Aşık Figâni'nin ardından
Aşıklar, bu toprağın öz sesidir. Binlerce yıl, milletimizin acılarını, sevinçlerini, ağıtlarını, hoyratlarını, cenklerini onların dilinden, onların telinden, onların sesinden dinledik. Kadim kültürümüzün maziden gelen ve atiye yürüyen bu yorgun temsilcilerinin giderek sayıları, popülerlikleri azalsa da hiçbir şekilde kıymetleri eksilmemektedir.
Bu halkanın bir temsilcisi olan Çorumlu Aşık Figâni de dünya
gurbetini tamamlayarak asli vatanına ve Rabbine vasıl oldu. Mekânı cennet
olsun.
Asıl adı Hasan Hüseyin Güday olan Aşık Figâni 1 Nisan 1943
tarihinde Uğurludağ ilçesinde dünyaya geldi. Babasının adı Hasan, annesinin
adı Döndü’dür.
Âşık
Figânî, İlkokulu Uğurludağ'da (o zamanki adıyla Kızılviran'da) okudu. Daha
çocuk denecek yaşlarda köy odalarında türküler söyleyen Figânî 1950’li yıllarda
henüz ilkokulda iken şiir yazmaya başladı. İlk şiirini öğretmeni Durmuş Aydemir
isimli öğretmenine yazdı.
Âşık
Figânî’nin şiir konusunda ustası olmadı. Yunus Emre’yi, Pir Sultan Abdal’ı,
Karacaoğlan’ı, Âşık Veysel’i ve bölgede yaşamı mahalli şairleri kendisine usta
kabul etti.
İlkokulu
bitirince o yaşlarda çobanlık yaparak hayat mücadelesine atıldı. Çobanlık
yaptığı yıllarda Zeynel’in Mahmut isimli bir akrabasından kaval çalmayı
öğrendi. Mor dağlarda çobanlık yaparken dertli dertli çaldı kavalını.
Gençlik
yıllarında herkesi başına gelebileceği gibi o da gönlünü bir güzele
kaptırdı. İlk türküsü Sabah Yıldızı’dır.
1963
yılında askerlik vazifesini ifa için İstanbul’a giden Aşık Figâni 1965 yılında
vatani görevini tamamladı. Figânî 1964
yılında İstanbul’da askerde iken Şemsi Yastıman ve Ali Orhan Dağlı’dan bağlama
dersleri aldı. 1967 yılında evlendi ve bu evlilikten üç kız, bir erkek
olmak dört çocuk sahibi oldu.
Aşık
Figâni, 1969 yılında Çarşı ve Mahalle Bekçisi kadrosu ile Emniyet mensubu
olarak memurluğa başladı ve 1993 yılında bu görevinden emekliye ayrıldı. Aşık
Figâni ayrıca Uğurludağ Belediyesinde iki dönem Belediye Meclis Üyeliği yaptı.
Aşık Figânî ile nasıl âşık olduğu ile ilgili söyleşi yapan
Yudum Tavşan, ondan dinlediği bilgileri şu şekilde özetlemiştir.
“Arıcılıkla uğraşan Âşık Figânî, usta-çırak usulüyle
yetişmemiştir. Âşıklığa bade içerek başlamadığını söylemekte, ancak sevip de
evlenemediği bir kızın aşkıyla âşıklık geleneği içerisinde yer aldığını
belirtmektedir. Âşık Figânî bu kızla ilgili bir rüya da görmüştür. Rüyasında
tanıdığı bir güzelle aynı masada yemek yerken kızın yüzünde mavi bir ışık görmüş.
Rüyadan uyandıktan sonra kızı gördüğü ilk anda rüyasında gördüğü gibi yüzünde
aynı ışığı görmüş. Kız da aynı şekilde Âşık Figâni’nin yüzünde böyle bir ışık
gördüğünü söylemiş. Birbirlerine âşık olmuşlar; fakat kızın ailesi onu bir
başkasıyla evlendirmiş. Bunun üzerine iki sevgili de hastalanmış. Kızın
hastalığı ilerleyerek vereme dönüşmüş ve kısa bir müddet sonra vefat etmiş.
Âşık Figânî âşık olmasında bu olayın etkisi oldukça büyük olduğunu ifade
etmektedir.”
Aşık Figâni saz ile ilk türkülerini yaptığı
zamanlarda mahlas olarak Âşık Hüseyin diye kendi adını kullanıyordu. Bu
yıllarda yaptığı "Gayri Dayanamam Ben Bu Hasrete" isimli türküsünü de
Âşık Hüseyin mahlası ile söyledi. Daha sonraları Figânî mahlasını kullanmıştır.
Âşık Figânî bu mahlası, bir sabah bahçede feryat figan ederek öten bülbüllerden
etkilenerek aldığını söylemiştir.
Âşık Figânî, Şemsi Yastıman’ın öğrencisi olması
nedeniyle daha çok Kırşehir ve özellikle Neşet Ertaş tarzı türküler, uzun
havalar söylemiştir.
Âşık
Figânî Harika Kasetçilik firmasından 1974 yılında “Kızılırmak”, 1984 yılında
“Dağlar / Mor Ala Koyun” ve 1986 yılında ise “Fakirin Hali” isimli üç
kaset çıkarmıştır. O dönemlerde devlet memurlarının albüm çıkarmaları
yasaklanınca başka albüm çıkarmamıştır. TRT de konuk sanatçı olarak da program
yapan Âşık Figânî’nin yüzün üzerinde eseri ve sayısız şiirleri vardır.
Âşık
Figânî’ye göre âşıklık dört mevsime benzer. Bir bakarsın gönlünde güller
açılmış, bir bakarsın gönlün Ağrı Dağı’nın başı gibi dumanlıdır. Yani âşıklık
tarif edilemeyecek kadar güzel bir duygudur.
Âşık
Figânî, Uğurludağ ilçesinde zaman zaman açılan bağlama kurslarında hocalık da
yapmış, öğrenciler yetiştirmiştir.
Aşık
Figâni 16 Şubat 2024 tarihinde tedavi gördüğü Ankara’da vefat etti ve memleketi
olan Uğurludağ ilçesinde toprağa verildi.
Âşık
Figânî, günün kısıtlı imkânlarına rağmen kabuğunu kırarak yerellikten sıyrılıp
sesini tüm ülke sathına hatta gurbetçilerimizin yaşadığı Avrupa ülkelerine
duyurmuş kıymetli bir ozanımızdır. Her sanatçının yaşadığı kıymet görememe
kaderini o da iliklerine kadar hissetmiştir.
Gönül
isterdi ki ona yol gösteren birileri olsaydı, elinden tutan birileri olsaydı.
Hiç olmazsa memuriyeti bahane edilerek yolu kesilmeseydi. Bugün belki bizlere
üç albüm değil en az otuz albümlük bir repertuvar bırakabilecekken, yüzlerce
türküye ses olabilecekken sanata ve sanatçıya bakışımızın sığlığı ve çarpıklığı
yüzünden bunlardan mahrum kaldık. Keşke Âşık Figânî’nin kasetlerine girmeyen ve
sonradan yaktığı türküleri yeni teknolojik imkânlar ile kayda alınmış, şiirleri
kaybolmadan derlenmiş olsaydı.
Aşık
Figâni’ye rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.