Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
35.98
Gram Altın
3003.01
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Şubat 2022

Aşk; 3 harf değil, sonsuz tariftir

Gülcan sadece köyün değil, o çevrenin de en güzel kızıydı. Kimler istememişti ki onu?.. Ama o küçük yaşta yakınlık duyduğu Halil’i sevdi, Halil’in gözleri de sadece Gülcan’ı görüyordu.

Gülcan’ı canından çok seven Halil,yakında gideceği askerliğini bitirip memleketine döndüğünde ilk ve tek aşkı olan Gülcan ile mutlu bir yuva kurmanın hayaliyle yaşıyordu.

Bu hayalle yaşayan iki sevgili, Halil’in yaklaşan askerlik görevinden dolayı mutlu ama ayrılık için hüzünlüydüler. Çünkü Halil askere gidecek ve ancak 2 yıl sonra köyüne dönebilecekti.

Günler, haftalar su gibi akıp geçti. Halil askerlik görevi için köyünden ayrıldı. Birliğine teslim olan Halil, haftada bir mektup yazıp sevgilisine duyduğu özlemi anlatıyordu. Hayalinde, düşünde tezkere sonrası hemen nişanlanmak ve sonra dillere destan bir düğün ile Gülcan’ıyla yuva kurmak vardı Halil’in.

O yıllarda sağlık ve ilaç sorunlarından dolayı çok kolay iyileşebilecek bir salgın hastalık beklenmedik şekilde ağır geçebiliyor ve derin izler bırakabiliyordu. Köylülerin en büyük korkusu da iz bırakacak olan bu tür salgın hastalıklardı.

Tam bu sırada hızla yayılan bir salgın bazı insanlarda kalıcı izler bırakıyordu. Kimi erkeklerde bıyık, sakal ve saç dökülmesi gibi durumlar görülürken, kadın ve genç yaştaki kızlarda da yüzlerinde çok ağır izler bırakıyordu. Öyle ki daha önce tanıdığınız bir kadını bu hastalığa yakalandıktan sonra tanıyamayabilirdiniz. Çıbanlar, sivilceler kadın ve kızların yüzündeki bütün güzelliği alıp götürüyordu. Ne bir ilaç, ne bir çare, olana razı olmak dışında yapılacak bir şey yoktu.

Halil askerde iken bu hastalık kendi mıntıkalarına da uğramıştı. Teyzesi ve komşularının kızı Halime de bu hastalığa yakalanmış ve yüzleri tanınmayacak hale gelmişti. Gülcan Halil’e yazdığı mektupta bu hastalıktan dolayı çok korktuğunu belirtiyordu.

Gülcan, hastalanması halinde güzelliğinin kaybolacağını, Halil ile olan aşkının bu yüzden bitebileceğinin endişesini taşıyordu.

Korktuğu başına gelmişti dünyalar güzeli Gülcan’ın.

Bir gün uyandığında yüzünün yandığını fark etti. Aynanın karşısına geçti Gülcan Aynada gördüğü yüzü tanımadı, dönüp arkasına baktı kim bu diye.

Gülcan yıkılmıştı. Aynada gördüğü yüz kendisinindi. Amansız hastalık Gülcan’ı da bulmuştu. Günlerce hastalığın pençesinde kıvranan Gülcan üç hafta sonra iyileşti. İyileşti iyileşmesine ama yüzündeki dillere destan güzellik kaybolup gitmişti. Artık Gülcan eski Gülcan değildi. Tanınmayacak kadar değişen yüzünde büyük yanık izleri oluşmuştu.

Halil merak içinde bekliyordu; Gülcan’ımdan bir haber yok, Allah korusun başına bir hal gelmiş olmasın, diye dua ediyordu. Derken arkadaşı Metin’den Halil’e bir mektup geldi:

Halil, Gülcan yakalandığı hastalıktan kurtuldu, lakin yüzünde kalıcı izler kaldı, güzelliğinden eser yok ve Gülcan kahroluyor: Ya Halil bu halimi görürde benimle evlenmekten vazgeçerse? Ya da bana kıymasa da bu halimle benimle evlenmek zorunda kalıp güzelliğimin gitmesiyle Halil’imin yüreğinde bir sızı kalırsa..? diye çok üzülüyor, diyordu mektupta.

Halil çok üzülmüştü, lakin Gülcan’ına olan sevgisinin yüz güzelliği ile değerlendirilmesine daha çok üzülmüştü.

