Dolar (USD)
35.17
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2967.51
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Ağustos 2021

Asıl yangın

Bugüne dek hemen her olayda küresel güçlerin hatırlatılmasına itiraz geliştirerek, onun tam yanına yerel güçsüzlükler tabirini kullanagelmiştim. Bununla kastım asıl sorumluluğun bizde olduğunu, sorunlarımızın aslen memleketin bizim eksikliğimiz olduğunu dile getirmek istememdi. Küresel güçler çok güçlü demenin eksik olduğunu, asıl yetersizliklerimizin yerli ve milli olduğunu vurgulamak istememdi. Fakat fikrim alev aldı.

Hayır, yetersiz değiliz, eksik değiliz, tamız, mükemmeliz demiyorum bazıları gibi. Zangoç bir kaleme sahip değilim. Aksine gereksiz övgü ve uçurmanın kişisel menfaatin elde edim ve muhafaza süreci olduğunu, bunu yapan güruh dışında herkes bilir. Yapan ise ezbere bilir. O ayrı.

Fakat diyorum ki;

Yerel güçlülüğümüz ne kadar eksik ne kadar fazla konusu daimi, gündelik, her günümüzün konusudur. Ancak bu ülke kadar dünyanın boğazına durmuş, bu yüzden de ne ileri ne geri, kendi haline bırakılan bir başka ülke var mıdır, bilmiyorum.

Bu coğrafyada olaylar nerdeyse hiç doğal, kendiliğinden değildir. Küresel güçlerin uzanan kolları, maşalarının dahli illa vardır. Bu konuda coğrafya olarak tek değiliz fakat içinde İstanbul olan coğrafya olarak tekiz. Son çağ öncesinde dünya hakimiyetini elinde bulundurmuş ve parçalanmak için nasıl emek edilmiş bir imparatorluktan kalmayız. Her parçamız ayrı bir yana atılmış durumda. Kurgusal canavarın tam hepsini yuttum yutuyorum derken bu kadar haram toprağı ve hayatı bünyesinin almamasıyla affedersiniz hazmedemeyip gerisin geriye çıkardığı topraklardayız. Son büyük, yutulamayan lokmayız. Bu ve bunun çevresinde dönecek dillerin, konuların hepsine tepeden baktığımızda stratejik kelimesi yetersiz kalıyor. Muhtemelen kendi dilimizde bir karşılık aramak lazım gelecek. Ben bunu şu şekilde ifade ediyorum. Teyakkuz kelimesi bu ülkeyi ve bu ülkenin insanları olarak bizi anlatabilir. Bunun için de bir örnek vereceğim.

Anadolu’da bozkırda kışlık çerez niyetine yuvarlak tarhana yapılır. Ayran ve yarma karışımı bildiğim kadarıyla. Sonra kesilen çam pürlerinin üstüne dizilir ve güneşte kurumaya bırakılır. İşte bu aşamada, birkaç genç, onları kuşlar yiyivermesin diye üç beş gün başını bekler. Gece gündüz. Uyanık kalırlar.

Belki örneğim çok nahif bir örnek. Ancak Anadolu bu işte. Türkiye gerçekten bu… Bu kez büyük küresel dinozorlar var. Türkiye… Bir yandan kendisini korusun, gelişsin ister ve her şeye rağmen dişini tırnağına katarken, bu dinozorların bitmeyen oburluğu sebebiyle doğal kaynaklar ve imkanlarını çalıp çırpmak için bölgesinde savaş çıkarılmış bir dizi masum halk ve ülkelerin yaşam kaynağı da olsun istiyor. Ve işi gittikçe zorlaşıyor.

Türkiye’nin durumu iktidarlar ötesi, kalıcı bir durum. Hem içler acısı, hem içler tatlısı bir durum. Ne kadar daha gelişse de yaşayacağı, ancak yeterli bir gelişim ve güç ve kudret dengesine ulaşırsa da bir parça rahatlayacağı ve bu rahatlığı diğer masum coğrafyalarla da paylaşacağı malum.

Ülke olarak, halk olarak eksikliğimizin üstünü örtmüyorum. Diğer bütün yazılarım hep o eksikliklerin derinden çözümüne atıf halinde… Ancak böyle kendine has bir bilinç te ister istemez doğuyor bu ülkenin öz be öz bir evladı olarak. Hoş… Bu öyle bir ülke ki kimse onun üvey evladı değildir. Anaçlık ve merhametin maraz doğurduğu, en çok ta kendi evlatlarını kinci ideolojilere kaptırmış ve sırtından, ciğerinden vurulmuş bir başka Anadolu daha var mıdır?

Son yangın hadisesinden sonra bile kimlerin nasıl tepki gösterdiğine bakın. Kinlerinden geberen öz evlatlar ve onları hala evlatlıktan reddetmeyen bir Anadolu… Kiniyle alev alev yananlar asıl onlar. Ve ülkesini içerden, ta ciğerinden yakmaya azmeden, kastedenler…

Su; bizim bu iç düşman “evladı” eğitimle, vicdanla, olmadı hukukla hizaya getirmemizle de gelecek bu asıl yangına. Suyun azizliği böyle de gerçekleşecek. Söndürülmesi gereken daimi yangınlara da bir dur demek, alarmı genel zamanlara kurmak gerekecek…