Aşkın, umudun ve direnişin şairi mürsel sönmez
Beyaz Saray’ın merdivenlerinden inerken aydınlık, yeni ufuklar ve dirilişlere yürür gibi adeta akıp giderdik pasajın loş aydınlığına doğru. Doksanlı yıllarda sayılı dergilerden bir dergi idi Kardelen Dergisi. Yediiklim, Dergâh ve Hece edebiyat dergilerini de okuduğumuz yıllar. Siyah beyaz aydınlık sayfaları ile Müştehir Karakaya’nın, Mürsel Sönmez’in, Süleyman Çelik’in, Nurettin Duruman’ın, Mustafa Özçelik’in yazı ve şiirleriyle yüreklerimizi ısıtır, yurt odalarında, okul koridorlarında, amfilerde koltuğumuzun altına, defterimizin arasına itina ile yerleştirirdik gençliğimizin delişmen baharına yerleştirdiğimiz gibi.
Mürsel Sönmez, “Kardelen Dergisi bıçkın, kır gerillasıydı. Hama’yı, Şam’ı, Filistin’i yazıyorduk” diyerek tanıtacaktır, bir konuşmasında coğrafyanın sancılarına, derin acılarına merhem olabilecek duyarlılıkta çıkan bu zarif, bu ince ama o denli de duyarlı yazıların, şiirlerin yer aldığı siyah beyaz edebiyat dergisini.
Soğukta, karda, boranda, zor günlerde açan, bahar tazeliğinde günlerimizi ısıtan bir kardelen çiçeği gibi naif derginin sayfalarında Mürsel Sönmez’in manifesto gibi haykıran şiirlerini okurduk. O yıllarda tanıdım umudun ve aşkın şairi kıymetli Mürsel Sönmez’i… Benim de şiirler yazdığım yıllardı. Ve arkadaşım Melek Paşalı’ya şiirlerimi göstermiştim. O da Kardelen’e Süleyman Çelik’e ve diğer Üstatlara şiirlerimi göstermiş. Onlar da yazdığım şiirlere bakmışlar ve dilimin hikâye yazmaya daha yatkın olduğunu belirtmişler. O günler de nasıl da üzülmüştüm. Sanki çok ağır bir hakarete uğramış gibi olmuştum. Ama gençlik işte o günlerin heyecanı ve egosuyla olayı kavrayamamıştım. Diğer Üstatlarımız Ali Haydar Haksal, Osman Bayraktar’ da bizleri öyküye yönelttiler sonraları ve Kardelen’den gelen haberin ne kadar da isabetli olduğunu anlamış oldum böylelikle.
Eylül’ün lirik şiirler gibi ılık esintilerle İstanbul’u kuşattığı sonbaharda, mübarek bir Cuma gecesi, Üsküdar’ın kadim hikâyesinin tam ortasında, Mürsel Sönmez’in 30. Sanat Yılı ile Bir Nokta Dergisi’nin 200. Sayısı kutlaması programında bulunduk.
Mürsel Sönmez yıllardır Üsküdar’ın mübarek topraklarında şiire ve dostluğa yaslı yüreğiyle adeta modern bir Tekke’ye dönüştürdüğü ekmek teknesinde ateşli ve yürekli şiirler yazılar yazıyor. Şiirleriyle ve yazılarıyla arkasından gelenlere, yanında yöresinde bulunanlara her daim umut aşılıyor, diriliş aşısı yapıyor ve hiç yılmadan, hiç korkmadan ve hiçbir zaman yeise düşmeden Yaradan’ına olan eşsiz bağlılığı ile yola revan oluyor. Hayatın tam ortasından gönderiyor şiirlerini, yoksulun sofrasından, coğrafyanın kederinden, Filistin’inin, Kudüs’ün çıplak ayaklı yetimlerinden, bu toprakların, şanlı ve o denli de derin hikâyesinden devşiriyor söz azığını.