Aradan haftalar geçti.Askerliğine günler kala Halil’den bir mektup gelir. Mektupta Halil, “Ranzadan kafa üstü yere düştüm. Bu yüzden gözlerimde görme kaybı yaşıyorum.Uzağı görmemde bir sorun olmamasına rağmen mesafe yakınlaştıkça insanları ve nesneleri çok bulanık görüyorum” yazıyormuş. Halil, uzaklık arttıkça görüyorken, mesafe yakınlaştıkça bulanık görüyormuş.

Gülcan bir kere daha yıkıldı! Gece gündüz dualar ediyordu:

Allah’ım! Halil’im gözlerinden olmasın, benim gözlerimi al, Halil’imin gözlerini ona bağışla!..

Halil tezkeresini alıp köyüne döner. Herkes geçmiş olsuna gider ve Halil’in gözleri için üzülür. Gülcan gergin bir heyecanla Halil’i bekliyordu: Beni görünce ne yapacak, ne edecek, gözleri nasıl..?

Halil akşam olmadan hasretiyle kavrulduğu Gülcan’ına uğrar, Gülcan’ına kavuştuğu için hamd-u senalar eder. Gülcan, değişen yüzünden dolayı Halil’in hiçbir tepki vermemesi üzerine sorar:

Gördün mü Halil? Yüzümü görüyorsun, bak ne hale düştüm, der. Halil oralı olmaz: Ben seni bıraktığım gibi görüyorum, der.Gülcan Halil’in yakını görmediği için kaybolan güzelliğini fark etmediğine inanır. Lakin, canından çok sevdiği Halil’ine yüzündeki güzelliğin kalmadığını defalarca söyler ama Halil sevdiğinin bu sözlerine aldırmaz.

Yakınları Halil’in Gülcan’la evlenmemesi için çok uğraşırlar. Yüzündeki güzelliği kaybolan Gülcan artık eski Gülcan değil diye düşünen Halil’in akrabaları Halil’i Gülcan ile evlenmekten vazgeçiremiyorlar.

Evlenirler sevgililer. Gülcan Halil’in gözlerinin iyileşmesi için doktorlara görünme konusunda çok ısrar eder. Elhamdulillah, maddi olarak durumları iyi ama Halil zamana bırakalım, deyip doktora gitmez.

Aradan iki yıl geçmişti. Gülcan Halil’ine yakın mesafeyle alakalı işlerde yardım eder, uzaklıklarda zaten Halil’in bir sorun yoktu. Hayat devam ediyordu ki;

Bir gün Halil tarladan dönünce Gülcan’ın kendisini kapıda beklediğini görür. Gülcan büyük bir çığlıkla Halil’in boynuna sarılır ve bağırır: Hamileyim Halil’im!

Halil baba olma müjdesinin verdiği heyecanla Gülcan’a sarılır. Haftalar aylar geçer ve Gülcan nur topu gibi bir erkek çocuk doğurur. Hikmet-i İlahi bu ya, Gülcan’ın geçirdiği salgından dolayı değişen yüzü doğumdan saatler sonra yavaş yavaş düzelir ve beşinci gününde Gülcan dillere destan güzelliğine yeniden kavuşur.

Ama bu sefer de kavuştuğu eski güzelliğini göremeyen Halil’in durumuna daha çok üzülür Gülcan: Halil ne olur doktorlara görünelim, Allah’tan umut kesilmez, bak ben bile iyileştim, der.

Halil ayağa kalkar, ayakta kucağında bebeği ile bekleyen Gülcan’a ve oğluna sarılır:

Ömrümün varı Gülcan’ım!

Sen, yüzün biraz değişti diye seninle ilgili kalbime bir soğukluk gireceğini düşünüyordun. Ben de yakını göremiyorum diyerek, senin yüzünde kaybolan güzelliğini görmediğimi ve hep eski güzelliğinin beynimde kalbimde kaldığını, sana baktığımda hep eski güzelliğini görebildiğimi sana hissettirmek için yakını göremiyorum demiştim. Benim gözümde de gönlümde de sorun yok, müsterih ol, yakını da uzağı da eskisi gibi görüyorum dedi.

Halil’in Gülcan üzülmesin diye yakını göremiyorum demesi dilden dile dolaşır ve büyük takdir görür.

Ağlaşıp, mutluluk gözyaşlarıyla yeniden şükür secdesine vardı iki aşık! Değil mi ki,

AŞK ise,

Üç harf değil, sayısız tarife sığmaz..?