Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

ATAERKİLLİĞİN ÖLÜMÜ MÜMKÜN MÜ?

Modern dönemde insan hakları, hukuk, barış, özgürlük, eşitlik ve emek değerleri ışığında kadını yeniden anlamak ve kadın-erkek eşitliği çerçevesinde hayatı yeniden inşa etme gerekliliği vardır. Ataerkilllik saplantısının ve sapkınlığının yüzyıllardır mutlak doğrular olarak dayatılan kalıplarıyla ve klişeleriyle kadını anlamak mümkün olmadığı gibi, ataerkilliğin sürekli olarak üretilmesine ve sürdürülmesine de gerek yoktur. İnsanlığın, ataerkilliğe ihtiyacı yoktur. İnsanlığın önündeki en büyük meydan okumalardan birisi ataerkilliğin bütün kaynaklarıyla, biçimleriyle, kurumlarıyla, pratikleriyle sonunu getirmektir. Ataerkilliğin insanlık kültürünü zehirlemeye ve yozlaştırmaya devam etmesi, insan haklarına, hukuka, barışa, özgürlüğe, eşitliğe ve emeğe dayalı insani ve ahlaki bir hayatı tecrübe etmemizin önünde engel oluşturmaktadır. Ataerkillik işlevini ve hakimiyetini sürdürdüğü sürece sahici anlamda bir insani hayat sürdürmemiz mümkün olmayacaktır.

Ataerillik, insanlık denince sadece erkekleri anlamakta ve kadın-erkek arasında hiyerarşik üstünlük sırası yapmaktadır. Ataerkilliğe göre insanlığın asli ve birincil cinsi, erkektir. Kadın, erkekten sonra ikincil cinstir. Kadını insanlığın asli kaynağı ve eşit cinsi olmaktan çıkaran ataerkil anlayışa karşı, kadının ikinci cins olmadığı ve insanlığın bizatihi kendisi olduğu şeklinde yeni bir eşitlikçi anlayışın benimsenmesi gerekmektedir. Kadın-erkek eşitliği, kadın ve erkeği insanlığı oluşturan eşit cinsler olarak ele almakta, erkeği kadının üstünde birincil cins olarak konumlandıran ataerkilizmi reddetmektedir.

Ataerkilliğin hiçbir meşru, ahlaki, akli ve insani temeli bulunmamaktadır. Ataerkillik, kadın etrafında bir korku ve kötülük duvarı oluşturmaktadır. Ataerkillik, kadını korkulması gereken bütün kötülüklerin kaynağı olarak kurgulamaktadır. Ataerkilliğin ölümü için kadına güven duymayı öğrenmek ve kadının sanatın, düşüncenin, müziğin, edebiyatın, maneviyatın kısacası hayatın kaynağı olduğu gerçeğinin idrak edilmesine ihtiyaç vardır. Bütün şerler ve kötülükler, kadını güvenilmez olarak şeytanlaştıran ve kötülüklerin kaynağı olmakla özdeşleştiren yıkıcı, cahil ve fanatik ataerkilizmden kaynaklanmaktadır.

Kadın, özgürlük, akıl ve onur sahibi insan olarak bireydir. Özgür ve onurlu birey olarak kadının, hayatını aşk, aile, koca, kutsal, toplum başta olmak üzere hiçbir kurgu içinharcaması ve israf etmesişeklinde bir hayat amacı ve anlamı yoktur. Kadının, bu dünyadaki tek görevi, insan olarak özgürce, onurluca ve eşitçe varoluşunu gerçekleştirmektir. Kadına kendi varoluşunu gerçekleştirme dışında görevler, amaçlar ve yükler dayatan ataerkillik, kadını köleleştirmekte, sinsi ve sistematik bir şekilde insanlıktan çıkarmaktadır.

Kadın, erkeğin çiftliği ve tarlası değildir. Erkek, kadının onuruna, haklarına, bireyselliğine, kişiliğine, dişiliğine, bedenine, ruhuna, özgürlüğüne, yaşam tarzına, duruşuna, yürüyüşüne, insanlığına, aklına, emeğine saygı göstermek zorundadır. Kadının bedenini ve dişiliğini bir haz aracına indirgeyen, kadının emeğinin sömürülmesi için her türlü yolu kullanan ve kadını kontrol etmeyi ve yönetmeyi asli amaç haline getiren ataerkil söylemlerin, kurumların, kaynakların ve kişilerin hiçbiri yüce ve meşru değildir. Kadın hakkında söylenilen her söz, erkekler tarafından söylenmiştir. Erkeklerin kadına dair söyledikleri hiçbir şey, kutsallaştırılmamalı ve tartışılmaz mutlak doğrular haline getirilmemelidir. Erkeklerin kadına dair söyledikleri her şey, sorgulanmalı, soruşturulmalı, eleştirilmeli, meydan okunmalı ve çürütme-reddetme dahil her türlü analize tabi tutulmalıdır. Bilinmelidir ki kadın, erkeğin istediği şekilde kullanacağı çiftliği ve süreceği tarlası değildir.

Hayat, deprem, şiddet, açlık ve yoksulluk gibi büyük zorluklarla doludur. Deprem ve yoksulluk gibi zor zamanlar, ancak kadın ve erkeğin verimli ve yaratıcı bir şekilde işbirliği yaptığı insani dayanışmayla atlatılabilir. Kadının emeği, aklı ve yaratıcılığı, zor zamanlarda ekmek ve su kadar ihtiyaç duyduğumuz insani dayanışmanın tükenmez kaynağını oluşturmaktadır. Kadının olmadığı bir dayanışma, değişim ve dönüşüm, insani dayanışma, değişim ve dönüşüm adını almayı hak etmemektedir. Kadının hayatın yaratıcı dinamiği olması için, erkeklerin içlerindeki ataerkil zehirlenmeden arınmaları gerekmektedir.