Asırlık virüs
Yüz on bir yıl önce bugün ( 13 Nisan 1909) tarihimizde 31 Mart Olayı olarak bilinen ve Osmanlı’yı paramparça eden savaşlar, isyanlar, suikastlar dönemi başladı.
Bu süreç, günümüzde de hız kesmeden devam ediyor.
13 Nisan 1909’da II. Abdülhamit Han, tahttan indirildi.
Mayıs 1878’de Ali Suavi’nin başaramadığını yaklaşık otuz bir yıl sonra İttihatçı çeteler, Derviş Vahdetilerin kurduğu İttihad ı Muhammedî Fırkası ( Muhammetçi Birlik Partisi) gerçekleştirmişti. Günümüzde FETÖ’nün ‘ İslamî Cemaat’ adı altında örgütlenmesi, DEAŞ ( Irak- Şam İslam Cumhuriyeti), Hizbullah ( Allah Partisi) ne ise 1909’un bu partileri de aynı, üst aklın lejyonerleri…İçlerinde dinlisi, dinsizi, şeyhi, fahişesi her türden, meşrepten vardı.
Saraylar yağmalandı. Devletin güvenlik güçleri katledildi.
On dört gün sonra 27 Nisan’da ( 27 Nisan 2007’de de e muhtıra …) II. Abdülhamit’i Selanik’e sürgüne gönderdiler. Fakat 8 Ekim 1912’de tüm Balkanların ve Eğe’deki adaların kaybedildiği Balkan Savaşları başladı. Sürgün ettikleri padişahı İstanbul’a getirmeye mecbur oldular.
Devlet artık çetelerin eline geçmişti. Adalet, hürriyet, müsavat ( eşitlik), uhuvvet ( kardeşlik) sloganlarıyla devleti ele geçirenler askerî bir diktatörlük kurdular. I. Dünya Savaşı’na sokulan devlet tarumar oldu.
10 Şubat 1918’de Abdülhamit Han vefat etti.
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi’yle Osmanlının fişini çektiler. Bundan yaklaşık dört ay sonra da ( Mart 1919) düşman donanması İstanbul’a demir attı.
İngiliz Muhipler Cemiyeti mensupları çok mutluydular; ‘çağdaşlık’ şimdi daha kolaydı, ‘medeniyet’ ayaklarına gelmişti.
Ne İstanbul ne Mekke ne Medine ne Şam ne Bağdat, ne Selanik, ne Üsküp ne Saraybosna kaldı…
Oluşturulan sahte devletlerle bölge, gönüllü sömürgeciliğe teşvik ediliyor.
Meşrutiyetin ilanını Hürriyet Bayramı ilan edenler azılı katiller olarak ortaya çıktılar. Elli iki yıl sonra 27 Mayıs 1960 darbesini 3 Nisan 1963’te Hürriyet ve Anayasa Bayramı ilan edip 1980’e kadar kutladılar.
Bu damar her daim faal… Milletle cebelleşmeye devam ediyorlar. Milletin menfaatine ne varsa düşmanlar.
Koronavirüs ile mücadelede “Biz bize yeteriz Türkiye’m” diyen millete :“ Biz size yetmeyiz.” karşılığını veriyorlar. Yardımlaşmayı, kutuplaştırmaya dönüştürme çabasındalar.
Bir asır önce milletine hizmet eden II. Abdülhamit’e attıkları iftiraların aynısını bugün de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve hükümete atıyorlar. ‘Halkların kardeşliği’ adı altında terör örgütleriyle koyun koyunalar. Abdülhamit’e attıkları, ‘diktatör’ iftirasını bugün de sürdürüyorlar, Erdoğan düşmanlığına devam ediyorlar.
Halk, asrın en bulaşıcı en ölümcül virüsüne karşı mücadele ederken bunlar da zerrece vicdan emaresi, insanî hassasiyet görülmüyor.
Abdülhamit muhaliflerinden biri olan Rıza Tevfik Bölükbaşı, Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhaniyetinden İstimdat şiirinde geçen şu dizeler pişmanlığını ifade eder.
“ Padişah hem zalim hem deli dedik,
Îhtilale kıyam etmeli dedik,
Şeytan ne dediyse biz belî dedik,
Çalıştık fitnenin intibahına!…
Ne var ki artık iş işten çoktan geçmiştir.
Bu şiiri 1947’de Necip Fazıl Kısakürek yayımladığı için cezalandırılmıştır. Abdülhamit’ten özür dilemeyi cezalandıran ve 16 Haziran 1950’de ezanın aslına göre de okunabileceğine izin veren Başbakan Adnan Menderes’in idamına ağlamayı yasaklayan, “Biz size yetmeyiz.” diyerek milletin yardımlaşmasını dinamitleyen bir zihniyetin hala varlığını muhafaza etmesi, gelecek için en büyük tehlikedir.
Rıza Tevvik, aynı şiirinde:
“Sonra cinsi bozuk, ahlakı fena
Bir sürü türedi girdi meydana,
Nerden çıktı bunca veled-i zina!
Yuh olsun bunların ham ervahına!!”
Asırlık virüsle meydanlarda, ilimle fenle, korona ( Kovid-19) ile de evde kalarak mücadeleye devam…