Asıl 'ucube' Yıldız'da
Sıcakların kendini iyiden iyiye hissettirmeye başlamasıyla İstanbul Boğazı'ndaki korulardan birine sığınmaya karar verdim.Emir Sultan Hazretleri'nin adetine avdet etmek üzere erguvan ağaçlarından sarkan mor çiçeklerin gölgesinde İstanbul'u yeniden keşfetmek üzere yola koyuldum. Beşiktaş'taki Şeyh Yahya Efendi Dergahı,bu keşif için en uygun yerdi. Sefere çıkan denizciler gibi himmet ummak bizden, lütfetmek mekan sahibindendi.
Beşiktaş Yıldız Korusu'nun yanında bulunan Yahya Efendi Çıkmazı'nda bulunan dergah, Şeyh Yahya Efendi tarafından 1538'de kurulmuş. Vefatından sonra dergahın yanındaki haziresi, Sultan II. Selim tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmış. Zaman zaman bakıma ihtiyaçduyan külliyeyi Sultan II. Mahmut, Abdülaziz'in annesi Pertevniyal Sultan ve II. Abdülhamid onartmış. Son olarak da 2009 yılındaki ziyareti sırasında külliyenin perişanlığını gören Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne talimat vererek onarım çalışmalarının başlamasına vesile olmuş.
Direkler gariban dudağı gibi çatlamış!..
Dergaha çıkan dik yokuşu tırmanırken bir bez afiş "dur yolcu" diyerek yolumu kesti. Meğerse restorasyona alınan dergahın ziyaretçilere kapıları hala kapalıymış. Ramazan'a kadar da kapalı kalmaya devam edecekmiş. Fakat buralara kadar gelip de kapıdan dönmek ne bana, ne de bu ulu makama yakışırdı. Hafif aralıklıolan üzerinde "inşaat alanıdır,girilmez" yazılı kapıdan içeriye sızma harekatı yapıp, "ev sahipleri"ni sessizce selamladım. Kurulan iskelelerin arasından geçerek, Kanuni'nin süt kardeşive Şeyhülislam'ı Şeyh Yahya Efendi'nin makamına Fatihalar gönderdim.Yenilenen ahşap yapının direklerine şöyle bir süzdüm; daha yerine konur konmaz bel vermiş, gariban dudağı gibi çatlamış. Yüzyıllar öncesinden günümüze gelen mimar ve malzemenin farkıo kadar derinden hissettiriyor ki kendini, sözüuzatmaya gerek bile yok. İstiklal Şairi merhu00fbmu00c2kif şu dizelerde demiş diyeceğini:
"Yıkmak, insanlara yapmak gibi kıymet mi verir?
Onu en çolpa herifler de emu00een ol, becerir.
Sade sen gösteriver "işte budur kubbe!" diye,
İki ırgatla iner şimdi Süleymaniyyeu2026
Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhat o zaman,
Bir Süleyman daha lazım yeniden, bir de Sinan!.."
İstanbul'un siroz hastası ciğerleriu2026
Neyse, ben buralara pejmürdelikler keşmekeşinde savrulmaya değil, baharı İstanbul Boğazı'nda karşılayan dostlarla hemhal olmaya geldim. Her biri sanat eseri olan mezar taşlarının arasından geçerken, o taşlara yüzyıllar öncesinden kazınan "secere"lerin parçalarının toparlanıyor olmasına sevindim. Dibinde oturmaya gittiğim erguvan ağaçlarının yanındaki "gecekondu"nun yıkıldığınıgörünce hayellerimi başka bir bahara erteledim. Döndüm gerisin geriye, PadişahAbdülmecid'in 1848'de Garabet Amira Balyan ve Nigoğos Balyan'a yaptırdığıKüçük Mecidiye Camii'nin yanından Yıldız Korusu'na doğru yöneldim.
Korunun devasa kapısından içeri girer girmez üç şeyle karşılaştım. Köpek havlaması, dere kokusu ve İstanbul'un siroz hastası ciğerlerine oksijen pompalayan rengarenk bitki örtüsü. Yıldız Korusu'nun yokuşunu tırmanırken İstanbul'un içinde İstanbul'dan uzaklaşıyormuşum hissine kapıldım. Kurbağa vıraklamalarının, kuşcıvıltılarının, her adımda farklıbir bitki çeşidinin esrarengiz kokusuna çarpıldım. u00c2deta oksijen yoğunluğundan komaya girdim. Bu güzellikleri görünce Fatih'in "ya İstanbul beni, ya ben İstanbul'u alırım" demesindeki hikmeti daha iyi anladım.
