Aşk Bilgisi ve Güfte Edebiyat Dergisi
“Sizi
insan olarak çok seviyorum, dedi kadın. İnsanlığına yandı adam
(Aşk Bilgisi, s. 36).”
Sözün kalp
dergâhından çıkıp dağlar, ovalar aştığı, diyarlar dolandığı, çok katmanlı uzun
serüvenlerden geçtiği eserleri sevsem de özellikle son dönem edebiyatımızda
önemli bir yer tutan küçürek öykü, şöhretini günden güne arttırıyor. Yaşamın
dar geçitlerinde sıkışan bireyin kendine küçük boşluklar oluşturması gibi,
sanatın girift yapısında boğulan edebiyatçı da sözü az ve yüksek perdeden
söyleyerek minimal metinler üzerinden konuşuyor okuruyla. Veli Ay’ın bir
süredir elimde tuttuğu kitabı Aşk Bilgisi küçürek öykülerden
oluşuyor.
Yazarın bu ilk kitabı 96 sayfa, “Aşkla” ve “Vesaire” alt
başlığıyla iki bölümden oluşuyor. Kahve bir arka plan üzerine bırakılmış
volkanik kalp görseli ve birkaç suretle kapak, içeriğin bir göstergesi
durumunda. Nitekim Ay eserinde aşkı merkeze alan öyküler bulunduruyor, onun
insan ilişkileri ve hayatla münasebetini anlamlandırıyor. Kitabın, kitaba adını
veren ilk öyküsü aynı zamanda onun meali; “Kadın
adama sevmeyi öğretti/Adam çok güzel sevdi bir başka kadını”.
Anadolu irfanı hikmet geleneğinden beslenir. Hikmet, “Hak
ve hakikate uygun, kısa ve anlamlı söz” demektir. Esasında Aşk Bilgisi bu bilinç
hamlesiyle hareket eder. Bazı öyküler durup bekledikçe kendini açar okuruna, o
kadar ki idrak edemeden geçilen bir sayfa, birkaç öykü sonra olanca açıklığıyla
düşüverir zihninize, bir “âh”ı takarak peşine. “Sendrom”, “Kararsız”, “Nokta-i
Süveyda”, “Lâle Devri”, “Tövbe”, “Çevrim İçi Olmak ya da Olmamak”, “Suçlu” gibi
özellikle ilk bölüm öyküleri bu tabiatla şekillenir.
Eserin ilkine nazaran daha ince bir yekûn tutan ikinci
kısmı Vesaire, daha hayatlı öykülerden oluşur. Adeta aşkın yüksekliğinden dünyanın
yere basan gerçekliğine terfi eden öykülerdir bunlar. Zaman zaman yarım sayfayı
aşan ürünlere rastlansa da “hikmet” burada da en kısa ve net hâliyle kendini
göstermeye devam eder. Eserin ve bölümün “İlk Yalan” adını alan son öyküsü
bunun bir örneğidir; “Onlar saklambaç
oynardı ciddi ciddi, ben de yalandan saklanırdım, beni görsünler diye.”
Eşiyle birlikte Hacı
Bektaş-ı Veli’nin mayasıyla yoğrulan topraklarda edebiyat hayatını devam
ettiren ve güzel etkinliklere imza atan Veli Ay genel yayın yönetmenliğini Ayşe
Ay’ın yürüttüğü Güfte Edebiyat adlı derginin de yazı işleri müdürü. İki ayda
bir çıkan Güfte Edebiyatın Temmuz-Ağustos ve Eylül Ekim (2023) sayıları
tarafıma ulaştı. Uzun uzun inceleme imkânım oldu yapraklarını adımlayan
çalışmaları. Detaylı bir anlatım yazının alanını aşacağı için dergiyle alakalı
dikkatimi çeken birkaç konuyu sayfama kayıt düşmek istedim.
Bana ulaşan iki sayısıyla Güfte Edebiyat nesneleri tema
olarak ele alan dosyalara imza atıyor. Temmuz Ağustos’ta sandalyenin ve Eylül
Ekim’de kilidin, çağrışım dünyalarımızı zorlayıcı biçimde okura açılmaları
hayli çarpıcı geldi bana. Özellikle Ayşe Hanım’ın Cahit Sıtkı’nın mısralarından
ve Sait Faik’in “Kış Akşamı, Maşa ve Sandalye” adlı öyküsünün ilk satırlarından
nefha taşıyan “ilk söz” yazısı nesnenin bambaşka açılardan yorumlanması adına
kıymetli. Derginin kalemleri seçilen nesnelerin şiirini, öyküsünü, denemesini
yazıyor. Şüphesiz alışılagelmiş yapıyı sarsan bu tercihte eşlerin öykücü
oluşlarının tesiri fazla. Derginin söyleşileri de titizlikle seçilen isimlere
dair yapılan araştırmaların sorulardan okunması ve besleyici olması adına
önemli. Temmuz- Ağustos sayısında Kıymet Nokay Öztürk’ün çocuk edebiyatında
“Oğuz Soylu Ozan” mahlasıyla yazan Hasan Kallimci ile yaptığı söyleşi; yazarın
kütüphaneli bir ilçede doğması ve henüz ilköğretim çağlarında “Bayraklar
Konuşuyor” adlı tek nüshalık kitap çıkarmasıyla arka planda yaşayan
çocukluğunun okunmasıyla, sayısız eseriyle akademik çevrelerde karşılık bulmasıyla
ve onu “Bilgin Şehzade” adlı eserine götüren süreçlerin takibinin yapılmasıyla
masal tadında. Bilgin Şehzade; bir
sözlüğün romanı. Keza Güfte Edebiyatın söyleşiye gösterdiği titizlikle zengin
bir dergi olduğu onun sonraki sayısında, Bayram Taşkın’ın yazar Turhan Yıldırım
ile “Modern Soslu Postmodern Makarna” üzerine yaptığı söyleşiden de
anlaşılıyor. Yazıyla olan serüveninin küçük yaşlarına, haber bülteninde gördüğü
Ebola salgınından ölen çocuklara uzandığına dikkat çeken Yıldırım, kalem ve
hassas kalpler arasındaki bağın hülasası. Söyleşiden dilin kurallarını
kalemiyle yıkan yazarların öykücüdeki tesirlerini, onun yazma ritüellerini, anlatım
dilinde müziğin etkisini, “salyangoz” gibi sık kullanılan kelimelerin yazar
dünyasındaki çağrışımlarını keyifle takip etmek mümkün.
Tüm bunların dışında
Güfte Edebiyat dışarıya, Türk milletlerine açılan ve kültür birliğini iki kapak
arasında sağlamayı, sağlamlaştırmayı amaçlayan bir dergi. Renk ve ses
çeşitliliği onu daha zengin kılıyor. Derginin kısa bir süre önce baskıdan gelen
on yedinci sayısı da “kaset” teması ve Azerbaycan’dan Fransa’ya uzanan pek çok
motifi içine alan yapısıyla dikkat çekiyor. “Diyor ki”, “Görüntünün
Uyandırdıkları”, “Şiir Yarışması”, “Öykü Günleri”, “Deneme/li” gibi alt
başlıklarıyla bu ince işçilik, takdiri bekliyor.
Nevşehir, Ayşe ve Veli Ay
çiftleri öncülüğünde kapılarını edebiyata ardına kadar açan güzel bir ivme
yakaladı. Yolu açık olsun.
Selâm ile.