Arz talep dengesi bozulursa
Ekonomiye duyulan güvenin düşmesi
ekonomi politikalarının getirdiği bir sonuç...
Ekonomi politikalarıyla ilgili
yöneticilerin ortaya koydukları fikirlerin küresel piyasalarla ölçüldüğünde bir
noktada "mantıksal tutarlığı" olsa da piyasadaki
tüm aktörlerin piyasa yapıcıların istediği gibi davranmasını sağlamak
kolay bir iş değil.
Yani devlet ne kadar regülasyon yani
kurallar düzenlerse düzenlesin her zaman o kuralların arasından geçecekler,
arkasından dolanacaklar olacaktır.
Dalavereli işlere girenlerin azınlıkta kalması kurulan sistemin yürüdüğünü gösterirken
aktörlerin çoğunluğunun bu yollara tevessül etmesi kuralların geçersizliğini
ortaya koyar.
Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, İstanbul Sanayi Odası (İSO) toplantısında bankaları
yüzde 14 ile fonlayıp özel bankaların yüzde 50 ile kredi vermesine sitem eden
bir iş insanına “almayın” diyerek çok konuşuldu.
Stokçuluk suçlamaları da epey gündeme geldi.
Aslında Kavcıoğlu’nun söylediği basit bir
piyasa mantığına dayanıyor: Arz-Talep
Kimse bankalardan kredi istemezse bankalar
da kredileri daha avantajlı sunmak zorunda kalırlar.
Bu mantık iktisadın
temel yaklaşımlarına uygun...
Fakat bu noktada Türkiye’de iktisat
politikalarını uygulayacak geçerli ve doğru veri üretilmesi konusunda
yaşanan sorunları göz ardı etmemek gerekiyor.
Kayıt dışı ekonominin yüzde 30 ile 50 arasında olduğunun tahmin edilmesi sadece Merkez
Bankası’nın Net Hata ve Noksanlar kaleminde nereden
geldiği anlaşılmaz milyar dolarlarla bile fark edilebilir.
Ekonominin tam ölçülememesinin getirdiği
sorunlar politikaların tam uygulanamamasında kendisini gösterir.
Tabii burada regülasyonların piyasa
tarafından yeterince uygulanmamasının da etkisi büyük...
Ticarette vergi kaçırmak için naylon
fatura yapmak çok kabul gören bir uygulamadır.
Gelirlerin nereden geldiğini sorgulamadan
sisteme dâhil etmek varlık barışı ile de iktidarın dönem dönem
başvurduğu bir uygulama olagelmiştir.
Böyle bir piyasada hangi politikanın ne
gibi sonuçlar üreteceğini anlamlandırmak iyiden iyiye
zorlaşıyor.
Özel bankalardan yüzde 50 ile kredi alan
işletmenin kamu bankalarından bu krediye ulaşamamasında şüphesiz
üzerindeki borçluluk oranı ya da şirketin
bilançolarındaki sorunlar varlık gösteriyordur.
Bu riskleri alarak kredi veren bankaların daha yüksek
faiz istemesi de piyasanın olağan bir durumu...
Ama seçmenlerin talepleri piyasa
dinamiklerinin çok dışında gerçekleşebiliyor.
Kavcıoğlu, Enflasyon Raporu toplantısında
bunu “Verilen kaynakların istenmeyen alanlarda kullanıldığını takip ediyoruz.”
açıklamasıyla kamuoyuna açıklamış “Gereken adımları atacağız.” uyarısıyla da ön
alacaklarını söylemişti.
Yani verilen ucuz kredilerle dolar
alındığını söylüyor Başkan Kavcıoğlu...
Ayrıca bir de CDS’lerin
900’lere gelmesini de “Haksızlık!” olarak değerlendiriyor.
Bu noktada Türkiye’nin hesap
verebilirliğini artıracak regülasyonlar çok önemli.
Dijital Para’yı bu anlamda Türk ekonomisinin önünü açacak bir uygulama olarak
görüyorum.
Bu konuda çok yazıp çizdim. Sayın Kavcıoğlu’na
da her fırsatta soruyorum.
Dijital Para konusunda yine yıl sonunu
işaret eden Kavcıoğlu’nun gündeminde bu meselenin gerilerde olduğunu
gözlemledim.
Şeffaflığı artıracak ve vergi gelirlerini yükseltecek bu adımın arka kapıları
kapatacağı da aşikar...
Bir an önce harekete geçmek gerekiyor.
DİKKAT GEMİ KAÇIYOR
Bölgemizde çok önemli gelişmeler oluyor.
Bunları es geçmek olmaz.
Türk Devletleri Teşkilatı’ndan önce Türk Enerji Birliği ile kurulacak bir
birliktelik ile OPEC’e alternatif olunacağı gibi bu birlik üyelerinin
kullanımına sunulacak petrole bağlı ortak para ile de Türk Devletlerinin
finansmana daha kolay ulaşabileceği bir düzenin getirebileceğini birçok
çalışmamda gündeme getirdim.
Bugün Rusya tam olarak
böyle yapmaya başladı.
Petrol üzerinden başlattığı "Ticaretin Rubleleştirilmesi Politikası"nı giderek
yaygınlaştırmaya başladı.
Türkiye’nin de havuzda olduğunu ve Türk
Devletleri Teşkilatı’nın "finansal bağımsızlığını" tehlikeye
sokacak bir süreçte ilerlediğini vurgulamak gerekiyor.
Putin’in
imzaladığı Rusya’nın yeni Deniz Doktri’nin de Asya’da "uçak
gemisi yapımını" özellikle belirtmesi Rubleleşmenin önemli
adımlarından birisi olacak...
Tayvan Krizini de düşününce Rusya ve Çin arasında "Al
Gülüm Ver Gülüm" döneminin hızlanacağı bir döneme girildiğini
göreceğiz.
Bugünü düşünürseniz yarını kaybedersiniz.
Yarının politikalarını bugünü ıskalamadan
yapmamız gerekiyor.
Yoksa yarın sahibi olma umudu da hayal olacak.