Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Kasım 2013

'Aşkın Meali'ne Devam

Son yıllarda roman türünün Müslümanca düşünen yazarlar tarafından kanıksanmasından sonra bu alanda verilen eserlerin hatırı sayılır bir seviyeye ulaştığını söyleyebiliriz. Bu nedenle yazarlık eylemine girişmiş romancılarımızın meseleyi bir İslamu00ee edebiyat cephesine taşıdıklarına şahit oluyoruz. Bu çalışmalar ile Tanzimat'tan beri meçhule uğratılan "İslamu00ee Edebiyat" kuramının yeniden doğmasına, daha doğrusu doğrulmasına vesile olacaktır.
İslamu00ee Edebiyat kuramı daha çok şiir alanında vardı. Ama "Nesir" alanında bu alana ısınamayan ediplerimizin çoğalması sevindiricidir. Sinan Yağmur'un son çıkan kitabı "Aşkın Meali-İbrahim ve Hacer" isimli romanını incelediğimizde tanımını yaptığımız bu alanda yerini aldığını sarahatle söyleyebiliriz. Bu roman, İslamu00ee edebiyat alanında görüşlerin çeşitlilik kazanmasını da tetiklemiştir. Eskiden İslamu00ee edebiyat denilince özellikle merhum Cemil Meriç'in hassasiyetiyle romana yaklaşan bizler, bu alana biraz mesafeli duruyor, "Yanık Buğdaylar, Huzur Sokağı" gibi romanları bile okuduğumuzda kaçak bir okuma yaptığımızı düşünüyorduk.
Bu konuda Rasim Özdenören'in ilginç bir tespiti vardır: "Yine geçmişteki bazı "kalıplaşmış" düşüncelerin "işte İslamu00ee edebiyat budur" diye belletilmiş olması da bu kalıpların dışına çıkamayan görüş sahiplerini, günümüz Müslüman yazarlarının ürünlerini irdelerken onların bazı dar açılar içinde bocalamalarına, dahası birtakım yanlış değerlendirmelere sapmalarına yol açmaktadır. Gerçekten de bu gün Yunus Emre'nin ya da Fuzu00fblu00ee'nin şiirlerinin İslamu00ee olduğu hususunda kimsenin kuşkusu yok da Bir Erdem Beyazıt'ın bir Alaaddin Özdenören'in, bir Cahit Zarifoğlu'nun şiiri söz konusu edilince bu şiirlerin nereye konulabileceği hususunda da duraksanmaktadır." ( Rasim Özdenören, Ruhun Malzemeleri s.36-37)
Rasim ağabeyin bu hassasiyeti, Tanzimat Edebiyatının yani Modern edebiyatın kendilerince Klasik Edebiyatta eksik gördüğü bir alandan (roman, gazete, tiyatro, makale) vurmak istemesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden edebiyat teorisyenleri İslamu00ee edebiyatçıları Divan edebiyatı döneminde bırakarak onların artık yetişemeyecekleri düşüncesiyle şiirlerini de yok sayıyorlar. Ama yazar Sinan Yağmur'un "Aşkın Meali" adlı romanıyla varlık sahnesine çıkışı, bu teorisyenlerin bütün tezlerini çürütecektir. Çünkü Sinan Yağmur, klasik edebiyatımızı bir dalgıç gibi işlemiş, bu edebiyatın kozmik odalarına girmiş ve denizin dibindeki bütün mücevheratı yer yüzüne yani eserine çıkarmayı başarmıştır.
Bir iki misalle bu mücevherattan bahsedelim. Aşağıda Divan şairlerimizden Mehmet Bin Recep ve İzzet Molla'dan birer beyit alıyoruz.
