Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Kasım 2022

''Artık yeter''

Bu vatanın çocuklarını Sırat-ı Müstakimden ayırmak ve dalalet vadilerine atmak için dikilmiş CHP ağacından, şimdi müspet meyvelerin beklenilmesi akla ziyan bir harekettir… Ne yazık ki; Yeni Asya Risale-i Nurlara ve sadık talebelerine muhalif olarak o ağaçtan ve o ağacın bulunduğu ittifaktan müspet meyveler beklemektedir ve sanki görmektedir...

Her türlü ahlaksızlığı ve dinsizliği teşvik eden kitapları serbest bırakan, Kur’an’a saldırıları altı okuyla sıkıca tutarak destek veren CHP İslami eserleri yasaklamıştır. Aynı CHP, imanda istikameti ve en kısa yolu gösteren, dinin hakikatlerini öğreten, Allah ve Resulünden bolca bahseden, Hakaik-i Kur'âniyeden haber veren, ruhları dalaletten kurtarmaya çalışan asrın iman kahramanının eserlerini yasaklamış ve muzır görerek, altı okunu Bediüzzaman’ın hürriyet aşığı yüreğine saplamıştır. O günün CHP’si ile günümüz CHP’si aynıdır ve hiçbir fark yoktur çünkü ağaç aynıdır, beslendiği kökler aynıdır...

Yeni Asya’nın köşeleri malum, fakat atılan manşetlerin ve sayfaların lisanî hali: Vallah billâh! Ak partiden germediğimiz güzellikleri ve hayır dolu hareketleri CHP’de gördük der gibilerdir... Çünkü başörtüsünün ve Ayasofya’nın zincirlerini kıran, tel örgüler arkasında ağlayan anaların gözyaşını dindiren, Bediüzzaman’ın çok arzu ettiği; Nurların Diyanet eliyle basılması arzusunu yerine getiren sanki CHP olmuştur. Bizler ise koşarak ve gözü kapalı CHP’ye baktığımız için bu hakikatleri görememiş gibiyiz… Yeni Asya oturduğu yerden hem kafa gözünü hem gönül gözünü dört açmış, kerametvari bakışlarla CHP’nin değiştiğini hatta hâşâ Üstadımızın görmediğini görmüş ve onların altılı masasına sıkı sıkıya tutunmuştur... Onlar için sanki Ayasofya’nın namazlı ve ezanlı heybetli hali nedir ki altılı masanın böyle heybeti ve imanlı bir duruşu varken…

Din mazlumlarının ve Bediüzzaman’ın tek partinin işkencelerine maruz kaldığı o dönemleri unutanlar ve tanımamış olanlar Kur’an’ın bir hakikatine başındaki saçlar adedince baş feda etmeye hazır bir iman kahramanını gerektiği gibi anlayamazlar, gerçek manada sevemez ve hayatına örnek alamazlar... Bediüzzaman’ın frekansından çıkıp, başka frekanslara kayanlar, gazetelerinde Üstadımız Bediüzzaman’ın fotoğrafını kullanıyorlar ama o fotoğrafın içeriği olan sürgünler, zindanlar, zehirlenmeler ve işkencelerin ter türünü yapmaktan zevk alan CHP’nin şimdi de bu tehlikeli halini anlamıyorlar… O fotoğrafın her pikseli, Kur’an ve Sünnete sımsıkı sarılmış olanların uğradığı tek parti afatını ve CHP’nin asla değişmeyeceği hakikatini haykırıyor… Keşke lahana yaprağı kadar bir gazete olaydı ve sade ve sadece hak ve hakikati savunsaydı, CHP’nin Bediüzzaman ve Müslümanlara yaşattığı zulmü asla unutmasaydı...