Yıldız Sarayı'nın duvarları arasında çınlayan ses
Koru, Türklerin İstanbul'u fethiyle birlikte Kazancıoğlu Bahçesi adıyla anılmaya başlıyor. Boğaziçi'ne egemen konumda 500.000m2'lik bir alanıkaplayan Yıldız Korusu, Kanuni Sultan Süleymandöneminden(1520-1566)başlayarak padişahların avlanma yeri olarak kullanılıyor.I. Ahmed Dönemi'nde (1603-1617) "Has Bahçe"lerarasına katılıyor. Bölge, ilk kez Sultan III. Selim'in (1789-1807) annesi Mihrişah Valide Sultan adına inşa ettirdiği köşkten dolayı"Yıldız"adınıalıyor.Sultan III. Mahmud (1808-1839), Sultan Abdülmecid (1839-1861) ve Sultan Abdülaziz (1861-1876) dönemlerinde eklenen köşk ve kasırlarla gelişen yapılar topluluğu; Sultan II. Abdülhamid Dönemi'nde (1876-1909) yapılan binalarla Yıldız Sarayıadınıalarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun bugün yerinde İstanbul Üniversitesi'nin bulunduğu Eski Saray, TopkapıSarayı ve Dolmabahçe Sarayı'ndan sonra dördüncüyönetim merkezi haline geliyor.
Osmanlı'nın son dönemlerinde entrikaların merkezi haline gelen saray, II. Abdülhamit'in 1909 yılında 31 Mart Vakası'ndan sonra tahttan indirilmesi üzerine halktarafından yağmalanıp, perişan ediliyor. Aslında Yıldız Sarayı değil, halline karar verilen Ulu Hakan Abdülhamit Han'la birlikte Cihan İmparatorluğu Osmanlı yıkılıyor.
Buralarıgezerken, 27 Nisan 1909 Salı gününü, Selanik Milletvekili ve İtalyan casusu Yahudi Emanuel Karaso, Ermeni komitalarının adamı Senatör Ermeni Aram, Arnavut isyanını kışkırtan DraçMilletvekili Arnavut Esat Toptani Paşa ve Bahriye Feriki Laz Arif Hikmet Paşa'dan oluşan heyetin, Yıldız Sarayı'nın duvarlarını çatlatan "Bermucibi Fetva-yıŞerif(fetva gereğince)millet sizi hal etti" diyerek "hal, hal, hal"diye tempo tutmalarınıhatırlamamak "tarihe ihanet"olur. (Ali Rıza Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, s.37)
Yıldız Şale Köşküde ihanete uğramış
Bir taraftan Boğaz'dan yamaçlara kopup gelen bu hüzünlü havayı teneffüs ederken, diğer taraftan Kır Kahvesi'nde çayını yudumlayıp, koyu sohbete dalanların kahkahaları bulunduğum ana hapsediyor beni.Önümdeki tabelalar Malta Köşkü, Çadır Köşkü ve Yıldız Şale Köşkü'nü gösteriyor.
Önce Yıldız Şale Köşkü'nügözüme kestiriyorum. TBMM'nin uhdesinde bulunan Millu00eeSaraylar'a bağlıbu köşke katkısağlamak üzere biletimi kestiriyorum. Sonra adını Fransızca "dağ evi" anlamına gelen "chalet" sözcüğünden alanŞale Köşkü'nürahber ve Sultanbeyli'den gelen minik öğrenciler eşliğinde gezmeye başlıyorum.Üçkat ve üç bölümden oluşan köşkünbirinci bölümü1880'de, ikinci bölümü1889 saray ser mimarı Sarkis Balyan'a, üçüncübölümüise Merasim Köşküolarak 1898'de İtalyan Mimar Raimondo D'Aranco'ya yaptırılmış. Ahşap işçiliği ve simetrik yapısıyla dikkat çeken köşk;koridor üzerine düzülmüş60 odası, 4 salonu, Barok, Rokoko ve İslam sanatınıyansıtan kalem işleri, geometrik bezemeleri, manzaralıpano süslemeleri, tavanları kaplayan altın yaldızlıpanoları, büyük boy aynaları, görkemli tören salonu, birbirinden zarif çini sobaları, oymalı yatak odası takımları, vazoları, koltuk takımlarıve dünyada bir eşi ve benzeri daha bulunmayan 406 metrekarelik yekpare Hereke halısıyla görenleri halabüyülüyor.
Devlet konuk evi niteliğindeki köşk, Alman İmparatoru II. Wilhelm, İran Şahı Rıza Pehlevi, Suudi Arabistan KralıFaysal, Ürdün Kralı Hüseyin, Endonezya CumhurbaşkanıSukarno, Etopya Kralı Haile Selasiye, Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle gibi ünlü konukları ağırlıyor.