Halil'i nara atmadı mı Nemru00fbd /Cefalar itmedi mi du00eev-i merdud
(Nemrut, İbrahim'i ateşe atmadı mı. O'na çileler çektirmedi mi hain İblis) (Mehmet Bin Recep)
İbn-i u00c2zer Mekke'yi esnamdan tathir idüp /Makdemin şevkiyle itti Kabetüllah'ı bina
(Azerin oğlu (İbrahim) Mekkey'i putlardan temizleyip dönüşünün şevkiyle Kabe'yi inşa etti.) (İzzet Molla)
Buradaki Klasik edebiyatımız ve özellikle Mevlana'dan çokça beslenen Sinan Yağmur, bütün bir romanını tevhid inancı doğrultusunda ve bu şuur bilincinde kaleme almıştır diyebiliriz.Özellikle Romanda Firavun'un Sare ile konuşması bölümü bizi zorluklar karşısında el açıp divan durduğumuz duaya u2013unuttuğumuz bir eyleme- çağırmaktadır. "Sare! Şanı yüce kadın! Kolumun iyileşmesi için tanrılara dua et. Sana söz veriyorum. Sana söz veriyorum ki kolum iyileşince sana dokunmayacağımu2026"
Bu bölümdeki Firavun Sare'yi Hz. İbrahim'den zorla alıkoymaktadır ve ona zarar vermek istediğinde Sare'nin duası sonucu Allah u Teala tarafından karşılıksız kalmadığını bilmekteyiz. Özellikle yazar, dua bölümünü uzun tutmuş ve genç okuyucuların dikkatini çekmiştir. Yıllara önce Hüseyin Akın'ın "Semtlere Göre Dua" kitabında "Esenler'den Etiler'e göre dua şeklinin değiştiğini ve Etilerde "Allah'ım sabır ve ama çabuk olsun" dua türlerine sık sık rastlandığını söylemektedir.
İbrahim ve Hacer Aşkı "günümüz aşklarına benziyor mu" sorusunu kitaba sorduğumuzda "Hayır" cevabıyla karşılıyoruz. Oysa kitap "Aşkın Meali-İbrahim ve Hacer" başlığı taşımaktaydı. Sare'nin çocuğu olmuyor kaygısıyla Firavun sarayından aldığı Habeşli Hacer'i yani kölesini kendisine kuma yaparak kocasına eş olarak sunuyor. Ve bir erkek çocuk dünyaya geliyor adını İsmail koyuyorlar. Sonra "Kurban" imtihanı da bir aşktır. Ama asıl aşk şu: Sare'nin kıskançlığı sonucunda Hz. İbrahim'in ikinci eşi Hacer'i ve oğlu İsmail'i ıssız bir çöle, kuş uçmaz kervan geçmez bir çöle bırakış serüvenidir. Biliyoruz ki en büyük aşk ayrılığın destanının yazılacağı aşklardır. Leylaya mecnun olan bir Kays gibi,Şirin'e hasretinden dağlar delen Ferhad-ı Kuhken gibi.
İnişli çıkışlarıyla Aşkın Mealini okudum. İki kişinin aşkından çok tebliğe yönelen ve tevhid inancını yücelten bir kişiliğin takındığı tavır önemsenecek bir durumdur. Günümüzde ufak bir menfaat için türlü hallere giren beşer ruhu, bu kişilik karşısında neden pasif bir görüntü verdiğini şimdi anlıyorum. Halbuki Hz. İbrahim de bir İnsandı. Hz. Muhammed de bir insandı. Ama bunlar, Allah u Teala'nın biz beşerlerden istediği yüce ahlakı tamamlamak üzere gelmişlerdi. Bütün İslam tarihi boyunca birileri bunları beşer üstü, doğa üstü güçlerle karşılaştırıp melek safına koymaya çalıştı. Bunlara nur-ı Muammedu00ee dediler. Haşa! "Muhammed" ateştendir dediler.
Bütün mücadelemiz bu peygamberlerin getirmiş olduğu yüce mesaj aşığında Hakk ve Batıl mücadelesinde Hakktan yana Batıla karşı mücadele vermek olacaktır. Bu nedenle safını Hakk'tan yana olarak belirleyen Yazar Sinan Yağmur beyi tebrik ediyorum.