Aşk; 3 harf değil, sonsuz tariftir
Gülcan sadece köyün değil, o çevrenin de en güzel kızıydı. Kimler istememişti ki onu?.. Ama o küçük yaşta yakınlık duyduğu Halil’i sevdi, Halil’in gözleri de sadece Gülcan’ı görüyordu.
Gülcan’ı
canından çok seven Halil,yakında gideceği askerliğini bitirip memleketine
döndüğünde ilk ve tek aşkı olan Gülcan ile mutlu bir yuva kurmanın hayaliyle
yaşıyordu.
Bu
hayalle yaşayan iki sevgili, Halil’in yaklaşan askerlik görevinden dolayı mutlu
ama ayrılık için hüzünlüydüler. Çünkü Halil askere gidecek ve ancak 2 yıl sonra
köyüne dönebilecekti.
Günler,
haftalar su gibi akıp geçti. Halil askerlik görevi için köyünden ayrıldı.
Birliğine teslim olan Halil, haftada bir mektup yazıp sevgilisine duyduğu özlemi
anlatıyordu. Hayalinde, düşünde tezkere sonrası hemen nişanlanmak ve sonra
dillere destan bir düğün ile Gülcan’ıyla yuva kurmak vardı Halil’in.
O
yıllarda sağlık ve ilaç sorunlarından dolayı çok kolay iyileşebilecek bir
salgın hastalık beklenmedik şekilde ağır geçebiliyor ve derin izler
bırakabiliyordu. Köylülerin en büyük korkusu da iz bırakacak olan bu tür salgın
hastalıklardı.
Tam
bu sırada hızla yayılan bir salgın bazı insanlarda kalıcı izler bırakıyordu.
Kimi erkeklerde bıyık, sakal ve saç dökülmesi gibi durumlar görülürken, kadın
ve genç yaştaki kızlarda da yüzlerinde çok ağır izler bırakıyordu. Öyle ki daha
önce tanıdığınız bir kadını bu hastalığa yakalandıktan sonra
tanıyamayabilirdiniz. Çıbanlar, sivilceler kadın ve kızların yüzündeki bütün
güzelliği alıp götürüyordu. Ne bir ilaç, ne bir çare, olana razı olmak dışında
yapılacak bir şey yoktu.
Halil
askerde iken bu hastalık kendi mıntıkalarına da uğramıştı. Teyzesi ve
komşularının kızı Halime de bu hastalığa yakalanmış ve yüzleri tanınmayacak
hale gelmişti. Gülcan Halil’e yazdığı mektupta bu hastalıktan dolayı çok
korktuğunu belirtiyordu.
Gülcan,
hastalanması halinde güzelliğinin kaybolacağını, Halil ile olan aşkının bu
yüzden bitebileceğinin endişesini taşıyordu.
Korktuğu
başına gelmişti dünyalar güzeli Gülcan’ın.
Bir
gün uyandığında yüzünün yandığını fark etti. Aynanın karşısına geçti Gülcan Aynada gördüğü yüzü tanımadı, dönüp arkasına
baktı kim bu diye.
Gülcan
yıkılmıştı. Aynada gördüğü yüz kendisinindi. Amansız hastalık Gülcan’ı da bulmuştu.
Günlerce hastalığın pençesinde kıvranan Gülcan üç hafta sonra iyileşti.
İyileşti iyileşmesine ama yüzündeki dillere destan güzellik kaybolup gitmişti.
Artık Gülcan eski Gülcan değildi. Tanınmayacak kadar değişen yüzünde büyük
yanık izleri oluşmuştu.
Halil
merak içinde bekliyordu; Gülcan’ımdan bir haber yok, Allah korusun başına bir
hal gelmiş olmasın, diye dua ediyordu. Derken arkadaşı Metin’den Halil’e bir
mektup geldi:
Halil,
Gülcan yakalandığı hastalıktan kurtuldu, lakin yüzünde kalıcı izler kaldı, güzelliğinden
eser yok ve Gülcan kahroluyor: Ya Halil bu halimi görürde benimle evlenmekten
vazgeçerse? Ya da bana kıymasa da bu halimle benimle evlenmek zorunda kalıp
güzelliğimin gitmesiyle Halil’imin yüreğinde bir sızı kalırsa..? diye çok
üzülüyor, diyordu mektupta.
Halil
çok üzülmüştü, lakin Gülcan’ına olan sevgisinin yüz güzelliği ile
değerlendirilmesine daha çok üzülmüştü.