Ve köşküneşe içinde terketmek üzereyken, ilginçbir bilgiyle sarsılıyorum.Osmanlı'nınmirası olan bu köşk, 1925'te bir İtalyan işletmeciye tahsis edilerek dönemin en önemli kumarhane merkezi haline getiriliyor. Kumar oynatılıyor, rakkaselere gerdan kırdırılıyor. Açıkçasıbu köşk de Abdülhamit Han gibi "ihanet"e uğramaktan kurtulamıyor.
Büyükşehir çalışıyoru2026
Adımlarımın önünde Malta Köşkü var. 1871 yılında Sultan Abdülaziz tarafından saray bahçesi dekoru olarak Sarkis Balyan ve kardeşlerine yaptırılmış. Köşk, Sultan Abdülaziz döneminde Malta'dan getirilen taşlarla yapıldığıiçin bu ismi almış. Tarihte önemli olaylara ev sahipliği yapmış. Şu anda ise değişik organizasyonlar için "Hayallerinizi Sonsuzluğu Dönüştüren Masalsı Mekanlar"dan biri olarak BELTUR A.Ş.tarafından işletiliyor. 1979'dan 1994'e kadar Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nun işletmesinde olan köşk(Çadır Köşküdahil), mutlu azınlığın fink attığı mekanların başında yer alıyor. Bu tarihten kısa bir süre sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu mekanlarıhalkın ortak kullanımına açarak bütün İstanbulluları"sosyalleşme"ye dahil ediyor. Fakat şu günlerde fiyatların ve hizmet kalitesinin denetimden geçirilmesi gerekiyor.
***
Yüksek duvarların yanından Çadır Köşkü'ne doğru yürüdüğümde ise, önüme içinde ördekler yüzen büyük bir havuz çıkıyor. Bu köşk, saray mensuplarıtarafından günübirlik geziler için seyir ve dinlenme yeri olarak kullanılmış. AbdülhamitHan, Yıldız Sarayı'nı kullanmaya başlayınca, Çadır Köşkü' nün yanından geçen çevre duvarı yükseltilmiş, daha evvel kapalı tutulan kapılarla geçişsağlanmış. Abdülaziz suikasti sanıkları, ÇadırKöşkü'nün bodrum katında tutulmuş. Köşk, AbdülhamitHan'ın hallinden sonra uzun yıllar kapalıkalmış. Korunun ismi 1940 yılında "Yıldız Parkı"olarak değiştirilerek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmiş. 1949-1960 yıllarında Avedis Çakır isimli pastane sahibi tarafından işletilmiş. 1982 yılında diğer köşklerle birlikte kullanım ve işletim hakkıTürkiye Turing ve Otomobil Kurumu'na verilmiş.Fakat Malta Köşkügibi 1997 itibariyle BELTUR A.Ş. tarafından kafeterya olarak işletmeye açılmış.
Sırra kadem basan heykel çıktı karşıma!..
Artık yavaş yavaş güneşin kızılca ışıkları Boğaz'ın mavisine karışıyor. Ağaçların arasından, patika yollardan aşağıya doğru inerken adaba mugayir şeylerle karşılaşıyorum. Her adım başı "La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azu00eem" çekmekten damağım kuruyor. Ar damarıçatlamışlar, bir taraftan fingirdeşiyor, diğer taraftan da sanki yatak odalarındaymışcasına oynaşıyor.Bu rezil karelerin altınaNihat Genç'ten işittiğim "Halimiz itten beter, keyfimiz beylerde yok"veciz söz "cuk"diye oturuyor.
Biraz daha yürüyüp çıkışkapısına yaklaşıncabu"ar damarıçatlamış"ların neden böyle galeyanageldiklerinin emaresi gözüme takılıyor. Ucube bir beton yığını, sırtınıÇadır Köşkü'ne, önünüBoğaz'a dönmüşanadan üryan İstanbul'u seyrediyor.Arkadan birşeye benzetemediğim bu ucubeyi bir de önden kadrajlıyorum. Ne göreyim, sırra kadem basan o meşhur "İstanbul Güzeli!"
Neuzübillah!..
İlk 28 Şubat, 1974'te yaşanmış!..
Yaşıilerlemiş olanlar bu ucubenin hikayesiniçokiyi bilirler.
