Atatürk istismarcılığından vazgeçin!..
Yine, yeniden bir kez daha “yaparım-yaptırtmam” kavgasına şahitlik
ediyoruz. Tevatürler havada uçuşuyor. AK Parti bir taraftan, CHP diğer taraftan“İstanbul Atatürk Havalimanı” üzerinden
restleşiyor.
Kavga Atatürk istismarcılığı, ultra
rant ve yeşil alan üzerinden şiddetleniyor. Mevzu dönüp dolaşıp yine “rant”ta kilitleniyor. Bahsi geçen yer
öyle göz ardı edilecek, “aman sende”
denilip geçilecek bir yer değil, herkesin iştahını kabartıyor. Burası 11 milyon 650 bin metrekare alana sahipliğinin
ve onlarca milyar dolarlık ederi olmanın ötesinde İstanbul’un uzaydan gözüken
betondan korunmuş en büyük yeşil alanı özelliğiyle dikkat çekiyor.
Yani buraya da tıpkı Zeytinburnu’ndaki
36, 32 ve 27 katlı üç bloktan oluşan 16/9 Gökdelenleri gibi onlarca dikilirse,
400 bin dolara vatandaşlık alacak yeni hemşehrilerimize konut imkânı sağlanmış
olur. İstanbul bir kez daha ölür. Amma velâkin halkın nefes almak için “Millet Bahçesi”ne hasredilirse
alüyülâlâ olur. (İstanbul’a 43 millet bahçesi kazandıran Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı alanına 7,7 milyon metrekare büyüklüğünde
millet bahçesi inşa edeceklerini ifade etmişti.) Nitekim hükümet yetkilileri de
ısrarla bu alanı dünyanın sayılı yeşil alan kompleksleri arasına katmak için
harekete geçti.
Taksim Gezi Parkı’ndaki “ağaçları söktürmeyiz”çığırtkanlığıyla
maraza çıkaranlar şimdide “İstanbul
Atatürk Havalimanı’ndaki betonları söktürmeyiz” diyerek Atatürk ismi
üzerinden halkı manipüle etmenin peşinde. Anlayın artık!.. Bu millet sizden
Atatürk istismarcılığı değil, hizmet bekliyor. “Halka hizmet, Hakka hizmettir” anlayışıyla yaptığınız eserlerle
gurur duymayı arzuluyor.
Gelelim tartışmada göz ardı edilen
tarihi büyük fotoğrafa. Üzerinde tartışılan “İstanbul Atatürk Havalimanı” üzerine defalarca yazıp, teklif
sunmamıza rağmen “rantabl” olmadığı
için kimsenin ilgisini celbetmedi. Hem iktidarın, hem de muhalefetin ilgisini
çeker umuduyla meseleye kimsenin görmediği pencereden bir kez daha bakmaya
gayret edelim.
***
1930’lu yıllar dünyanın
“Büyük Buhran” yaşadığı, Türk
Ordusu’nun uçak ve benzeri ihtiyaçlarının halkın himmetleriyle alınabildiği
günlerde, “bu millet teyyaresiz
yaşayamaz” anlayışıyla elini taşın altına koyup yerli uçak üretimine talip
olan Türkiye’nin en zengin müteşebbisi Nuri Demirağ, Almanya, Çekoslovakya ve
İngiltere’deki uçak fabrikalarını gezip, “Avrupa
ve Amerika’nın son sistem teyyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda
getirilmelidir” diyerek, 1936’da uçak fabrikası için hazırlıklara başladı.
Selahattin Reşit Alan’ın
çalışmaları sonucu ilk yerli yolcu uçağı
“Nu.D.36”yı Beşiktaş Demirağ Uçak
Fabrikası’nda imal ederek, Türk Hava
Kurumu’ndan 10 adet eğitim uçağı ve 65 adet de planör siparişi aldı.
Ardından yepyeni bir model geliştirmenin çalışmalarını yürüterek, “Nu.D.38” ismi verilecek olan altı
kişilik, çift motorlu, gövdesi alüminyum kaplama yolcu uçağını imal etti.
Bugünlerde üzerinde
iktidar ve muhalefetin kavgaya tutuştuğu fabrika için Yeşilköy’de (şu andaki
İstanbul Atatürk Havalimanı) Elmas Paşa Çiftliği’ni satın alarak 1559 dönümlük
geniş arazi üzerinde 1000x1300 metre ölçülerinde bir uçuş sahası yaptırarak, bu
sahanın üzerine ayrıca Nuri Demirağ Gök
Okulu, uçak tamir atölyesi ve hangarlar inşa ettirdi. “Türkün yaptığı uçakları elbette Türkiye’de yetişen pilotlar
uçuracaktır” düşüncesiyle hareket edip, “Gök Ortaokulu” açarak Türk gençlerine istikbâlin göklerde olduğu
fikrini aşıladı.
13 Temmuz 1938’de
Eskişehir’de yapılacak tanıtım inişi esnasında piste erken iniş yapan yol
arkadaşı pilot Selahattin Reşit Alan’ın şehit olması üzerine, “pilotaj hatası”nı kabul etmeyen Türk
Hava Kurumu’nun 1 Mart 1939 tarihinde “şartlara
uygun değil” diyerek verdiği uçak siparişlerini iptal emesiyle darbe
üzerine darbe yedi. Üst üste yaşanan olumsuzluklara rağmen idealinden asla
vazgeçmeyerek, Salahattin Reşit Alan’ın vefatı üzerine yarım kalan “Nu.D-38” ve “Nu.D-40”ın imalatını 1944 yılında tamamladı.
