Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2967.39
BIST 100
9729.19
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Aralık 2013

ATEİSTLER ALLAH'A İNANIYOR

Geçen haftanın sonunda SEKAM (Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi) tarafından "Gençlik" konusunda yapılan bir araştırmanın sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı. SEKAM, benim de içerisinde bulunduğum bir araştırmacı grubundan oluşan merkezdir. Türkiye'nin temel sosyal sorunlarını ortaya koyma ve çözüm önerileri sunma bağlamında yapılanmıştır. Daha önce Türkiye'de Aile konusunda yaptığı bir anket çalışmasını kamuoyuna sunmuş; bunların çözümlerine dair de sempozyum gerçekleştirmişti.

SEKAM, gençlik konusundaki bulgularını kamuoyuna sununca, en çok ateistlerin Allah'a inanması ve namaz kılması dikkat çekti. Gazeteler de bu noktayı manşetlerine taşıdılar. Tabii medya meselelerin biraz dikkat çekici ve manşete taşıyacak boyutlarını öne çıkarıyor. Ben bu araştırmada aslında en fazla üzerinde durulması gereken noktaya dikkat çekeceğim.

Gençlikle ilgili önemli sorun; kimlik çözülmeleri ve parçalanmalarıdır. Aslında araştırmada ortaya çıkan sonuç; aidiyet atfedilen kimliğin, kişinin düşünce ve eylemlerinde bütünlük ve felsefi tutarlılık şeklinde ortaya çıkmamasıdır. İşte bu sebeple ateist olduğunu iddia edenlerin önemli bir kısmı "Allah'a inanıyoruz" diyebiliyor; bir kısmı da namaz kılmaya devam ediyor. Buna benzer tutarsızlıkları diğer kimlik tercihleri ve gündelik yaşam ve düşünce biçimleri arasında da görmek mümkündür.

Mesela; İran'dan Türkiye'ye gelen gençlerin bir kısmı da kendilerinin ateist olduğunu ifade etmekteydiler. Onlara, siz Kur'an ve Allah'a inanmıyor musunuz? diye sorulunca, inandıklarını belirtmişlerdir. Soruşturma derinleştirilince, gençlerin "ateist" kimliğine sarılmalarının nedeninin İran'daki yönetime kızgınlık olduğu anlaşılmıştır. Aslında benzeri durumları bugün görmekteyiz ve belki de gelecekte daha da fazlalaşabilecek. Bu anlamda, temelde felsefi tutarsızlıklar söz konusu olunca, kimlikler reaksiyoner ve belleksiz bir biçimde kurulmaya başlamaktadır. Dolayısıyla bazı ideolojilere, iktidara kızgınlık ile kimliklere aidiyetler belirebiliyor. Öte yandan bu aidiyet, "an"ların postmodern süreksizliği üzerine kurulduğundan bir amel tutarlılığı oluşturacak derecede belleğe de sahip olamamaktadır.

Böylece kimlik aidiyetlerinde tutarsızlık ve süreksizlik gibi iki anahtar kavrama ulaşmış oluyoruz. Bunun doğal sonucu olarak da kimliklerin, gündelik yaşamın içinde düşünsel ve pratiklere dair bir çerçeve ve sınırın da buharlaşmasıdır. Özellikle günümüzün tüketim toplumlarında, "tüketim" merkezli davranış kalıpları, kişinin hayatındaki sınır oluşturucu din, ahlak ve geleneğe dair bütün unsurları eritip buharlaştırmaya çalışmaktadır. Böylece gencin hayatında sadece maddi materyallere sahip olmak gibi temel bir hedef belirlenmiş; "ülkü" ve "adanmış"lık duyguları yok olmaya başlamıştır. Bugün gençlerimiz için ebeveynlerin şikayet ettikleri en önemli sorunlar bu noktalarda oluşmaktadır.

Tüketim, yeni bir hayat tarzı ve ahlak oluştururken, gelenek ve klasik ideolojileri çok kolaylıkla aşabilmekte; dini de aslında kendi ilke ve sınırları içerisinde yeniden tanımlayarak yeni dinsel formlar oluşturmaktadır. Böylece aslında dinin kimliklerde tutarlılık ve hayatı belirli bir ahlakilik üzerine oturtma gayesini oluşturduğu yeni tüketim dini ve ahlakıyla aşmaya çalışmaktadır.

SEKAM'ın araştırması, gençliğin kimlik sorunlarından apolitikleşmeye bir çok sorunların bize ana hatlarını göstermektedir. Dolayısıyla asıl sorulacak soru; ateistlerin Allah'a inanma oranları değil, tüm kimliklerdeki tutarsızlık ve çözülmelerin niçin meydana geldiği ve bunun önüne nasıl geçileceğidir?