Aradan
haftalar geçti.Askerliğine günler kala Halil’den bir mektup gelir. Mektupta
Halil, “Ranzadan kafa üstü yere düştüm. Bu yüzden gözlerimde görme kaybı yaşıyorum.Uzağı
görmemde bir sorun olmamasına rağmen mesafe yakınlaştıkça insanları ve
nesneleri çok bulanık görüyorum” yazıyormuş. Halil, uzaklık arttıkça
görüyorken, mesafe yakınlaştıkça bulanık görüyormuş.
Gülcan
bir kere daha yıkıldı! Gece gündüz dualar ediyordu:
Allah’ım!
Halil’im gözlerinden olmasın, benim gözlerimi al, Halil’imin gözlerini ona
bağışla!..
Halil
tezkeresini alıp köyüne döner. Herkes geçmiş olsuna gider ve Halil’in gözleri
için üzülür. Gülcan gergin bir heyecanla Halil’i bekliyordu: Beni görünce ne
yapacak, ne edecek, gözleri nasıl..?
Halil
akşam olmadan hasretiyle kavrulduğu Gülcan’ına uğrar, Gülcan’ına kavuştuğu için
hamd-u senalar eder. Gülcan, değişen yüzünden dolayı Halil’in hiçbir tepki vermemesi
üzerine sorar:
Gördün
mü Halil? Yüzümü görüyorsun, bak ne hale düştüm, der. Halil oralı olmaz: Ben
seni bıraktığım gibi görüyorum, der.Gülcan Halil’in yakını görmediği için
kaybolan güzelliğini fark etmediğine inanır. Lakin, canından çok sevdiği Halil’ine
yüzündeki güzelliğin kalmadığını defalarca söyler ama Halil sevdiğinin bu
sözlerine aldırmaz.
Yakınları
Halil’in Gülcan’la evlenmemesi için çok uğraşırlar. Yüzündeki güzelliği
kaybolan Gülcan artık eski Gülcan değil diye düşünen Halil’in akrabaları
Halil’i Gülcan ile evlenmekten vazgeçiremiyorlar.
Evlenirler
sevgililer. Gülcan Halil’in gözlerinin iyileşmesi için doktorlara görünme
konusunda çok ısrar eder. Elhamdulillah, maddi olarak durumları iyi ama Halil
zamana bırakalım, deyip doktora gitmez.
Aradan
iki yıl geçmişti. Gülcan Halil’ine yakın mesafeyle alakalı işlerde yardım eder,
uzaklıklarda zaten Halil’in bir sorun yoktu. Hayat devam ediyordu ki;
Bir
gün Halil tarladan dönünce Gülcan’ın kendisini kapıda beklediğini görür. Gülcan
büyük bir çığlıkla Halil’in boynuna sarılır ve bağırır: Hamileyim Halil’im!
Halil
baba olma müjdesinin verdiği heyecanla Gülcan’a sarılır. Haftalar aylar geçer
ve Gülcan nur topu gibi bir erkek çocuk doğurur. Hikmet-i İlahi bu ya, Gülcan’ın
geçirdiği salgından dolayı değişen yüzü doğumdan saatler sonra yavaş yavaş düzelir
ve beşinci gününde Gülcan dillere destan güzelliğine yeniden kavuşur.
Ama
bu sefer de kavuştuğu eski güzelliğini göremeyen Halil’in durumuna daha çok
üzülür Gülcan: Halil ne olur doktorlara görünelim, Allah’tan umut kesilmez, bak
ben bile iyileştim, der.
Halil
ayağa kalkar, ayakta kucağında bebeği ile bekleyen Gülcan’a ve oğluna sarılır:
Ömrümün
varı Gülcan’ım!
Sen,
yüzün biraz değişti diye seninle ilgili kalbime bir soğukluk gireceğini
düşünüyordun. Ben de yakını göremiyorum diyerek, senin yüzünde kaybolan
güzelliğini görmediğimi ve hep eski güzelliğinin beynimde kalbimde kaldığını,
sana baktığımda hep eski güzelliğini görebildiğimi sana hissettirmek için
yakını göremiyorum demiştim. Benim gözümde de gönlümde de sorun yok, müsterih
ol, yakını da uzağı da eskisi gibi görüyorum dedi.
Halil’in
Gülcan üzülmesin diye yakını göremiyorum demesi dilden dile dolaşır ve büyük
takdir görür.
Ağlaşıp,
mutluluk gözyaşlarıyla yeniden şükür secdesine vardı iki aşık! Değil mi ki,
AŞK
ise,
Üç
harf değil, sayısız tarife sığmaz..?