Dolar (USD)
35.15
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2965.04
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Arz sallandığında

Arz sallandığında anlarız, bu dünyanın göçebeleri olduğumuzu…

Arz sallandığında anlarız ne kadar aciz ve çaresiz olduğumuzu ve hiçbir şeye gücümüzün yetmediğini.

Arz sallandığında anlarız asıl mülkün sahibi kimdir, kim bizi yaşatır, kim öldürür, kim rızkımızı verir, anlarız ve derinden ürpeririz…

Arz sallandığında korkarız, içimiz titrer, gidecek güvenli yerler ararız, sığınılacak korunaklı mekânlar için yola çıkarız.

Ama her şey Yüce Rabbimizin tasarrufundadır. Onun elindedir. Öyledir de bize akıl vermiştir. Bize düşünebilme yetisi vermiştir. Bizim omuzlarımıza dağlardan bile ağır yüklerle yüklenen emanet, dünyanın yükü vardır. Eşrefi Mahlûkat olarak gördüğü ve yarattığı insanoğlunu sorumluluk bilinciyle ayrı bir duyarlılıkla yaratmıştır Rabbimiz.

Gökte uçan ağır metalden uçakları inşa eder insanoğlu, denizleri yara yara giden ağır yük ve yolcu gemilerini inşa eder. Dijital teknoloji ile artık koku transferi de gerçekleşmiştir, görüntü transferi çoktan gerçekleşti. Artık bizi ekranlar yönetiliyor. Artık bizi akıllı telefondalar, medya ağı, televizyon ekranları, bilgisayar programları yönetiyor.

İnsanoğluna akıl vermiş Rabbim. O aklettiği zaman neler üretebileceğini, neyi ortaya koyacağını modern zamanlarda müşahede etmekteyiz.

Ama görünen o ki kendi cehennemini kurmak için tüm bilimsel öngörülerin kullanan insanoğlu kendi cehennemini de kendi elleriyle büyük şehir merkezlerine, metropollere inşa ediyor.

Deprem ilk olduğunda bunu hissettim. Göç alan devasa şehirler, sıkışık soluk alınamayan adeta yer demir gök bakır sokaklar, caddeler. Göğü kapatan gökdelenlerin arasına sıkışmış insanlık. Dar, ağaçsız, arabalarla dolmuş beton mezarlar gibi uzanan hep soluksuz kaldığım sokaklar… Tüm bunlar modern insanlığın tükeniş durakları gibi gelmiştir bana.

Semih Kaplanoğlu’nun ‘Buğday’ filmini tekrar izleme zamanlarındayız. Yaşadığımız çağa, kurguladığımız, inşa ettiğimiz şehirlere dönüp bakma zamanlarındayız.

Arz sallandığında aklıma ne kadar geçici olduğu geldi yaşadığımız anın, saatin, saniyenin… Her şey geçici, bir anda yok olabilecek şekilde onların sahipleriyiz. Oysa insan yeryüzüne eşyanın sahibi değil şahidi olarak gelir.

Şahidi olarak eşyayla muhataplığımız da insanı olmalı değil mi?

Sahiplenerek, yeri göğü kuşatmak, şehirleri, köyleri, kasabaları beton yığınlarına çevirmek sahip olmak mıdır? Yoksa kendi elleriyle kendi mezarlarını kazmak mıdır?

Bir de yürek depremlerimiz var.

İnsanlığın tükeniş durakları bu depremler… En ağır olanlar ve hiçbir zaman sarsıntısı geçmeyen depremler de bunlar. Rabbim merhamet gösterdi Elazığ ve Malatya’da yine büyük yıkımlar olmadı. Ama bu güzel millet yaraları sarmada yine en önde koştu göçük altında kalana, yaralıya, depremzedeliye…

Yürek depremleriyle sarsılanlar, insanlığın acılarından prim yapmaya çalışanlar, siyasetin ikiyüzlülüğünü ve hamasetini acılar üzerine inşa etmeye çalışanların yıkımları nasıl onarılır bilmiyorum.

Bilmiyorum acılar içinde kalmış insanlar, ağır hasarlı binalar altında can verenler bu topraklarda yaşayan herkesi cem eylemedikten sonra daha bizi terbiye edecek ne vardır. Neler yaşamalıyız ki bir olalım, acılar bizi birleştirsin, dertlerimize derman olalım…

Depremler olacak, arz sallanacak…

Asıl insanlık kendine gelmeli. Artık dürüst ve namusluca inşa edilmeli şehirler. Betondan, demirden çalınarak yapılan yapılar artık olmasın. Her türlü inşayı yapan insanoğlu kendini misafir edecek binaları da şahitlik makamında inşa etmesini bilmeli. O şuurla yaklaşmalı. En iyi şekilde ama açgözlülüğe düşmeden inşa etmeli şehirleri. Az ve öz olarak, sağlam, onu koruyacak binalar inşa etmeli artık.

İstanbul depremi söylentileri ile teyakkuzdayız. Bu söylentilerle şehri güvenilir kılma zamanlarındayız. Uyarıları göz ardı etmeden, mübarek bir şehir olan İstanbul’u ve tüm şehirlerimizi koruma altına alma zamanlarındayız. Devlet ve millet olarak bunu yapabilecek güce sahibiz. Yeter ki birlik olalım, bir olalım ve üzerimize düşeni yapmanın şuuru ile davranalım…

Efendimiz, “Dünyada bir garip veya bir yolcu gibi ol” diye asırlar öncesinden sesleniyor.

Fani dünyanın duraklarında sorumluluk bilinci ile bize yakışan halde, eşref – i mahlûkat olarak her yaptığımızı iyi ve güzel, doğru ve sağlam yapmamız gerekiyor.

Arz sallandı ve biz gördük çürük olanlar yıkılmaya mahkûmdur. O nedenle kavi bir imanla, sağlam bir duruşla içinde yaşadığımız, emanet bırakacağımız şehirlerimizi de sağlam ve mukim bir şekilde inşa ederek geriden gelenlere miras bırakmamız gerekiyor.

Soralım sonra eşsiz Sanatkâr Mimar Sinan’ın inşa ettiği camilerin o büyük o kadim mabetlerin neden tek bir minaresi bile büyük depremlerde yerinden oynamaz. Bu şuurdur, bu iman gücüyle, sorumluluk bilinciyle yapılmış ve gerçekten dua gibi nişaneler olarak mübarek şehre inşa olmuş eserlerdir.

Arz sallandığında dostlar, yaşadığımız hayata, dünyadaki misafirlik süremize, elimizden gelen gelmeyen imkânlara, imkânsızlıklara, sorumluluklarımıza, kulluğumuza, eksik yanlarımıza bir daha bakalım…

Arz sallandığında kendimizi muhasebeye çekelim dostlar, şimdi muhasebe zamanlarındayız…

Rabbim güzel vatanımı korusun tüm afetlerden… Elazığ’ın, Malatya’nın güzel insanlarına geçmiş olsun, bir daha yaşanmasın afetler…