ATAERKİLLİĞİN ÖLÜMÜ MÜMKÜN MÜ?
Modern dönemde insan hakları, hukuk, barış, özgürlük, eşitlik ve emek değerleri ışığında kadını yeniden anlamak ve kadın-erkek eşitliği çerçevesinde hayatı yeniden inşa etme gerekliliği vardır. Ataerkilllik saplantısının ve sapkınlığının yüzyıllardır mutlak doğrular olarak dayatılan kalıplarıyla ve klişeleriyle kadını anlamak mümkün olmadığı gibi, ataerkilliğin sürekli olarak üretilmesine ve sürdürülmesine de gerek yoktur. İnsanlığın, ataerkilliğe ihtiyacı yoktur. İnsanlığın önündeki en büyük meydan okumalardan birisi ataerkilliğin bütün kaynaklarıyla, biçimleriyle, kurumlarıyla, pratikleriyle sonunu getirmektir. Ataerkilliğin insanlık kültürünü zehirlemeye ve yozlaştırmaya devam etmesi, insan haklarına, hukuka, barışa, özgürlüğe, eşitliğe ve emeğe dayalı insani ve ahlaki bir hayatı tecrübe etmemizin önünde engel oluşturmaktadır. Ataerkillik işlevini ve hakimiyetini sürdürdüğü sürece sahici anlamda bir insani hayat sürdürmemiz mümkün olmayacaktır.
Ataerillik, insanlık denince sadece
erkekleri anlamakta ve kadın-erkek arasında hiyerarşik üstünlük sırası
yapmaktadır. Ataerkilliğe göre insanlığın asli ve birincil cinsi, erkektir.
Kadın, erkekten sonra ikincil cinstir. Kadını insanlığın asli kaynağı ve eşit
cinsi olmaktan çıkaran ataerkil anlayışa karşı, kadının ikinci cins olmadığı ve
insanlığın bizatihi kendisi olduğu şeklinde yeni bir eşitlikçi anlayışın
benimsenmesi gerekmektedir. Kadın-erkek eşitliği, kadın ve erkeği insanlığı
oluşturan eşit cinsler olarak ele almakta, erkeği kadının üstünde birincil cins
olarak konumlandıran ataerkilizmi reddetmektedir.
Ataerkilliğin hiçbir meşru, ahlaki, akli
ve insani temeli bulunmamaktadır. Ataerkillik, kadın etrafında bir korku ve
kötülük duvarı oluşturmaktadır. Ataerkillik, kadını korkulması gereken bütün
kötülüklerin kaynağı olarak kurgulamaktadır. Ataerkilliğin ölümü için kadına
güven duymayı öğrenmek ve kadının sanatın, düşüncenin, müziğin, edebiyatın,
maneviyatın kısacası hayatın kaynağı olduğu gerçeğinin idrak edilmesine ihtiyaç
vardır. Bütün şerler ve kötülükler, kadını güvenilmez olarak şeytanlaştıran ve
kötülüklerin kaynağı olmakla özdeşleştiren
yıkıcı, cahil ve fanatik ataerkilizmden kaynaklanmaktadır.
Kadın, özgürlük, akıl ve onur sahibi
insan olarak bireydir. Özgür ve onurlu birey olarak kadının, hayatını aşk,
aile, koca, kutsal, toplum başta olmak üzere hiçbir kurgu içinharcaması ve
israf etmesişeklinde bir hayat amacı ve anlamı yoktur. Kadının, bu dünyadaki
tek görevi, insan olarak özgürce, onurluca ve eşitçe varoluşunu
gerçekleştirmektir. Kadına kendi varoluşunu gerçekleştirme dışında görevler,
amaçlar ve yükler dayatan ataerkillik, kadını köleleştirmekte, sinsi ve
sistematik bir şekilde insanlıktan çıkarmaktadır.
Kadın, erkeğin çiftliği ve tarlası
değildir. Erkek, kadının onuruna, haklarına, bireyselliğine, kişiliğine,
dişiliğine, bedenine, ruhuna, özgürlüğüne, yaşam tarzına, duruşuna, yürüyüşüne,
insanlığına, aklına, emeğine saygı göstermek zorundadır. Kadının bedenini ve
dişiliğini bir haz aracına indirgeyen, kadının emeğinin sömürülmesi için her
türlü yolu kullanan ve kadını kontrol etmeyi ve yönetmeyi asli amaç haline
getiren ataerkil söylemlerin, kurumların, kaynakların ve kişilerin hiçbiri yüce
ve meşru değildir. Kadın hakkında söylenilen her söz, erkekler tarafından söylenmiştir.
Erkeklerin kadına dair söyledikleri hiçbir şey, kutsallaştırılmamalı ve
tartışılmaz mutlak doğrular haline getirilmemelidir. Erkeklerin kadına dair
söyledikleri her şey, sorgulanmalı, soruşturulmalı, eleştirilmeli, meydan
okunmalı ve çürütme-reddetme dahil her türlü analize tabi tutulmalıdır. Bilinmelidir
ki kadın, erkeğin istediği şekilde kullanacağı
çiftliği ve süreceği tarlası
değildir.
Hayat, deprem, şiddet, açlık ve yoksulluk
gibi büyük zorluklarla doludur. Deprem ve yoksulluk gibi zor zamanlar, ancak kadın ve erkeğin verimli
ve yaratıcı bir şekilde işbirliği
yaptığı insani dayanışmayla atlatılabilir. Kadının emeği, aklı ve yaratıcılığı,
zor zamanlarda ekmek ve su kadar ihtiyaç duyduğumuz insani dayanışmanın tükenmez
kaynağını oluşturmaktadır. Kadının olmadığı bir dayanışma, değişim ve
dönüşüm, insani dayanışma, değişim ve dönüşüm adını almayı hak
etmemektedir. Kadının hayatın yaratıcı
dinamiği olması için, erkeklerin içlerindeki ataerkil zehirlenmeden arınmaları
gerekmektedir.