Nice ağulu saatler sonu bitap düşmüş gençliğe yaşam iksiri sunar gibi gönderiyor şiirlerini ve dahi sözlerini ve kelimelerini. Bu sesleniş hiç bitmeyecek biliyorum. Ne zaman ki bir telefon ahizesinden onun dostluğa, kardeşliğe yaslı umut ve heyecan aşılayan sesini duydumsa daha bir sarıldım kalemin gücüne. Böyle işte Mürsel Sönmez, dağ köylerinden çıkıp gelmiş, Anadolu’nun yokluk ve yoksulluk günlerinden İstanbul’a hicret etmiş bu toprakların bağrında büyüyüp yüreğini domur domur acılara beledikten ve sözün ve dahi sohbetin eri olmuş bir güzel ağabeydir, bir güzel söz ve yürek ustasıdır. Onun söz meclisinde her daim aşk vardır, umut vardır, imâni sancıların en hası, arayışın ve vuslatın en görkemlisi vardır. Onun meclisine Nurettin Topçu uğrar, Fethi Gemuhluoğlu uğrar, Mehmet Akif, Sezai Karakoç, Necip Fazıl, Cemil Meriç, Mevlana ve dahi Yunus uğrar.
Dostları, yarenleri ve okurları ile Üsküdar’ın cennet esintili, bungun sıcaklar sonrası gelen rüzgârlı akşamında Mürsel Sönmez vardı. Herkesi sarsan ve yüreklere Muharrem ayının da hüznünü bırakan konuşmasıyla adeta bir diriliş aşısı vurdu. Sohbet çoğalsın, söz yumağı genişlesin ve bereketlensin diye umut etsek de vakit dar gece yakındı. Dostları, yarenleri onu anlatırken daha çok dostluğunu, insanlığını, umudunu, aşkını ve bu topraklara çaldığı o eşsiz diriliş mayasını, enerjisiyle kuşattığı yoksulluğu, edebi kimliğinden ziyade soylu ve erdemli duruşunu anlattılar…
“Her şey çok güzeldi Allahım
Sunduğun, bi demet güldü ömür” diyerek su gibi akan şiirler yazıyor Mürsel Sönmez. Ve tek başına, dimdik, kimseye, hiçbir hizbe ve gruba, siyasaya sırtını dayamadan söylüyor söyleyeceğini. O nedenle daha bir içten, daha bir sıcak ve daha bir cesaretle akıyor hayatın tam ortasına onun mısraları.
“Bilinçsiz sanatçıların tuttuğu yol, eğlenceli fakat karanlık bir yoldur. Bu verimsiz yol, sanatçının sonu olacaktır. İçindeki duygular ne olursa olsun, eserleri inançtan ve dürüstlükten yoksun olduğu sürece kitleler sanatçıdan nefret edecek, tarih o sanatçıyı nefretle anacaktır. Ancak bu tür sanatçıların uygulamalı birer toplumsal derstir. Onlar, bazı gerçeklerin görülmesini kolaylaştırırlar. Toplum bu sanatçılara ve eserlerine bakarak, iyi ve kötü, güzel ve çirkin ayrımı yapabilirler” diyor Tolstoy.
Tolstoy’un mezkûr yazısına karşı, Üstad Mürsel Sönmez’in yıllardır, hiçbir siyasi gruba ve düşünceye maddi ve manevi bağı olmadan sadece yürek iklimine yaslı olarak neşredilen; Bir Nokta Dergisi’nin 200 sayısının ön sözüne yazdığı manifesto gibi yazı cevap veriyor adeta:“ Tek tek hücrelere kapatılmış insanların hücre kapılarını açarak insandan insana sevinç taşımak, ya da, en azından, hücre duvarlarını yumruklayarak ıssızda ve yalnız olmadıklarını hatırlatmak. Veya, sevgilinin sokağında aşk şarkıları söylemek. İşimiz bu bizim: İşi dille zehirlemek olanın dili dışında dil inşa etmek! Yaşadığımız düşünsel ve duygusal çöllükte Türkçe’nin cıvıltılı sesiyle yağmur duasına çıkmak! Bir Nokta iki yüz sayıdır hançeresi yırtılırcasına bunu yapıyor. İyi ediyor.”
Soluksuz 18 yıldır gücünü hasbilikten, yüreğin terinden, erdemin ve onurun zirvelerinden, edebiyatın has olanından derleyip bu günlere gelen Bir Nokta’ya nice hayırlı uzun yıllar diliyorum.
Bu toprakların yürekli şairi, her daim umudu, aşkı, inancı ve direnmeyi yüreğinde bir muska gibi taşıyan Mürsel Sönmez Üstadımıza da nice hayırlı, bereketli yıllar diliyorum efendim…