Afyon’da ağır cezada yargılanmasında en ağır şekilde suçlu bulunup, hatta idam edilmesini bile arzu etmesi hapsin harici daha zulümlü geçmesindendir. Serbest bırakıldığında, kaldığı küçücük hane daha zindan hale çevrilmiştir. En azılı suçlular, tahliye ile serbest bırakıldığında hürriyetin tadını çıkarmış ama hürriyet kahramanı Bediüzzaman’a dünya zindan edilmiştir, sırf iman hakikatlerini anlattığı ve gençliğin selametini düşündüğü için. Bediüzzaman’ın: “Bu yirmi sene haps-i münferitteki tâzip ve işkenceli tarassutlar, ihanetler artık yeter.” Diye CHP’ye haykırışını ya Yeni Asya ya unutmuş, ya da o ses kendi dünyalarına farklı yansımıştır.Risale-i Nurlardan; 14. Şuâ iki kelime ile özetlenecek olsa sadece: “Artık yeter!” denilebilir. 14. Şuâ’nın ruhlara bıraktığı iz; Bediüzzaman’a yaşatılan Afyon hapsi ve sonrasında CHP’nin zulmü pik yapınca, insani bir reflekse “Artık yeter” diye bu ifade ortaya çıkmıştır.Zaten o dönemi yaşamış Müslümanlar,ruhlarına takılan tüm duygularla bu ifadeyi binlerce kez kullanmışlardır... Boynu bükük şekilde minarelere bakanlar, Kur’an’ından, kitabından, evradından, İslami levhalarından mahrum kalanlar, şöyle ruh ve ağız dolusu “Allahüekber” diyemeyenler; “Artık yeter!” demişlerdir… Şimdi bizler diyoruz: “Artık yeter!” Üst köşede Bediüzzaman resmi, içerik ise CHP’yi ve zındıka komitelerini sevindirecek seri…

Bediüzzaman’ın: “Meselâ, nasıl gündüzde çalkanan bir deniz yüzünde ve akan bir nehir üstündeki kabarcıklarda görünen güneşcikler gitmeleriyle arkalarından gelen yeni kabarcıklar, aynen gidenler gibi güneşçikleri gösterip gökteki güneşe işaret ve şehadet ederler…” Dediği gibi denizin yüzünde ve akan nehirlerde su kabarcıklar gibi gitmeli… O ki gideceğiz, bütün mahlûkat gibi Allah’ın varlığına ve birliğine şahadet etmiş şekilde ve İslam düşmanlarını tanımış olarak gitmeli...

Yeni ve eski hali birbirinden farksız olan CHP’den, Rus’tan görmediği zulmü gören Gazi Bediüzzaman’a karşı en azından su kabarcıklarının güneşe karşı vefasını parıldayarak gösterdikleri gibi vefa göstermek lazımdır... İçimiz saf ve temiz olarak, Risale-i Nurların hakikat güneşinden düşen ışıkları üzerimizde parıldamasına görünmesine gayret etmek ve asla karanlık yerlere meyletmeden, akıp gitmek en güzel gitmek olacaktır... Bir anlık bile olsa hakikatlere levha olmak, su damlası ihlâsında olmak talebeliğe yakışan hal olacaktır… Bediüzzaman’ın yaşadıklarını unutan Yeni Asya su kabarcıklarının güneşe karşı gösterdiği vefa kadar Bediüzzaman’a vefa gösterememiştir. Şu hakikat ortaya çıkıyor ki: Risale-i Nurlardan aldıklarını tavırlarına duruşuna yansıtamayanlar CHP’den ve bulunduğu ittifaktan uzak durmayı beceremezler ve CHP eski CHP değil savunmasında kalırlar… İşte buna bütün kalbimizle: “Artık yeter!” diyoruz… Ya o resim oradan kaldırılmalı… Ya da Bediüzzaman resminde ki her pikselinin hakkı verilmeli; Risale-i Nurların prensiplerine göre hareket edilmelidir. Nur Talebesi olmak bunu gerektirir!

Son söz: Ehli dünyaya ve münafıklara da şunu belirtmek isteriz ki: Nur Talebeleri şunun cemaatinden, bunun cemaatinden değildir! Nur Talebeleri, Kur’an hakikatlerinin ve Sünnet-i seniyyenin ihyasında tesir gücü milyonların yaşayış şekli ve şahitliği ortada bulunan Risale-i Nurların talebesidir… Mensupları emek verdiği kadar ve kendi istidat ve kabiliyeti miktarınca hissedar olur. Herkesin bir ev adresi olduğu gibi; gidip geldiği ve istifade ettiği bir adres vardır. Yoksa benim gidip geldiğim, mensubu olduğum en kral, en doğru cemaattir demek için değildir. Bizler kendi adresimiz gibi; gidip geldiğimiz yer gibi; vatana millete hayırlı bütün adresleri sever ve sayarız. Hatta Allah’ın ordusu olan müminler ordusunun ehlisünnet diğer sınıflarını, adreslerini ve oraya gidip gelenleri de sever ve sayarız çünkü bu mümince bir davranıştır. Allah’a emanet olunuz.