyor. Bazen bir yağmura dönüyor. Edebiyat, tarih, müzik alev almış at gibi koşuyor. Ses bir ruh bulutu gibi sürükleniyor meçhulde. Kültür tarihinin son bestesi.
'Gazetelerin birinci sayfaları bir aydır öztürkçe, öztürkçe soyadı, radyolarda alaturkanın yasaklanması, öz Türk musikisinin yaratılması, millu00ee opera, Ayasofya Camii'nin müze yapılması, iki gündür de ağa, hacı, hafız, hoca, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi, molla, hazretleri gibi lakap ve unvanların kaldırılması hakkında haberlerle dolup taşıyordu. Ama mesela Muş'taki zelzele felaketi kısacık bir haberle geçiştirilmişti.'
Bir yüzyıl yangınlarla, savaşlarla, işgalle boğuşmuş, perişan bir İstanbul.
Cumhuriyet'le birlikte her gün yeniden kurulan bir ülke. Her sabah yeni bir değişime uyanan aydınlar. İnkılap ruhunun kimi zaman serseri kurşunlarının gölgesinde hayatta kalma çabaları. Üniversite reformuyla Darülfünun'daki görevinden kovulan Galip Bey'in evrakından yola çıkılarak yazılan bir serencam. Beşir Ayvazoğlu'nun kaleminden, 1930'lu yılların Türkiye'sine dair, belge niteliğinde bir roman."