1973'te Cumhuriyet'in 50. yılımünasebetiyle yapılan etkinliklerin en ilgi çekici faaliyetlerinden birisi, İstanbul'un heykelle donatılmasıidi. Kutlama Komitesi tarafından siparişi verilen 20 heykelden birisi de yukarıda sözünüettiğim "İstanbul Güzeli!"heykeliydi. Evet, yıl 1973'tü. Heykellerden birisi GüldalDuyar isimli heykeltıraşa siparişedildi. Adamcağız kendini bu faaliyete öyle kaptırdıki, içdünyasındaki sapkınlığıbütün "anadan üryan"lığıile "sanat"ına yansıttı."Sanat"hiçbir dönemdebu kadar ayağa düşürülmemişti. Hele heleFatih'in bizlere emanet ettiği insanlığın ortak malı"güzel İstanbul"a hiçbu kadar ağırhakaret edilmemişti.
Çırılçıplak geriye yaslanmışvaziyette oturan bu kadın figürüne de "İstanbul Güzeli!"denildi.Heykel törenle, Karaköy Meydanı'nınen işlek(!) caddesi Yüksek Kaldırım'ın ağzına dikildi. Tarih boyunca bir türlüismi güzel şeylerle anılmayan Karaköy'e bir kara daha çalındı.
Ne tuhaftır ki, bu dönemde ülkeyiMSP-CHP koalisyonu yönetiyordu. Aslında 28 Şubat'ta oynanan oyunların benzer versiyonlarıbu dönemde sahneye konulmuştu. Erbakan Hoca'nın 28 Şubat'ta "tedirgin"davranmasının altyapısında belki de bu ortaklık sürecinde yaşananlar yatıyordu.Başbakan YardımcısıNecmettin Erbakan, inançlarırencide eden müstehcen "İstanbul Güzeli!"nin derhalkaldırılmasıiçinMart 1974'tebir mücadele başlattı. Tartışmalar büyüdükçe büyüdü, basının ağzına sakız oldu. Kavgaöyle birşiddetlendiki, Erbakan-Ecevit ortaklığı çatırdamaya başladı.İşnihayetinde, İstanbul Belediye BaşkanıAhmet İsvan ve Vali Namık Kemal Şentürk'ün de oluruyla 21 Mart 1974 gecesi"ucube"heykelin sökülüp atılmasıyla tatlıya bağlandı.
Sanatseverler (!) "İstanbul Güzeli!" nin peşine düşüyor
22 Mart sabahı sanatsever(!)ler "ardamarıçatlamışGüzel İstanbul heykeli"nigöremeyince "laiklik elden gidiyor"eyyamcılığıile ortalığı velveleye verdiler. Putunu kaybetmişçesine çılgına dönenler, sırra kadem basmış"İstanbul Güzeli!"nin peşine istihbaratçılarıtaktılar. Her taraf fellik fellik aranmaya başlandı. Bir müddetKumkapıSahil Yolu'nda gezindiği,daha sonra da Yıldız tarafınagittiği tespit edildi.Canlı bomba gibi elden ele gezdirilen heykel sonunda, "31 Mart Vak'ası"nınvücud bulduğu Yıldız'a terkedildi.
Saçlarınıgeriye savurmuş vaziyette oturan bu anadan üryan silüet, halagerile gerile "Güzel İstanbul"u seyretmekte. Onu örnek alanlar daYıldız Parkı'nınücra köşelerinde "icraat"peşinde.
***
Memlekette buna benzer onlarca "heykel"hikayesi var.Kendi değerlerini hor gören, evrensel hiçbir özelliği bulunmayan "taş devri" ucube icatlar yıllardır sonuçsuz tartışmalarla memleketin gündemini yorar durur. Oysa sanatçıruhlu insanlar bilir ki, sanat aşka dönüştükçe kutsaldır. Kutsal olan şeyise her adımda farklıbir yüzünügösterir.Dokundurmaz kendine, "evrensel akıl"ortaya konan sanatsalemeğe daima saygıduyar. Aklın yolu bir; toplum"ilim, sanatve vicdan"ınıkaybetmişse köle olmaya mahkumdur.Bu sebeplerden dolayıdır ki, son günlerde bazı"besleme"lerin sırtını sanata dayayarak kazan kaldırıp, fildişi kulelerinde "tiyatro" yapma çabaları beyhudedir.
***
Hülasa; sayın Başbakan, muhteremşehremini"çıraklık", "kalfalık"derken "ustalık"dönemine girdiniz. Artık hem iktidarsınız, hem de muktedir. DolayısıylaKars'ı "İnsanlık Abidesi"ucubesinden kurtardığınızgibi, bir de şu "İstanbul Güzeli!"utancına son verirseniz İstanbullular size müteşekkir olur.Abdülhamid Han'ın ruhunu şad etmek, rahmetli Erbakan hocanın yarım bırakmak zorunda kaldığıişitamamlamak siz öğrencilerinedüşer.
Vesselam.