Asıl mücadele küresel elitlerle yapılmalı
WEF Başkanı salgının daha ilk aylarında, salgın sonrası dönemde işsiz, endişeli, mutsuz, kırgın ve fahiş fiyatlarla birlikte aç olanların sayısının artacağını söylerken açıkçası pek kuşkulanmamıştık.
“Özel şirketlerin
kamu denetimi artacaktır, petrol fiyatlarındaki artış ve döviz sorunuyla
birlikte salgın sonrası, 2011'teki Arap Baharı'nı anımsatan hükümet karşıtı
büyük gösterilerin olabileceğini” söylerken de hiç merak etmedik?
Ekonomide büyük sıfırlamanın olabilmesi için Covid-19’nun
kendilerine büyük bir fırsat sunduğunu açık açık ifade ederlerken içerideki
diplomalılar inadına kapanmaları ve zorba dayatmaları destekledi.
Üstelik normalde bir
araya gelmeleri ve aynı noktada buluşmaları asla beklenmeyen tüm oluşumlar,
siyasi partiler, yazarlar, sanatçılar vs. hemen herkes DSÖ’nün talimatları
noktasında güç birliği, fikir birliği yaptı.
Bu bile arka planda neler olup bittiği hakkında bize bazı
ipuçları vermesi gerekirdi.
Neticede adım adım gelen bu korkunç kriz hakkında önlem
alınmadığı gibi bu konuda endişelerini dile getirenler, komplocu, bilim düşmanı
ilan edilerek vatana ihanetten tek tek fişlendi!
İki yıldır olan
bitene tek bir cümle kuramayan hatta tüm kısıtlama uygulamalarını destekleyen
muhalefet partileri bugün faturalar üzerinden sözüm ona politika yapıyor.
Ana muhalefet
partisinin lideri faturasını ödemeyeceğini söylüyor mesela. Peki, iki yıldır
nerelerdeydiniz?
Bir kere olsun uygulanan saçma kısıtlama tedbirlerine
yönelik tek bir cümle kurmadı. Durmadan korku pompalayan ve kısıtlamaları
savunan medyanın birinci gündemi ise malumunuz elektrik faturaları…
İktidarı destekleyen bazı çevreler de bunun global bir kriz
olduğunu önce Almanya’ya, İngiltere’ye ya da Amerika’ya bakmamız gerektiğini
söylüyor.
Oysa iki yıldır bunun DSÖ ve WEF’in ortaklaşa yürüttüğü bir
kurgu olduğunu söyleyenlere “Mesele aşı
değil sen hala anlamadın mı?” diyerek yerden yere vurmuşlardı.
Fatih Altaylı’ya ayırdıkları zamanı bu ülkenin vatansever
doktorlarına, siyasetçilerine, yazarlarına ayırmış olsalardı belki de bugünleri
yaşamazdık.
Neyse bu kadar sistemden sonra içimi rahatlatan bir gelişme
oldu. O da Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan
geldi. Hükümet, gıda ürünlerinde yüzde 8 olan KDV’yi yüzde 1’e çekti. Yani KDV
ile birçok gelirden feragat etti.
Ayrıca üretim merkezli kredi musluklarını da açtı. Bunlar
kesinlikle çok önemli adımlar. Epeydir sıkıntı çeken halkımız umarım rahat bir
nefes alır.
Bu konuda kesinlikle
küresel elitlerin planlarına yönelik bilinçli bir mücadele yürütülmelidir.
Çünkü karşımızda sıradan bir güç yok.
Evvela kimseye komplocu, hain, devlet düşmanı vs demeden
küresel elitlerin her türden projesine yönelik ciddi anlamda bilinçlenmemiz
gerekmektedir.
“Sırrımız şudur” diyordu Adam Weishaupt. “Unutmayın ki bizi amaca ulaştıran her yol
mubahtır. Sessizlik içinde devlet yönetimlerini ele geçirmek ve onların
olanaklarını kendi amaçlarımız için kullanmak için gizli çalışmalıyız.”
Bunu da beyin yıkama ve propaganda teknikleri konusunda tüm
“think tank”lerin anası olan Tavistock
Enstitüsü marifetiyle yapıyorlar.
Dr. John Coleman’ın yıllarını alan araştırmaları sonucunda
yazdığı kitabında da ifade ettiği gibi bu elitlerin tek bir hedefi var.
Tüm dinlerin ve para politikalarının tek elden yönetildiği Tek
Dünya Devleti’ni kurmak. Tek Dünya
Devleti içinde tüm insanları kalabalıklar haline getirmek. Tüm dinleri ortadan
kaldırarak insanları Tek Dünya Devleti dini gibi uyduruk bir inanç sistemi altında
toplamak.
Tüm insanları zihin kontrol ve şartlandırma teknikleri
sayesinde kontrol altına almak. Üçüncü Dünya ülkelerinde ise açlık ve
salgınlarla gereksiz nüfustan kurtulmak.
Sonuçta 2050 yılına kadar, Russell’in değimiyle, 3
milyar “gereksiz kaşık düşmanından”
kurtulmak istiyorlar. İşte başımızdaki asıl bela budur.