Ateş çemberindeki Türkiye
Ülkemizin stratejik konumu, coğrafik yapısı ve geçmişi ile hep haklı olarak övünürüz.
Gerçekten bir yandan üç kıta arasında yer alması,
etrafının denizlerle çevrili olması, aynı anda dört mevsimi yaşaması, yeraltı
ve yerüstü zenginliklerine sahip bulunması, tarihi geçmişi ve büyük
uygarlıklara ev sahipliği yapması, Selçuklu ve Osmanlı gibi dünyanın iki büyük
güçlü devletin devamı oluşumuz hep iftiharlarımız arasında yer aldı.
Şimdi de dört bir yandaki mazlum ve mağdur milletlere
yardım edişimiz, zor durumdaki insanların merhamet ve muhabbet dolu sığınağı
oluşumuz gibi sayılamayacak hasletler bunlara eklendi.
Ancak böyle güzellikler ve harika özelliklere sahip
olunca tabi riskler de beraberinde geliyor. Dünyanın, bilhassa kötü niyetli şer
güçlerin gözü de Türkiye üzerinde.
Yakın zamana kadar adeta her tarafımız ateşle çevrili
idi. Birkaç gündür (tabi plan program ve hazırlığı belki de yıllar süren) yeni
bir çatışma, daha doğrusu işgal amaçlı savaş ile barış içinde olan kuzey tarafımız
da ateş hattına dönüştü.
Rusya Devlet Başkanı, bir başka deyimle Rus neoçarı
Putin yer altı doğal zenginliği olan iki bölgeyi Ukrayna’nın elinden almak
istiyor. Görünen o ki bunu gerçekleştirecek de.
Kısacası Türkiye’nin işi zor. Bir yandan iki dost
ülkenin savaşı dibimizde diğer yandan bu savaşınetkilerizaten zor süreçten
geçen ekonomiye ağır yükler getiriyor.Bu da hayatın daha pahalılaşması,
insanlarımızın geçim zorluğunun daha da artması anlamına geliyor.
Ayrıca ülkemiz de bu ateşin içine atılmak isteniyor.
Her yönden vatanımızın düşmanı örgütleri destekleyen, onları kışkırtan bir
takım devletler bunu yapıyor üstelik.
Yani durum oldukça karışık, belirsiz ancak karamsar
tablolar çiziyor.
Neyse ki Türkiye gemisinin dümeninde Sayın
Cumhurbaşkanımız Erdoğan var ve usta manevralarla bu ağır krizi atlatmanın
yollarını arıyor. Güvenimiz tamdır ve inşallah onun deneyimi ve engin
birikimiyle bu bunalımdan da yüzümüzün akıyla çıkarız.