Aşıklar ölmez
İrfan kültürümüzün önderlerinden birisinin arkadaşlığın ‘peki’ demekle kaim olacağını ifade ettiğini defalarca duymuş olmama rağmen nedendir bilinmez kendi aklımı beğenip, arkadaşlarıma bazen kırılır, üç günlük dünyada küslük olmayacağını bildiğimiz halde selamı sabahı keserim.
Dünya
hayatının oyun ve oyuncaktan olduğu şuurunu taşıyan bir mü’min böylesi
durumlarda kaldığında nasıl bir çözüm üretebileceğini bilir. Yani sevgilisi bu
konuda ne yapmış, ne söylemişse onlara sarılır ki, böylece dünya hayatıyla
birlikte ahiret hayatını da kurtarmış olur.
Korona
salgını nedeniyle birçok dostumuzun ardından “Allah rahmet etsin”, “Makamı âli olsun”, “Güzel insan” diyerek
mesajlarımızı doldururken sıramızın geleceği konusunda garantimiz olmamasına
rağmen yaşadıklarımıza çeki düzen vermez, kendi nefsim adına söylersem ders
çıkartmayız.
Kültürel
anlamdaki kazanımlarımıyol
arkadaşlarımdan öğrendiklerimle pekiştirdiğimi yakın çevremdekiler bilirler.
İslâmî bilgilendirmemiz her ne kadar aile çevremizde başlamış olsa da kanımızın
delikanlılığa uygun aktığı yıllarda hareketli günler geçirmiştim.
Kırk
yılı aşkın birlikte olduğum dost ve arkadaşlarım var. Kimiyle telefon
görüşmesi, kimi ile sadece Cuma tebriklerinde sosyal medyadan “Buradayız” mesajını gönderirken bazı
kardeşlerimizin vefat haberleriyle sarsılıyoruz. Son günlerde Sayın
Cumhurbaşkanımız ve kıymetli eşleri hanımefendinin de mel’un rahatsızlığın
çemberine girmeleriyle adı sosyal olan bu medyadaki çirkin ifadeleri okurken
bile yüzlerimiz kızarmadı mı? Yüzsüzler her zaman olduğu gibi çirkin ifadelerle
halkın dinî ve kültürel duygularıyla dalga geçmediler mi? Bu şahıs veya
kurumlara gerekli cevap adalet önünde verilecektir, bundan hiç şüphemiz yok.
Ancak
onların yandaşları veya onlara göz kırpan siyasilerden de hesabı sorulması
lazım ki, son konuşmasında erkek tavırlara giren muhalefetin önde geleni elektrik
faturalarını ödemeyeceğine dair beyanlarına ne demeli? Savcılarımıza
görevlerini hatırlatmış olalım.
Dün
14 Şubat’tı. Yani sözüm ona sevgililer günüydü. Sevgililiği ayağa düşürenlerin
böylesi bir günde önde gözükmelerine anlam vermemekle beraber, içini
boşalttıkları ‘sevgili’ kavramını
dejenere ettiklerine de inanıyorum. Nikâhlı eşlerine toplum içinde, çoluk
çocuğun olduğu yerlerde, hatta toplu taşıma araçlarında, çarşıda, pazarda ‘aşkım, canım, bir tanem’ ve benzeri
ifadelerini yapmacık, rol icabı söyleyenleri kınıyorum.
Şimdi
yazımızın başlığıyla sonuç bölümünün birbirinden kopuk olmasının tek suçlusunu benim.
Yani bu satırları kaleme alan şahıstır. Toplumda kendi değerleriyle yaşamak
yerine, yabancı kültürlerin kuklalarının düştükleri hâl ne duruma getirmiş ki
yazmak istemediğim halde içimdekilere dur diyemedim. Frene basamadım. Suçlu
benim.
Sadece
‘aşkım’ kelimesini sadece eşine dese
biraz hoş karşılamaya çalışırım da, el vicdan be kardeşim. Evinde beslediği ve
aile bireylerinden bile çok önem verdiği köpek, kedi, kuş ve balıklara da aynı
hitapla seslendiklerine şahitlik ettim.
Aşk
bunun neresinde derseniz, yalan, dolan varsın biraz daha oyalansınlar. Değmen
keyiflerine zavallıların.
Merak
etmeyin ‘Âşıklar ölmez’ diye bunlara
söylenmedi.