Bütün övgülere rağmen
kurum ve kuruluşlardan sipariş gelmemesi üzerine zora girdi. Yaklaşık 1,5
milyon lira harcayarak ortaya koyduğu millî eserlerin heder olmaması için
dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye
defalarca mektup yazdı. İspanya, İran ve Irak’ın talip olduğu uçakları başta
İsmet İnönü olmak üzere devrin muktedir güçlerinin “yakarız, yine de sattırmayız” demesiyle idam fermanı imzalandı.
Uçaklar uzun yıllar Yeşilköy hangarında bekletildi. Tesisler istimlâk adı
altında 1 kuruşa elinden alındı. Varlıklarına el konularak
iflas ettirildi.
TOMTAŞ (Kayseri Tayyare
ve Motor Türk Anonim Şirketi) ve Vecihi Hürkuş’un başına getirilen menfur
olaylar silsilesi bu kez de milletini göklere çıkartan Nuri Demirağ’a
uygulanmış, akla hayale gelmeyecek engellemelerle itibarsızlaştırılarak yüzüstü
bırakıldı. Sadece Demirağ’ın serveti değil, büyük fedakârlıklarla elde edilen
savunma sanayi imkân ve kabiliyetleri yerle yeksân edildi.
***
İşte bugün tartışmaların gündemi
yorduğu bu alanın görülmeyen, vefasızlığa kurban edilen büyük fotoğrafı budur.
Bu fotoğrafa bakmadıkça gerçeği anlamak, mümkün değildir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk yaşasaydı
milletin değerlerine alenen savaş açan ve ismini istismar edenlere şiddetle
karşı çıkar, bununla da yetinmez “kraldan
çok kralcı” güruhu yalakalıktan mahkemeye verirdi.
Neden
mi?..
Tam
da bu noktada Atatürk’ün muhtemelen sarf etmesi muhtemel ifadelere kulak verin
efendiler!..
Ben
size miras bıraktığım vatan sathında istikbalin göklerde olduğunu ve muâsır
medeniyetler seviyesine çıkmayı hedef gösterdim.
Siz
ne yaptınız?..
Kocaman
bir hiç!...
Kendiniz
bir şey yapmadığınız gibi yapana da mâni oldunuz.
Efendiler,
benim gösterdiğim hedeflere emin adımlarla ilerleyen millî ve yerli müteşebbis
Nuri Demirağ’a çelme üstüne çelme taktınız. Gelecek nesillere “rol model”
olacak projelerini sekteye uğrattınız. Cellat Ali (Ali Çetinkaya) ile kafa
kafaya veren İsmet (İnönü) ben hayattayken adamın Boğaz Köprüsü Projesi’ni
sümen altı yaptı.
Benden
sonra Tek Parti Şefliğini ilân eden İsmet Paşa bununla da kalmayarak böyle
vatansever bir insana dünyayı dar etmiş. Nuri’nin önünü keseceğim diye
memleketin önünü kesmiş. Nuri’nin şahsında memleketin ve milletin canına okuyan
İsmet memlekete çok yazık etmiş, çok!...
Bütün
varlığını milletine harcayan Nuri'nin ürettiği yerli “Nu.D.36” ve “Nu.D.38”
uçaklarının üretimini sekteye uğratıp, Marshall Yardımı bahanesiyle
istikbalimizi ve göklerimizi ABD’ye peşkeş çekmiş!..
Şimdi
kalkmışsınız ismim üzerinden eyyamcılık yapıyorsunuz. Yazıklar olsun size!..
Biraz
vefalı olun!..
Madem
beni seviyorsunuz...
“Atam izindeyiz” diyorsunuz...
O
halde kemiklerimi sızlamayın!.. Ben de sizin gibi Allah'ın yarattığı ve ölümü
tattırdığı bir kulum; “ilahlaştırmayın”!..
Ben
Nuri'yi çok severdim, biraz vefanız varsa siz de sevin. Sevdiğinizi de
gösterin. Madem ismimi verdiğiniz “İstanbul
Atatürk Havalimanı” yavaş yavaş tarih oluyor. Ben buradaki ismimden feragat
ediyorum. Buraya bizim Nuri Demirağ’ın
ismi verilsin.
Çünkü
hiç kimsenin ortaya çıkmadığı bir dönemde servetini harcayarak milletten
aldığını millete vermek için Yeşilköy’e Gök Okulu’muzu açan, kendi mühendis ve
pilotumuzu yetiştiren, kendi paraşütümüzü yapan, yerli uçaklarımızı üreten Nuri
Demirağ’ın ismi gelecek nesillere “rol
model” olsun diye altın harflerle yazılmalı.Ben bu vefayı zamanımda
gösterdim. Demiryolunda açtığı çığır ve yaptığı hizmetlerin nişânesi olarak ona
“Demirağ” soyadını bizzat ben
verdim.
Sıra
sizde.
İstanbul
Atatürk Havalimanı’nda ihdas edilecek yapılara Nuri Demirağ ismini verin.
Vesselâm.