Asrika mihveri 'İslam birliği' modelini gerekli kılan sebepler -2-
2. Dünya savaşı Almanya’nın 1. Dünya savaşındaki paylaşıma
itirazının bir sonucu olarak başlamış ve Avrupa kendi içinde kapışmıştır…
2.Dünya
savaşından sonra kurulan Yeni Dünya Düzeni yâda iki kutuplu dünyada Müslümanlar
temsil edilmemektedir. “BM ve benzeri
yapılar hukukun üstünlüğünü değil, üstünlerin yani; ikinci dünya savaşının
galiplerinin hukukunu esas almaktadır.”
“Onun için Dünya
5’ten büyüktür” diyoruz.
Dünyada ki hala hazırdaki sistemin sahibi, Luıse Marchalko’nun ifadesiyle “Cihanı
yutmaya çalışan sinsi canavar Yahudi Nazizm’i Siyasal Siyonizm’dir. Sömürülen
katledilenler ise çoğunlukla bizim insanımızdır. Siyonizm, dünya hâkimiyetini
hedeflemektedir. Kendilerini üstün ırk olarak, diğer bütün insanlığı ise
kendilerine köle olarak görmektedirler. “Büyük
İsrail’i kurmayı hedefledikleri ve Mesih’in gelişiyle dünya hâkimiyetini
gerçekleştireceklerine inanmaktadırlar.”
Bu sapkın jeopolitik tez dünyada huzur ve barışın en büyük
engelidir.
Dünyadaki sömürü düzeni, Müslümanların bir araya gelmelerini
engellemek için iki faktörü kullandığı görülmektedir.
Bunlar; Mezhep ve etnik farklılıklardır.
Sovyetler
Birliği’nin dağılması ile başlayan yeni vetirede dünya dengeleri alt üst
olmuştur. Kurulan tek kutuplu dünya düzeninde jeopolitik teorisyenler
medeniyetler üzerinden okumalar gerçekleştirmişlerdir.
Buna ilave olarak; İngiltere Başbakanı Margaret
Thatcher’in 1990 yılında İskoçya’da yapılan NATO toplantısında; “Sovyetler
Birliği yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji
yaşayamaz. Yeni bir düşman bulmamız lazım. Düşman aramaya ise gerek yok; yeni
düşmanımız İslam ’dır” sözleriyle yeni dönemi başlatmıştı.
İngiliz tarihçi Arnold Tonybe’nin talebesi
Yahudi asıllı Samuell Huntington 1993’te “Medeniyetler
Çatışması” teziyle işaret fişeğini atmıştır.
Huntington, bu
çalışmasında kabile dinlerinden, tek tanrılı büyük dinlere kadar bütün inanç
sistemlerini, 1900 ile 2000 yılları arasındaki yüz yıllık seyirleri bakımından
incelemiştir. Yaptığı tahlilde iki nokta dikkat çekicidir. Bunlardan ilki,
İslam ile ateizm dışında bütün inanç sistemlerinin düşüş sergilemekte
olduğudur...
Bu tespit bize
gösteriyor ki, sürekli yükselme gösteren tek din, İslam dinidir. Huntington
bundan, özelde ABD’nin, genelde Batı'nın bugünkü
politikalarını yönlendiren sonuçlar çıkarmıştır.
Benzer bir yükseliş
ateizmde de yaşanmıştır. Ateizmin izlediği hızlı yükseliş, Kilise'nin de
Caminin de görevlerini layıkıyla yapmadıklarını göstermektedir.
Huntington, Batı
politikalarını şekillendiren stratejistlere, şahsi ifademle “İslam gümbür gümbür geliyor.
Teslim mi olacaksınız, yoksa teslim mi alacaksınız?” sorusunu yöneltmiştir.
Bunun üzerine Batı,
Müslümanlığa ve Müslümanlara yönelik yeni bir strateji belirlemiştir. Bu
strateji, İngiltere başbakanı Tony Blair ile ABD başkanı George W. Bush tarafından birlikte yürütmüşlerdir.
Hiç kuşkusuz,
İngiltere ile ABD, maddî çıkarlar söz konusu olmasa bile, İslam Dünyasına,
özellikle Türkiye’ye karşı her zaman işbirliği içerisinde olacaklardır.
Devam edecek…