Asabiyet ve devlet
İbn Haldun, gerçekten ele aldığı konular ve yaklaşımları itibarıyla, ilim tarihimizde gerçekten çok müstesna bir yerde durmaktadır. İbn Haldun'un bu zamana kadar İslam dünyasında yeterinde çalışıldığını söyleyemeyiz. Bu konuda Türkçe'de yeni yayımlanan Cabiri'ye ait "İbn Haldun Düşüncesi: Asabiyet ve Devlet" isimli kitabını iyi bir çalışma olarak söyleyebilirim. Bu sebeple ilgililerin, mutlaka okuması gerekiyor.
Cabiri'nin İbn haldun incelemesinde dikkat çeken en önemli nokta; Onu kendi çağının iklimi ve sınırları içinde ele almasıdır. Bununla birlikte İbn Haldun'un görüşlerinden çıkarılabilecek evrensel ilkeleri çıkarmayı da ihmal etmemektedir. Fakat Cabiri'nin yaklaşımları, özellikle müslüman toplumlarda devletin oluşumu ve dayandığı temeller açısından çağdaş dünyaya da ışıklar sunmaktadır. Bu açıdan kitabı okurken, İbn Haldun'un yaşadığı döneme giderken, zihniniz bir yandan da günümüze doğru referanslar yapmaktadır.
Cabiri, İbn Haldun'un görüşlerini, "bedavetin sertliği" ile "hadaretin inceliği" arasındaki diyalektik ile açıklamaya çalışmaktadır. Cabiri'ye göre, asabiyet devleti belirleyen yegane unsurdur ve neredeyse bir birliktelik ve dışarıya karşı mücadele şuuru olarak belirir. Hadaret de medeniyet olmayıp, daha çok aristokratik bir yaşam tarzıdır. Konfora dayalı olduğundan, asabiyeti bozucu bir etkiye sahiptir.
Cabiri'nin ilginç bir tespiti de, müslüman devletlerin üretim merkezli değil, fetih ve ganimet merkezli olduğuna dikkat çekmesidir. Bu durum, Batı'da iktisat ve üretim merkezli toplumsal yapılar geliştiğinde bile, müslüman dünyada gelişememesidir. Devletin sürekli hazır gelir, ganimet ve vergilere dayalı olması, gücü dağılınca gelirlerinin giderek azalması ve zayıflamasını birlikte getirmektedir. Cabiri, bu durumun günümnüz toplumlarında da değişmediğini örneklerle anlatmaktadır.
Cabiri, İbn Haldun'un ortaya koyduğu İlm-i Umran'ın, günümüzde sosyoloji ile karşılanamayacağını; İbn Haldun'un yaptığının en fazla tarih felsefesi şeklinde isimlendirileceğini belirtmektedir. Doğrusu, Batı'da ortaya çıkan biçimiyle İlm-i Umran tabii ki sosyoloji değildir. Zira hem sosyal bilim yaklaşımı, hem de modern problemlere değinmemesi itibarıyla bu durum açıktır. Fakat İbn Haldun'un "ictimai hadiselerin tabiatı" şeklinde isimlendirdiği tarih ve toplumu kritik etmede ortaya koyduğu kavramsallaştırma ve ela alıp incelediği konular, onun kendi zamanında bir sosyoloji yaptığını bize göstermektedir. Dolayısıyla burada Cabiri'ye pek katılmıyoruz.
Cabiri'nin kitabını okuduktan sonra, açıkçası İbn Haldun'un görüşlerinin günümüz toplumlarının değerlendirmesi açısından da çok kıymetli olduğunu daha iyi anladım. Açıkçası müslüman toplumların büyük oranda üretim merkezli bir iktisat anlayışına dayanmaması, Batı'da bunun sermaye birikimi, sanayi devrimi ve bunu takip eden süreçlerle sağlanmış olması, zaten aradaki farkı yeterince belirtmektedir.
İbn Haldun üzerine bugün daha çok çalışma yapmaya ihtiyacımız vardır. Onun asabiyet görüşünün, Umran ilmi önerisinin, tavırlar nazariyesi ve hatta diğer nazariyelerinin, hem kendi döneminde ne anlam ifade ettiği, hem de günümüz toplumları açısından bu geçerliliği ve anlamı üzerine mutlaka çağdaş çalışma ve analizlere ihtiyacımız var.
kitabının bu anlamda sadece asabiyet ve devlet konusuna odaklandığını, diğer görüşlerini ise bunlarla ilgili olduğu kadar ele aldığını görmekteyiz. Cabiri'nin bu kitabının eleştiriye konu olabilecek yaklaşımları olmakla birlikte, yaklaşımı ve analizleri açısından son derece başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Allah (CC) hem İbn Haldun'a hem de Cabiri'ye rahmet etsin.