Ata toprakları!
ÇarPutin “ata topraklarımız” diyerek Ukrayna’yı böldü.
Ardından
da alay eder gibi, “diplomasi” çağrısı yaptı.
BM,
NATO, Batı, filan yapılanı “kabul
edilemez” bir tavır olarak nitelendirdi.
ABD’nin
ahı gitmiş vahı kalmış kukla Devlet Başkanı Biden, Rusya’nın bedel ödeyeceğini
söyledi; iki finans kurumuna ve Putin’in yakınlarına yaptırım mı uygulayacakmış
ne!
Rusya’nın
enerjisine gırtlaktan bağımlı Avrupa “büyükleri”nden
de cılız tepkiler geldi.
Ukrayna’dan
gelen haberler, Ukraynalıların kendilerini “yalnız
bırakılmış”, “terk edilmiş” hissettiklerini
gösterdi.
Dış
Politika işlerini yakından tâkip eden birçok uzman ile konuştum; hepsi de “Baskın basanındır!” dedi.
Ukrayna’nın
başına gelenlere elbette üzülürüz, lâkin haliyle ve ziyadesiyle kendi ülkemizi
düşünürüz.
Bu
iş bizi nasıl etkiler?
Ekonomideki
sıkıntılarımızın daha da artacağı şüphesiz.
Her
şeye yeni yeni zamlar mecburen.
Bir
de “kur korumalı mevduat” meselesi
var, Ukrayna krizi daha da büyür ve kur zıplarsa hadi bakalım, oraya da
dünyanın kaynağı.
Bir
de turizm.
Rusya-Ukrayna
bunalımı, iki yakamızın bir araya gelmesine yarayacağı düşünülen turizmi de
fena halde vurabilir.
Bunlar
işin ekonomik boyutları.
Bir
de hayatî tehditler var.
“Bizi de bölmek için cepheden saldırırlar
bir gün” endişeleri boşuna değil.
Korkmayız
ama endişe ederiz.
Pandemi,
plândemi işlerine bir “koalisyon” döneminde yakalanmamış olmak, bizdeki
tahribâtın daha da büyümemesine vesile oldu.
Bu
“küresel tezgâha”, koalisyon
döneminde yakalanmış olsaydık neler olurdu, tahmin etmek güç değil.
Güney
sınırlarımızda bir “İsrail Güdümlü PKK
Devleti”nin kurulmasına ne bedelleri göze alarak engel olduk, koalisyon
döneminde olsaydık işi bitirmezler miydi?
Bu
yazdıklarıma, “Ama onlar da Osman
Öcalan’ı TRT’ye çıkarttı, hem zaten megri megri!” gibi lâflarla itiraz edilebilirse
de, bu itirazlar Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları “süper güçlere rağmen” yaptığı gerçeğini değiştirmez.
Cumhuriyet
tarihinde “rağmen”ler çok azdır, çoğu
vakit “denilen” yapılmıştır.
Kıbrıs
Barış Harekâtı’nı biliriz, yedi düvel karşı iken aslanlar gibi oralara
çıktık, Kıbrıs Türkleri’nin
soykırımcılardan kurtulmasına vesile olduk.
Bir
de, işte son yıllarda gerçekleştirdiğimiz sınır ötesi operasyonları, “süper güçlere” rağmen yapılan işler.
Yapmasaydık,
yapamasaydık, kantonları birleştirmiş, işi bitirmiş ve nefes borumuzu
tıkamışlardı.
Peki,
şimdi ne haldeyiz?
Durum
her zamankinden kritik.
Ukrayna’nın
bölünmesine “Tüh ya, bak bu kötü oldu,
Rusya da çok ayıp etti canım!” kıvamında tepkiler veren “tek dişi kalmış canavar”, aynı şey
(Allah korusun) bizim de başımıza gelecek olursa “paylaşım”dan payına düşeni almanın derdine düşer.
Koca
Osmanlımız vardı, tam 5 milyon 200 bin kilometrekarelik…
Güç
belâ 780 bin kilometrekarelik bir alanı kurtarabildik, bu kadarını bile çok
gördüklerini bilmeyen mi var?
Bizi
bölemezler, buna asla müsaade etmeyiz de, ya kalplerimizi bölerlerse…
Hatta
bölmüşlerse?
Dünya
savaşı konuşurken biz “Popçu Tarkan”
üzerinden birbirimizi yiyoruz.
Bir
milli maç oluyor kırk parçaya bölünüyoruz.
Vahim
durumlar; memleketi bölmeyi program haline getirmiş “parti”nin oy oranı yüzde
10’u çok aşmış, üstelik seçmenlerinin büyük bölümü gençlikten…
Bu
da yetmemiş, bir de Cumhuriyet’i kurmakla övünen, böbürlenen Parti ile “kanka” olmuş.
O
da yetmemiş, çok geniş bir ittifakın “matematik
gereği” vazgeçilmez, olmazsa olmaz parçası haline gelmiş.
Sağ,
sol, penaltı gol; Gezi Sahnesi’ndeki bütün renkler bir ittifakta buluşmuş.
*
Politika
bu; “Oyundan maksat ütmek, çobanlıktan
maksat gütmek!” diyorlar.
“Recep
Tayyip Erdoğan İktidarı”nı ütmeye çalışmak”
Demokrasi denilen “Kimin oyu
çoksa o haklıdır!” modelinde meşru bir eylemse de, çabanın başarıya ulaşması halinde neler
olacağını tahmin etmeye çalışmak da meşrudur.
Öbür
tarafta da, “Biz hep böyle korkularla mı
yaşacağız arkadaş!” itirazları var, böyle diyen tamamen haksız sayılmaz.
Sayılmaz
da…
Bu
sözler etrafımızın yandığı gerçeğini değiştirmiyor.
Sağımız,
solumuz, önümüz arkamızda ne varsa dağıldı, harita değişti.
“Sıranın bize gelmesi için neler
yaptıklarını”, beynini gerçeklere
kapatmayanların tamamı gördü.
Şimdilerde “ayağı
yere sağlam basmaktan” ve birlik, beraberliği sağlamaktan başka çare yok.
Bu
nasıl olacak?
Ben,
“Musul ve Kerkük Ata toprağıdır!”
diye yazdım.
Çokları
itiraz etti:
“1 adet lahmacun kaç lira olmuş, sen
hâlâ Musul’dan Kerkük’ten bahset!”
*
Tarkan
tüm zamanların rekorunu kırmış, gündemde tırı vırı işler…
Etrafımız
yanıyor.
Büyük
bir paylaşım savaşı var.
Birileri
“ata toprakları” hesabını yapıyor.
Biz…
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan, “topu ayağına alsa, sürse sürse, önüne geleni çalımlasa,
kaleciyi de geçse ve topu içeri atsa” hesabını yapıyoruz.
*
Yok
hayır, asla ümitsiz değilim.
Ümitsizlik
ne demek, inancımıza aykırı.
Şer
gördüklerimizde hayır olabilir.
Olan
bitenler, “milletçe sağlam durmamız
gerektiği” düşüncesini güçlendirebilir.
Savaş
elbette arzu edilmez, savaş elbette kan, göz yaşı ve acı demektir.
Amma
velâkin, günün birinde başa gelecekse de…
Vatanı
müdafaa yolunda göz kırpmamak gerekir.
*
Öyle
bir nesil,
belki
de gelecektir.