Aşı karşıtı olmak suç mudur?
DSÖ’nün ilahi güçlere sahip yanılmaz bir kurum
olduğuna iman etmiş kimseler için aşı aleyhinde görüş beyan etmek neredeyse vatana ihanetle eş
tutuluyor.
Öyle faşizan bir ortam oluştu ki aşı olmayı
reddedenlere yönelik çok yakında “vatandaşlıktan çıkarılsınlar” kampanyaları
düzenlenecek.
Peki, aşı olmak konusunda tereddüt yaşayanlar haksız mı? İsterseniz
bunu anlamak için filmi geri saralım ve on yıl öncesine gidelim.
Dönemin sağlık bakanı Recep Akdağ, Bilim
Kurulu'nun beklediği senaryoyu şöyle anlatıyordu; “Her 100 kişiden 10 ila 33'ü bu kış domuz gribine
yakalanabilir. Hastalık hızla yayılabilir ancak bizim amacımız yayılma hızını
azaltmaktır.”
Devam ediyor bakan; “Bireysel tedbirlere çok
ciddi biçimde dikkat etmemiz lazım. Bunların yanında el yıkama geliyor. Bir
de şu el sıkışma ve öpüşme âdetinden 5 ay vazgeçmeyi ben bütün toplumumuza öneriyorum. Çünkü ellerle hastalığın
bulaştığını biliyoruz. Uzaktan da birbirimize sevgimizi gösterebiliriz.”
Medyanın “ikinci dalga, üçüncü dalga gelecek ve
hepimiz öleceğiz” propagandalarının ardından bir müddet sonra beklenen aşı
müjdesi gelir.
Ve aşı da dahil tüm bu tedbirler için 2009 sonuna kadar 140
milyon lira ek ödenek ayrılmıştı. Aşı için ilk sırada aralarında Bakan Akdağ'ın
da olduğu sağlık çalışanları vardır.
İkinci sırada hamileler, üç yaşına kadar olan çocuklar, diyabet ve kalp hastaları... Sonraki grup ise kolluk kuvvetleriyle itfaiyeciler. Amaç hizmetlerin devamı ve şehirde kaosu önlemektir.
Erdoğan zne demişti!
Başbakan Tayyip Erdoğan ise aşı konusunda; “Sağlık
Bakanımla aynı düşünmüyorum” diyecektir.
Erdoğan yaptığı açıklamada; “Kimseyi zorlayamazsın. Bu konuda
vatandaş kendi isteğine bağlı olarak böyle bir yolu tercih ederse eyvallah, ama
etmiyorsa muhakkak yaptırmanız gerekiyor diye böyle bir kampanyanın
sürdürülmesi doğru değildir, yanlıştır. Çünkü otoriteler de bu konuda
görüyorsunuz değişik kanaatler belirtiyor, kimisi olmalı kimisi olmamalı diyor.
Öyleyse bizim yapacağımız şey, siyasi irade olarak bunu isteğe bağlı hale
getirmektir. Niye? Yarın siyasi iradeye kimse faturasını kesmesin” diyerek
kendisinin ve ailesinin de aşı olmayacağını beyan etmiştir.
Tam da bu noktada Dünya Sağlık Örgütü’nden ilginç bir açıklama
gelir. DSÖ’den Prof. Ulrich Keil, “Domuz gribi salgını ilaç üreticilerinin
kârlarını artırmak için bu şirketlerle ortak olarak üretilen bir korku
kampanyasıydı” diyerek yüzyılın skandalını itiraf etmiştir.
Ancak geçen sürede yaklaşık 30 milyon Avrupalı,
domuz gribi aşısı Pandemrix'i almıştı. Alman Spiegel, 2018 tarihinde
haftalık hakemli dergi olan British Medical Journal'da yayınlanan bir
raporu yayınlayarak aşı üreticisi Glaxo Smith Kline'ın Avrupa'da kullanılan Pandemrix aşısının
yan etkileri hakkında erken dönemde hassas bilgilere sahip olduğunu, ancak bunu
görmezden gelip sakladığını doğrulayan bir belge yayınladı.
Buna göre, aşılama kampanyasının başlangıcında,
Avrupa'da üretilen ve kullanılan Pandemrix aşısının, Kanadalı muadilinden çok daha
fazla yan etkiye sahip olduğu görüldü.
***
Toplu aşılardan sonra, dikkate değer sayıda
insan, tedavisi olmayan bir uyku hastalığı olan narkolepsi hastalığına yakalandı.
Sorun, aşılama kampanyalarının sona ermesinden ancak aylar sonra belli oldu. Aşılanan yaklaşık 30 milyon Avrupalı arasında,
uyuşturucuyla ilgili olduğuna inanılan yaklaşık 1.300 narkolepsi vakası vardı. Özellikle çocuklar ve gençler bundan çok etkilendi.
Mayıs 2016'da İsveç hükümeti, etkilenenlere
1 milyon Euro'ya kadar tazminat ödemeye karar verdi. Bu aşı şirketi aleyhine yasal işlemler hala devam
etmektedir.
Almanya'da dünyaca ünlü Profesör Sucharit
Bhakdi ise SARS ve MERS virüsünün çok daha tehlikeli olduğunu ifade ederek
Covid-19 için hazırlanan özellikle gen bazlı aşıların tehlikeleri hakkında uyarı
yapıyor.
Profesör, “Hiçbir gen bazlı aşı, insanlarda kullanım için onaylanmamıştır ve mevcut korona aşıları, normalde uluslararası yönetmeliklerin gerektirdiği şekilde yeterli ön klinik teste tabi tutulmamıştır” diyor.
Şimdi politikacıların da destek verdiği bu aşı için yeterli çalışmalar yapıldı mı? Aşının uzun vadede herhangi bir tahribata yol açmayacağı konusunda kamuoyuna garanti verebilirler mi? Umarım aynı filmi tekrar izlemeyiz.